Türkiye, birkaç gündür Kılıçdaroğlu’nu konuşuyor. Daha doğrusu, Kılıçdaroğlu’nun AKP darbesiyle yeniden CHP Genel Başkanlığına getirilmeye çalışılmasını.
Kılıçdaroğlu da ellerini ovuşturarak 30 Haziran’daki davayı bekliyor.
Daha düne kadar Kılıçdaroğlu’na laf ettirmeyenler, bugün Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’la anlaşıp CHP’ye darbe yapmaya çalıştığını yazıp çizmeye başladılar.
Anlaşılan belli çevreler, Kılıçdaroğlu’nun nasıl bir proje olduğunu yeni görüyorlar.
Oysa ki, Türkiye’yi Kılıçdaroğlu tehlikesine karşı ilk Türk Solu uyarmıştı.
Tarih, 13 Nisan 2009; Türk Solu’nun yayınlanan 232. sayısı… 31 Mart 2009 Yerel Seçimlerinin hemen sonrasında seçim sonuçlarını değerlendiriyoruz.
Ancak seçim sonuçlarından daha önemli bir şey vardı. O da CHP’nin “yeni prensi” Kılıçdaroğlu.
Tüm gazetelerde Kılıçdaroğlu var. “Gandi”liğinden tutun “ikinci Ecevit”liğine kadar övgüden geçilmiyor, CHP’nin İstanbul’daki “başarısı” manşetlerden düşmüyor.
Başyazarımız Gökçe Fırat ise rakamlar üzerinden yaptığı değerlendirmede CHP’nin başarısız olduğunu ortaya koymuştu.
Ancak Gökçe Fırat’ın altını çizdiği bir nokta daha vardı ki, muhalefetin ve Türkiye’nin geleceği için hayati önemdeydi.
Seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olan Kılıçdaroğlu, seçimi kaybetmesine rağmen neden parlatılıyordu?
Gökçe Fırat, Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ikilisine dikkat çekiyordu:
“Bu defa estirilen Kılıçdaroğlu fırtınası da benzer bir dinamik izliyor. Ama bu defa hiçbir şey gizli değil. Kılıçdaroğlu ve ekibi açıkça dincilerle kol kola, açıkça laikliğe karşı, açıkça Kürtçü.”
Baykal’ın kasetinin patlamasına daha 1 yıl vardı. Ama belli ki CHP için bir şeylerin hazırlığına başlanmıştı. Sonrası malum… Kaset olayı patladı ve Kılıçdaroğlu bir anda CHP’nin başına geçti.
CHP, Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde, 2019’da İstanbul ve Ankara’yı aldığı seçimlere kadar, girdiği hiçbir seçimi kazanmadı.
Ancak en büyük ihaneti, AKP artıklarıyla kurduğu 6’lı masa ve kendini aday oyarak dayatmasıydı.
Bugün her fırsatta CHP’yi eleştiren Davutoğlu ve Babacan isimli iki siyasi mevtaya hayat öpücüğü vererek Meclis’e sokan Kılıçdaroğlu’ydu.
Tam da Gökçe Fırat’ın dediği gibi, “helalleşme” adı altında İslamcılara taviz verdi, onları Meclise soktu, CHP’yi ‘Dersimliler Derneği’ne çevirdi, son olarak da Mansur Yavaş ve İmamoğlu gibi iki adayı varken kendi adaylığını dayatıp seçimi Erdoğan’a hediye etti.
Hep Atatürk düşmanıydı…
Hep Cumhuriyet düşmanıydı…
Erdoğan için bulunmaz bir muhalefet lideriydi. Eh, Bahçeli’nin de okul arkadaşıydı.
Sadece gidişi bile CHP’yi o kadar olumlu etkiledi ki, ilk seçimlerde CHP birinci parti oldu.
Demek ki, CHP’ye bir çeki düzen verilmesi gerekiyor. Bu işi de Kılıçdaroğlu’ndan daha iyi kim yapabilir ki?
2009’dan bugüne kadar Kılıçdaroğlu’nun bir proje olduğunu yazıp durduk. Hemen herkes bizim karşımızda durdu ve bizi eleştirdi. Bugün ise bizi eleştirenlerin hemen hepsi Kılıçdaroğlu’nun nasıl sinsi bir proje olduğunu söylüyor ve Kılıçdaroğlu’nu destekledikleri için hayıflanıyorlar.
Dava neticesinde Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığı koltuğuna otursun, bugün Kılıçdaroğlu’na en ağır eleştirileri getirenlerin nasıl Kılıçdaroğlucu olduğunu hayretle göreceksiniz.