Deniz Harp Okulunda geçtiğimiz 10 Kasım’da yakasına Atatürk fotoğrafı takmak istemeyen bir teğmene diğer öğrenciler tarafından tepki gösterildiği ve bunun sonucunda olayın daha da büyüyerek karakola taşındığı iddiası sosyal medyada yer almıştı.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler gazetecilerle yaptığı toplantıdaki açıklamalarıyla olayı doğruladı.
Güler, “bir öğrenci subayının, yakasına takması gereken fotoğrafı takmadığını ve ona tepki gösteren başka öğrencilerle aralarında tartışma yaşandığını; olay sonucu hepsinin geçici olarak görevden uzaklaştırıldığını” söylüyor.
Olayı gündeme taşıyan asıl şey ise iktidar medyasında atılan “Teğmenler Cuntası” manşetleri oldu.
Yeni Şafak gazetesi, “Deniz Harp Okulundaki bazı teğmenlerin bir araya gelerek Whatsapp grupları kurduklarını, dindar öğrencilere yönelik fişleme yaptıklarını ve onların üzerinde baskı kurmaya çalıştıklarını, hatta bir bildiri bile yayınlamayı düşündüklerini ancak sonradan bundan vazgeçtiklerini” iddia eden bir haber yaptı.
Yeni Şafak’ın kullandığı üslup ve haberin içeriği Ergenekon ve Balyoz davaları döneminde yapılan haberlere ne kadar da çok benziyor.
Can çıkar ama huy çıkmaz!
Ergenekon ve Balyoz davaları şimdilerde bir “kumpas” olarak nitelense bile, İslamcı kafanın aslında bu davaların içeriğine katıldığı, Türk ordusunu “darbeci” bir güç olarak gördüğü ortada.
Deniz Harp Okulunda yaşanan olay ve iktidar medyasında yapılan haberler bunu ispatlıyor.
Emekli amirallerin Montrö Bildirisine tepki gösteren veya Atatürk’e sahip çıkılmasını isteyen teğmenleri “darbeci” olarak gösteren zihniyetle, Türk subaylarının camileri bombalayacağını iddia eden zihniyet arasında hiçbir fark yok.
İktidar medyasının böylesi bir “cunta” propagandası yapmasının elbette siyasi gerekçeleri var ve yeni mağduriyetlerin yaratılması gerekiyor. Bunu anlayabiliyoruz…
Ancak asıl mesele Milli Savunma Bakanının böylesi bir çatışmada kendisini “tarafsız” olarak göstermesi.
Bakan yaptığı açıklamayla; Atatürk’ün ordusunda Atatürk’e sahip çıkan öğrenciler ve Atatürk’ten rahatsız olan öğrencilere “eşit mesafede olduğunu” ve olaya karışan “herkesin” görevinden uzaklaştırıldığını ilan ediyor.
Yani Atatürk düşmanı olmak ve Atatürk düşmanlarını uyarmak, Türk devleti açısından aynı muameleye layık bulunuyor.
Devletin artık tamamen siyasetin bir uzantısı haline geldiğini, “devlet ve hükümet ayrı şeyler” demenin hiçbir hükmü olmadığını gösteren çarpıcı bir örnektir Deniz Harp Okulu olayı…
İktidar kendi kadrolarını yaratmak adına Atatürk’ün resminden bile rahatsız olan kurmay adaylarını Harp Okullarına yerleştirmiştir. Bu birinci aşamadır ve artık tamamlanmıştır.
İkinci aşamada ise geleceğin kurmayları olacak bu kişilere yönelik olası tepkileri bertaraf etmek var.
Asıl amaç “cunta” yaygarası koparılarak Atatürk düşmanlığının normalleştirilmesi… Devletin bakanı ise tarafsız kalarak aslında Atatürk düşmanlığına taraf oluyor!