Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Üniversitesi Rektörü, meşhur Profesör Doktor Erhan Afyoncu, bir televizyon kanalında son yıllarda birçok uzmanın özellikle dikkat çektiği; Türkiye Türklerinin nüfusunun hızla yaşlanması ve azalması sorununu anlattı. Bunun yanı sıra, Uygur Türklerini de ilgilendiren özgün bir bakış açısı getirerek, Dünya Türklüğünün sair yerlerinden -özellikle zulüm altında, Türklükleri yok edilmeye çalışılan Uygurlar gibi toplulukların- Türkiye’ye yerleştirilmesi gerektiğini ifade etti.
Daha önce de, Türkiye’nin en sevilen tarih üstadı Profesör Doktor İlber Ortaylı hocamız benzeri yaklaşımlarda bulunmuş; ünlü tarihçi, Uygur Türklerinin Anadolu Türk’ü ile ne kadar çok benzediğini vurguladığı birçok konuşmasında, yüz binlerce Uygur Türkü’nün zulümden kaçarak Türkiye’ye sığınacağını ve Türkiye’nin buna hazır olması gerektiğini dile getirmişti.
Günümüzde, sömürgeci Batılıların -özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde başlayan nüfus planlaması hareketlerinin- dünyanın her yerine yayıldığı gözlemlenmektedir. Yüzyılın başında Türklerde nüfus artış hızı %4-5 civarındayken, günümüzde bu oran ciddi şekilde düşmüş; Türkiye’de nüfus artış hızı neredeyse durma noktasına inmiştir. Benzer şekilde, Çin’de nüfus artış hızı ciddi oranda düşmekte, hatta nüfus azalması yaşanmaktadır. Dünyada ise yalnızca Batılı Sömürgecilerin üçüncü dünya dediği birkaç Afrika ve Orta Doğu ülkesinde nüfus artış hızı normal kabul edilen seviyelerin üzerindeyken, başta Avrupa, eski Sovyet ve sosyalist blok ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülkenin nüfusu hızla erimekte, yaşlanmakta ve sigorta ile emeklilik sistemleri iflasın eşiğine gelmektedir. Türk Cumhuriyetlerinde durum nispeten daha iyi görünse de, genel nüfus artış hızı istenilen seviyeye ulaşamamıştır.
Uygur Türklerinin nüfus artış hızıyla ilgili kesin verilere ulaşmak güç olsa da, Çin’in uyguladığı baskı ve politikalar nedeniyle Uygur nüfusunun hızlı azaldığı bilinmektedir. İstanbul’da, Anadolu işgal altındaki dönemde, birçok Türkiye Türk’ü olan aydın ve asker, Türkistan’da bir ordu kurarak Anadolu’yu kurtarma fikrini ortaya atmışlardı; Enver Paşa’nın bu yolda Türkistan’da şehit olması da tarihe geçmiştir.
Bugün Anadolu, büyük bir tehlike altında olup, nüfusun azalması sorunu yalnızca ekonomik boyutta kalmayıp; aynı zamanda kültürel, psikolojik ve sosyolojik yönleriyle de kendini göstermektedir. Bu durum, geçmişteki dinamiklerin tamamen değiştiğini ve modern dünyanın nüfus politikalarının, toplumların temel yapısını derinden etkilediğini ortaya koymaktadır.
Merhum İsa Yusuf Alptekin’in ifadesiyle, Dünya Türklüğünün yegâne istinafgâhı olan Türkiye, yalnızca Uygur Türkleri için değil, dünyanın her yerindeki Türk soylulara himaye kanatlarını açmalı, bugüne kadar teamül olarak sürdürdüğü bu misyonu yasalarla güvence altına almalıdır. Türk Cumhuriyetlerinden, Özbekistan, Türkmenistan, Afganistan Türklerinden başta olmak üzere; Azerbaycan’dan ve Balkan coğrafyasından pek çok birey ve aile, bugün İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşamaktadır. Bu kişilerin birçoğu kaçak durumuna düşmüş, evrak eksikliği, vize ve çalışma izni problemleri yaşamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu sorunların çözümünde kararlı adımlar atmalıdır.
