Kürt ırkçılığının tüm faal örgütleri, yurt dışındaki Ermeni ve Kürt örgütlerle eşgüdüm halinde Lozan karşıtı kampanya başlatmıştı.
Lozan yoksa Sevr vardır. Bu kadar basit. Başını HDP ve YSP’nin çektiği bu yapılanmaların çekinmeden savunduğu şey, Kemalist Devrimin 100 yıl önce önlediği suikast.
Yani Kürtçüler, basitçe “etnik bölücülükle” tatmin olmayacaklarını; Türklüğün imhasından ve Türk devletinin tamamen ortadan kaldırılmasından yana olduklarını sınırsız bir özgürlükle ifade edebiliyor.
Saray rejiminin bununla hiçbir sorunu yok! İlkesel bir uyum söz konusu.
İşte YSP Eş Sözcüsü İbrahim Akın, Salı günkü grup toplantısında muhalif söylemlerinin arasında bu ortaklık ruhuna hitap ediyordu.
“Lozan Anlaşması sonrası yaşanan süreci hep beraber gördük. Bu yüzyıl Türkiye tarihinde inkarcılık, yok sayma, katliamlarla dolu geçti. Ancak bununla yüzleşerek yeni bir yüzyıl kurulabileceğini düşünüyoruz. Bu yüzyıl bizim açımızdan eşitlikçi, demokratik, bütün kimlikleri kabul eden, çoğulcu, barış içerisinde yaşanabilinecek bir yüzyıl olması gerekiyor. Bu mümkün mü? Evet mümkün ancak Türkiye Devleti’nin aklının bununla yüzleşmesi gerekiyor. Demokratik Cumhuriyet’in ancak yeni bir Lozan’la mümkün olacağını buradan ifade etmek istiyorum.”
Klasik Kürtçü yalanlar bir yana, burada önemli olan “Yeni Lozan” formülasyonu. Yeşil Sol Partili sözcü, Erdoğan’ın geçen günkü “yeni Anayasa” söylemine zarf atıyor.
Tayyip Erdoğan’ın “100. yıla darbe anayasasıyla giriyoruz” hayıflanmasının alt metnini okumak zor değil. Erdoğan’ın geldiği siyasi gelenekte, yani İslamcılıkta, Türk milletinin varoluş savaşı ve ulus devlet yükselişinin kendisi darbe.
Türkiye’de değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek maddelerle başlayan ulus devlet ruhu ise, dışarıda elde edilen Lozan ile tahkim edilmiştir. Yani içerideki anayasal hukukun tamamlayıcısı, dışarıdaki uluslararası hukuktur.
İşte YSP’li İbrahim Akın, tam olarak buradan ilerliyor. Barzanigillerle yeni bir yol haritası belirlemeye çalışan AKP’den eskiden olduğu gibi rol dileniyor.
Erdoğan için “yeni Anayasa” söylemini ciddiye alacaksak eğer, (yani Erkan Karaarslan’ın işaret ettiği üzere gündem lakırdısından ibaret değilse) bunun uluslararası ayağı, olsa olsa “yeni bir Lozan” olur.
Gerçekten de ulus devlet olmaktan vazgeçmiş bir Türkiye’nin yapacağı tek bir şey kalıyor: Dünyayı davet edip kendi intiharını onaylatmak!
PKK yörüngesindeki rüküş Kürt siyasetinin, eski belalısı AKP’ye bu kadar büyük dekolte sunmasının ardında önemli bir sebep var. 14 Mayıs’ta uğradıkları büyük hezimet. Türk siyasetindeki Kürtçü şantaj ipoteğinin (onlar kilit parti diyor) tamamen kof olduğu ortaya çıktı.
PKK siyasetini %13’lere taşırken AKP’yi tek başına iktidardan eden süreç, Erdoğan’ın açılım siyasetiydi. YSP’nin ve diğer Kürtçülerin özlemini çektiği, bir daha asla göremeyecekleri zirve buydu. Tayyip Erdoğan Kürtçülükten tabi ki vazgeçmedi ama partisinin oyları 2002 seviyesine gerilemişken aynı hatayı bir daha yapacağını beklemek saflık olur.