İktidar medyası, Akbelen direnişini kırmak için harekete geçmiş durumda. “Yerli ve milli” şirketlerin ormanları talan ederek hazırladıkları maden projelerini parlatmak, devasa ölçüde büyümüş şirketlere karşı bir vazife olarak görülüyor.
Yandaş basında çıkan haberler sanki tek elden çıkmış gibi. “Maden alanı faaliyete geçmezse Ege bölgesi elektriksiz kalacak.” ,“Termik santral madensiz kalırsa köylüler işsiz kalacak.”, “Köylüler çocuklarını üniversiteye gönderemeyecek.” haberlerine maruz kalıyoruz.
Yeni Şafak kendine düşeni yapmış ve “Köyümde santralde çalışan 50-60 hane var. O haneler çalışmazsa, parayı getirmezse biz esnaf olarak ne yaparız? Kazanamayız.” diyerek ağlayan bir esnaf bulmuş. Köy yerinde “esnaf” avına çıkmak ve direniş kırıcılığı yapmak sadece “esnaf tapar” bir zihniyetten beklenebilirdi!
Yüzlerce köylü biber gazına maruz kalırken, birileri de “bunların köyün yerlisi olmadığı, dışarıdan geldikleri, köylü gibi görünmek için kafalarına yazma taktıkları” palavrasını anlattıracak “şıracı” peşinde. Kabataş’ta deri pantolon giyenler şimdi de kafalarına yazma takıyorlar(!) Tam da “zamanın ruhu”nu gösteren zavallı bir propaganda!
Oysa Türkiye’nin önemli bir kısmı bölgedeki süreci yeni öğrense de direniş yeni değil ve uzun yıllardır devam ediyor.
“Dışarıdan gelen ve halkı isyana teşvik eden kötü niyetli kişiler”in olmadığı dönemde Akbelen’de devam eden bir orman nöbeti zaten vardı.
Yargı kararları sonucunda şirketin harekete geçmesiyle ağaçlar kesilmeye başlandı. Bu yüzden de köylüler ağaçlarına sarıldılar.
Köylülerin haykırışı duyuldu ve kamuoyu da köylülere destek olmak için Akbelen’e gitti.
Tıpkı Fatsa’daki, Kaz Dağlarındaki, Artvin’deki siyanürlü altın madenlerine karşı çıkmak için gittiği gibi gitti!
Bu bölgelerin insanı olmasa bile buraları “vatan” olarak gördüğü için gitti!
“Orda bir köy var uzakta, gezmesek de, tozmasak da o köy bizim köyümüzdür” diyen bir Cumhuriyet’in evladı olarak gitti.
İslamcıların “vatan” kavramına duyduğu düşmanlığını gösteren daha çarpıcı bir örnek olabilir mi?
Demek ki yurdun bir bölgesi işgal edilse, bu zihniyet “bizi ilgilendirmez” diyecek!
Kurtuluş Savaşı’nda böyle yapmadılar mı zaten? Oysa Akbelen ormanları Kurtuluş Savaşı’nda “Ege’nin her yerinden gelen” Kuvvacıların toplandığı yerdir.
İslamcılığın adaletini ispatlamak adına “Fırat’ın kenarında kaybolan koyun” için bile sorumluluk duyanlar, halkın Milas köylüsüne desteğini bir provokasyon gibi göstermeye çalışıyor.
Direnişçilerin bölge insanı olmadığını söylemek ancak iktidar medyasının uydurabileceği bir yalan. Bunu anlamak için görüntüleri bir dakika izlemek yeterli.
Bu yalanı söyleyenlerin amacı; “dışarıdan kimsenin gelmemesi”, böylece köylülerin tecrit olması ve teslim alınması.
Kimsenin sesi duyulmazsa, işgal tabii ki daha kolay olacak!
Tüm bunlar olurken “muhalif” Sözcü’nün yayınladığı tam sayfa reklam da tarihe geçecek türden bir rezillik!
“YK Enerji emekçileri” imzasıyla verilen tam sayfa ilanda “maden sahalarının yeniden rehabilite edileceği, daha çok zeytin ağacı dikileceği” palavraları anlatılıyor.
“Bu ağaçlar bizim, bu analar bizim” manşetini atan bir gazeteye böylesi bir ilan kabul etmek büyük bir utanmazlık!
“Sözcü” kimlerin sözcüsü olduğunu bir kez daha ispatlamış oldu.
Termik santral özelleştirildiğinde açıkça maden alanı açılacağını söylemeyenler, gelecekte yapacakları konusunda bugünden neden dürüst davransınlar ki? Her şeyin bir zamanı var sonuçta… Patronun ne demesini bekliyordunuz? Bir arkadaşının söylediği gibi açıkça “Milletin …. koyacağız!” demesini mi?