Türk soylularının Türkiye’de oturum izni almaları, vatandaş olmaları ve buraya yerleşip iş kurabilmelerinin kolaylaştırılması gerekmektedir. “Bıçak kemiğe dayanmıştır, bu işin çözümü budur.” Aynı zamanda, Türk kültürü canlandırılmalı; Batı’nın dayattığı az çocuklu aile kültürü terk edilmeli, çok çocuklu aile kültürü özendirilmelidir. Çünkü nüfus meselesi, yalnızca ekonomik bir sorun olmaktan ziyade; kültürel, psikolojik ve sosyolojik dinamiklerin de etkisi altındadır. İnsanların kültürü, bu konudaki bakış açıları ve duyguları, toplumsal yapının temel taşlarını oluşturmaktadır.
Öte yandan, Çin Halk Cumhuriyeti devleti, bir yandan Uygurları öldürüp yok ederken, diğer yandan onların Doğu Türkistan’ı terk etmelerine izin vermemekte, pasaport vermeyerek hareket özgürlüklerini kısıtlamaktadır. Yani Çin, Uygur Türklerine “Seni, senin kendi ülkende hapsediyorum, hiçbir yere göndermiyorum; seni yok edeceğim, öldüreceğim, tarihten sileceğim!” mesajını verir nitelikte açık bir tutum sergilemektedir. Eğer bu devlet bir birey olsaydı, kötü niyetli bir psikopat olarak nitelendirilirdi.
Bu doğrultuda, Çin’in politikacılarına ve yöneticilerine konu anlatılmalı; Uygur Türklerinin peyderpey Türkiye’ye gelmeleri için Çin ile gerekli anlaşmalar yapılmalı, Uygurlar kitlesel olarak Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yerleştirilmeli ve entegrasyon sağlanmalıdır. Bu entegrasyon, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk milletinin geçmişte edindiği deneyimler sayesinde oldukça kolay gerçekleştirilebilecek niteliktedir.
Uygur Türkleri, Türkiye Cumhuriyeti’ne geldikten sonra tarımı canlandırabilir, ticarette yeni atılımlara vesile olabilir; ayrıca, çok dil bilen Uygurlar, Türk mallarının dünyaya satışında önemli rol oynayabilir. Anadolu insanı, Anadolu Türk’ü, kendi kanından, canından, inancından ve duygusundan olan bu insanların bağrına basacak, uyum ve dayanışmanın örneklerini oluşturacaktır.
Sadece Uygurlar değil, diğer Türk soyluları da Türkiye’de kolayca kendilerine yaşam kurabilmelidir. Örneğin, “bir millet iki devlet” diyerek sıkça dile getirdiğimiz Azerbaycan Türklerinin Türkiye’de ikametle ilgili sorunları en kısa sürede ortadan kaldırılmalı; Kerkük ve Suriye Türkmenleri için, Cezayir, Mısır, Ürdün gibi ülkelerde kendilerini Türk sayan fakat Türk dili bilmeyen soydaşlar da himaye edilmeli, gerekirse mavi kart benzeri bir uygulamayla Türkiye Cumhuriyeti’ne entegre edilmelidir.
Sonuç olarak, Türkiye Türklerinin nüfusunun hızla yaşlanması ve azalması sorunu, yalnızca ekonomik zorluklara değil; kültürel, psikolojik ve sosyolojik boyutlara sahip, derin ve çok katmanlı bir meseledir. Bu sorun, sadece Anadolu Türk’üne özgü kalmayıp, dünyanın her yerindeki Türk soylularını ilgilendiren evrensel bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, yalnızca kendi sınırları içinde değil, tüm Dünya Türklüğünün temsilcisi ve bekçisi olarak, ulusal ve uluslararası düzeyde kapsamlı politikalar geliştirmeli; Türk soylularına oturum, vatandaşlık ve iş kurma imkânlarını sağlayarak, ekonomik, kültürel ve sosyal açıdan güçlü bir sinerji oluşturmalıdır. Bu stratejik yaklaşım, yalnızca mevcut nüfus sorunlarının çözümüne katkı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Türk kimliğinin, kültürünün ve dayanışmasının geleceğe güvenle taşınmasını mümkün kılacaktır.
Hidayetullah GÖKTÜRK