Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de, 21 katlı bir toplu konutun en üst katında çıkan yangın sonucu dördü çocuk 10 Uygur Türkü yanarak öldü. Bu bir kaza değil katliamdı. Çünkü toplu konutun girişi demir zincirle kilitlenmişti. İtfaiye olay yerine gelmekle birlikte uzun süre müdahale etmeden bekledi ve apartmandaki yangının büyümesini izledi. Pandemi önlemi bahanesiyle günlerdir apartmanda hapis kalan insanların çığlıkları da fayda etmedi.
Aylardır Uygur Türkleri Urumçi’de yaşatılan yeni zulmü duyurmaya çalışıyor. Evlerinden ekmek almak için bile çıkamayan insanların, açlıktan vefat eden küçük çocukların görüntüleri, yurtdışında yaşayan akrabaları aracılığıyla dünyaya sızdırılıyor. Çin kamuoyu ise daha önce olduğu gibi bu son yaşananları da görmezden geldi.
Son katliam ise ilk kez Çin çapında bir isyan dalgasına yol açtı. Sadece Doğu Türkistan’da değil bütün Çin’de halk, ÇKP’nin pandemi politikasına karşı protesto gösterileri yapmaya başladı. Eylemlerde göstericiler beyaz kâğıt taşıyorlar. Yani hiçbir slogan içermeyen pankartlar taşıyorlar. Bu aynı zamanda amansız sansür rejimin karşı da bir tavrı gösteriyor. Dördüncü gününe giren eylemlere polis müdahaleleri şimdilik sınırlı ancak gerginlik en üst aşamada.
“Yangın” katliamından sonra Urumçi’de dahi ilk kez etnik Han kökenliler Uygur Türkleri ile birlikte protesto için sokağa çıktılar. Çin’de şovenist Çin propagandasını bile etkisizleştiren, ülke içinde yükselen gerilimi gösteren ciddi bir olgu bu.
Çin Devlet Televizyonu ise Katar’daki dünya kupasında tribünlerdeki maskesiz taraftarları bile sansürleyerek yayına yansıtıyor. ÇKP için her fikir, her eleştiri “devlet yıkıcılığı” suçuna dâhil edilebilir. Devlet televizyonu sürekli pandeminin hâlâ ne kadar kötü ve tehlikeli olduğunun propagandasını yapıyor. Dünyada pandeminin çoktan bittiğine yönelik bir ima dahi kışkırtıcılıkla suçlanıyor.
Covid-19 pandemisinin ilk çıktığı yer Çin’di. Tüm dünyada milyonlarca insanın öldüğü süreçte Çin en çok suçlanan devlet oldu. Çin ise hiçbir kuruma süreçle ilgi bilgi vermediği ve salgını gizlediği gibi, kısa süre içinde pandemiyi bastıran ilk ülke olduğunu iddia etti. Garip bir aşı öne sürdüler. Dünyaya yardımcı olacaklarını ilan ettiler. En çok da Türkiye’yi kazıkladılar.
Her pandemide olduğu gibi bu pandemide de ölüm oranları süreç içinde düştü. Ülkeler tek tek “pandemi rejimini” terk etti. “Önlem”ler ile idare, yerini yeniden Anayasalar ve yasalarla idareye bıraktı.
Tüm bu gelişmelere rağmen, aldıkları “sıkı önlemler” ve buldukları “mucize aşılar” ile pandemiyi ilk alt eden ülke olduğunu ileri süren Çin rejimi ısrarlı bir şekilde en sert pandemi politikalarını yürütmeye devam etti.
Çin Komünist Partisi hâlâ pandemiyi bahane ederek sokağa çıkma yasağından çalışma yasağına, seyahat yasağından toplanma yasağına kadar üst düzey bir totalitarizmi sürdürüyor. Belki inanmak zor gelecek ama Çin Halk Cumhuriyeti’nin Anayasası’nda dahi bazı haklar var. Yazılı olarak kalsa bile, Çin’de dahi bazı bireysel özgürlük alanları tanınıyor. ÇKP faşizmi pandemiyi en basit insani ihtiyaçları ve özgürlükleri bile ortadan kaldırmak için sonuna kadar kullanıyor.
Uluslararası sermaye çevreleri ÇKP’nin son kongresinde pandemi önlemlerinin kaldırmasını bekliyordu. İyimserliklerinin nedeni ise bu önlemlerin artık Çin ekonomisine de zarar vermesiydi.
Oysa ÇKP için ekonomik büyüme oranından çok daha önemli olan sorunlar var. Çin içinde ekonomik ve sosyal çelişkileri keskinleşiyor. Geçtiğimiz yıl yüzlerce eyalet bankası battı. Milyonlarca insan ÇKP oligarşisinin teşvik ettiği emlak-banka çetelerine milyarlarca dolarını kaptırdı ve evsiz kaldı.
Yoksulluk ve eşitsizliğin her geçen gün arttığı ülkede özellikle taşra eyaletlerinde patlak veren banka isyanları sert bir şekilde bastırıldı. Ulusal sömürüye karşı başta Uygur Türkleri olmak üzere çeşitli ulusların bastırılamayan direniş dalgası ise gittikçe güçleniyor. Diğer yandan Hong Kong’daki direniş devam ediyor.
ÇKP Kongresi’nde hiçbir şekilde pandemi politikasını gevşetilmemesi Batı medyasını şaşırttı oysa Çin’i yöneten faşistler, Çin’i Batı’dan çok daha iyi tanıyor. Çin bir gayya kuyusudur. Ekonomik durgunluğu, küçülmeyi ve hatta kıtlığı bu kıta kaldırır. Ancak imparatorun demir yumruğunu üstünde hissetmezse, milyon tane ejderha başını kaldırır ve “Han” ülkesi birden bire yüz parçaya bölünür.
Çin faşizminin dünyaya hediye ettiği korona belasının, Çin halkının üstüne daha da büyük bir lanet olarak çökmesinin nedeni budur. Çin İmparatoru son umut olarak ÇKP ürünü orijinal Çin faşizmini yeni tip mediko-faşizm ile aşılıyor. Antik Çin İmparatoru için Çin Seddi neyse yeni imparator Xi Jinping için de pandemi rejimi odur. Jinping, sette en küçük bir gedik istemiyor. Covid-19 politikası altında tüm ülkenin üstündeki demir yumruğu, demir balyoza dönüştürüyor.
Çin’deki son katliam ve protestolar sonucu pandemi cephesinde ilginç bir şekilde külahlar değişti. ABD’de çocuklarının okula tekrar gidebilmesi için protesto gösterisi yapan annelere “pandemi inkârcıları, Trump’un kuklaları” diye saldıran CNN International, şu anda Çin rejiminin pandemiyi bahane ederek yeni tür bir totalitarizm inşa ettiğini “cesurca” tespit ediyor.
“Pandemi aslında yok”, “hepsi küreselcilerin oyunu” diyen diğer ideolojik kamp ise, bu sefer küreselcilerin Çin’i karıştırmak ve parçalamak için harekete geçtiğini savunuyor. Yani birden bire kendi ifadeleriyle “pandemist faşizmin” en fanatik taraftarı oldular.
Demokratik de olsa totaliter de olsa tüm iktidarların elinde halklara karşı yeni bir silah var artık. Bu gerçek inkâr edilemez. Çin rejimi ise her zaman olduğu gibi bu silahı en acımasız ve sınırsız kullanan diktatörlük oldu. Doğu Türkistan’da ise soykırım politikaları pandemi ile daha da ağırlaştı. Son katliamda dört kardeşini yitiren Muhammed Memeteli’nin açıklaması her şeyi özetliyor:
“6 yıldır aileme ulaşamıyorum. Onlarla hiç irtibata geçip seslerini duyamadım. Biz ablamla Türkiye’ye geldikten sonra da babam ve abimi de hemen hapse atmışlar. Ben ailemle konuşmak, seslerini duymak isterken ölüm haberlerini sosyal medyadan aldık. Bu yangında, annem ve 4 kardeşim vefat etti. Kardeşlerim; 13, 11, 9 ve 5 yaşındaydı. Şu anda orada hapiste olan babam Muhammat Ali, Memetniyaz ve abim İlyas Rehim’e ulaşmak istiyorum. Serbest bırakılmalarını istiyorum. Ayrıca yine hiçbir haber alamadığım kardeşlerim Enes Memeteli ile Muhammetniyaz Memeteli’ye ulaşmak istiyorum.”
Muhammed Memeteli’nin çığlığını duyacak var mı? Mutlaka ki var. Ancak AKP’nin ve Süleyman Soylu’nun da bu çığlığı bastırmak için elinden geleni ardına koymadığı bir gerçek. İstanbul’da Çin Konsolosluğu önünde basın açıklaması yapmak isteyen Doğu Türkistanlılara gaddarca saldıran polis bunun bir kanıtı.
“Pandemist” veya “anti-pandemist” fark etmiyor. Zulüm rejimi her kılığa girebiliyor. Türkiye’de de Çin’de de, Rusya’da da, Batı’da da…