28 Şubat Davası AKP-Cemaat ittifakının son ortak politik operasyonuydu. Hatta AKP istediği için açılan bu davanın ilk savcısı dahi şu anda “FETÖ” suçlamasıyla hapiste. AKP’nin kurduğu faşist “yargı” mekanizmasının en önemli örneklerinden biri 28 Şubat Davası. Eski yandaşlar tasfiye oldu, yenileri geldi ama AKP’nin “yargı” kumpasları aynen devam ediyor.
18 Ağustos 2021 tarihinde verilen kesin hükümle Çetin Doğan, Çevik Bir, Hakkı Kılınç, Cevat Temel Özkaynak, Erol Özkasnak, Fevzi Türkeri ve Yıldırım Türker tutuklandı ve hapse kondu. Hepsinin yaşı 80’den fazla ve sağlık durumları ağır olan emekli generallere yönelik hapis cezası artık bir işkence ve zulüm sürecine döndü. Tam 340. gününü dolduran bir işkence!
Bilindiği gibi AKP iktidara geldiği ilk günden itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik saldırılar başladı. Üç büyük kumpas davası ve nihayet 15 Temmuz operasyonu ile birlikte TSK’ya yönelik iç ve dış düşmanların planları gerçekleştirildi.
Ergenekon, Balyoz ve 28 Şubat Davaları’nı birer hukuk süreci değil, “post-modern” faşist darbe olarak nitelendirmek yerinde olacaktır. Hitler’in iktidara geldikten sonra Alman ordusunu tasfiye etmesi ve kendisine muhalefet eden tüm subay ve generalleri tutuklaması gibi, 2007 yılından itibaren bitmeyen bir “temizlik harekâtı” ile karşı karşıyayız.
AKP diktasının bu süreçte müttefikleri değişti. Başta yanında liberaller, Fethullahçılar ve PKK vardı. İddianameler, gizli tanıklar, sahte belgeler, müştekiler bu ortak cephe tarafından hazırlanıyordu.
Zamanla eski “yandaş”lar gitti, yeni yandaşlar ve “yetmez ama evet”çiler geldi ancak Türk subaylarına yönelik hukuksuz ve hayâsız saldırılar bitmedi. Çünkü Cumhuriyet düşmanları ve diğer iç düşmanlardan öte esas dış düşman vardı saldırının başında.
Türk Ordusu düşmanlığının arkasında başta ABD olmak üzere Batı emperyalizmi var. Yıllar önce Ergenekon Operasyonu’nun ilk günlerinde Türk Solu olarak bu alçak girişimin adını koymuştuk: Yılanların Öcü.
Bu konuyu en son yine 1 Mart tarihinde kaleme aldığımda ise tutuklu paşalara yönelik zulmün amacının 28 Şubat’ın değil, 1 Mart’ın intikamını almak olduğunu belirtmiştim:
“Çetin Doğan’dan alınan öcün ABD’nin öcü olduğu açıktır. Çetin Doğan’dan 1 Mart Tezkeresi’nin intikamı alınıyor.
Bu yaşta insanların adeta ölsünler diye hapse atılmaları ve başka koruma tedbirlerinin tüm kanuni hükümlere göre uygulanması mümkün ve hatta şart iken, bu gaddarlıkta ısrar edilmesi için gerçekten de ilkel ve vahşi bir kin duygusunun varlığı gerekir. Ancak bu kin için bakmamız gereken tarih 28 Şubat değil bir gün sonraki tarih yani 1 Mart’tır.”
Bilindiği gibi 1 Mart 2003’te tezkerenin reddedilmesini ABD, Pentagon ve içteki uşakları AKP büyük bir öfkeyle karşılamıştı. Çetin Doğan o dönem muvazzaf bir komutan olmasına rağmen, hiç çekinmeden ve açıkça 70 bin ABD askerinin Türk topraklarını kullanarak Irak’ı işgal etmesine karşı çıkmıştı. Tezkerenin reddinden 3 ay sonra Paul Wolfowitz “aşırı milliyetçi Türk solu”nu ve “Türk Ordusundaki generalleri” suçlamış ve bunun bedelini ödetecekleri tehdidini de savurmuştu.
İşte AKP’nin aldığı öç budur. AKP’liler “28 Şubat’ın zulümlerinin öcünü alıyoruz” masallarını kimseye anlatmasın. Hangi zulüm? O dönem Erbakan bir gün bile hapis yatmadı. Erbakan’ın yaşını ve sağlığını gözeten zamanın “zulüm rejimi” hususi infaz düzenlemeleri yapmıştı. Kaldı ki bugün hapis tutulan bütün paşalardan gençti.
Tayyip ise güya Pınarhisar’da 4 ay tutuklu kaldı ancak bunun bir tutukluluk değil, ABD Büyükelçisi ve diplomatlarıyla görüşmelerle geçen bir kamp olduğunu herkes biliyor. Hatta o dönem Tayyip’in kendi yakınlarının ifadesiyle toplam 30 bin kişiyle Pınarhisar’da yapılan görüşmeler sonucu AKP’nin kuruluşuna karar verildi. Ne Pınarhisar zulmüymüş (!) be…
ABD vatandaşı olduğu için vekilliği düşen Merve Kavakçı’nın uğradığı zulmün (!) boyutunu ise görüyoruz. Kavakçı soy ismine sahip olup da, ballı danışman veya bürokrat maaşına kavuşmayan yok. İBB’nin sırtından aldıkları milyonlarca dolar burs (!) bir yana.
“Ama türbanlı kızlar üniversiteye giremedi.” Şimdi binlercesi kucağındaki çocukla, karnındaki bebekle cezaevine girebiliyor. Ne büyük özgürlük! Ne kadar da zulümsüz bir dönem!
Kısacası 28 Şubat’ın bir darbe olduğu ve AKP’lilerin zulüm gördüğü koskocaman bir yalandır. Hatta 28 Şubat AKP’nin önünü açmıştır.
28 Şubat Davası bir kumpas davasıdır ve tıpkı diğer kumpas davalarında olduğu gibi bu davada da sahteliği bilirkişi raporuyla kanıtlanmış CD’lerle hüküm kurulduğu Yargıtay tarafından bile saptandı. Ancak Yargıtay yine de “diğer delillerle oluşan kanaat” ile ağırlaştırılmış müebbet cezasına karar verdi.
Tıpkı Gökçe Fırat’a yönelik kumpas davasında olduğu gibi… Kanıt yok! Ama “kanaat” var.
Çetin Doğan Anayasa Mahkemesi’ne yazdığı son açık mektupta da bu konuya değindi: Eğer 5 no’lu CD sahteyse, “diğer delil” dediğiniz hangi delil? Kanıt yoksa nasıl kanaat oluştu?
Aslında olayın kendisi ilginç! Bir hükümlü açık bir hukuk ve hak ihlaline karşı AYM’ye başvuruyor. Aradan neredeyse 1 yıl geçmiş ama başvuru gündeme bile alınmıyor. Ve artık Çetin Doğan başvurudan falan vazgeçmiş, “açık mektup” yazıyor AYM üyelerine. Çünkü tarihe not düşmek istiyor. Tarihin kimleri mahkûm edeceğini, kimleri beraat ettireceğini çok iyi biliyor.
Hak ihlallerini tespit etmek ve engellemekle yükümlü olan Anayasa Mahkemesi bizzat kendisi bir politik aygıta, hak ihlali makinesine dönüşmüş durumda. Başvuruları ne zaman gündeme alacaklar? Paşalar hapiste vefat edince mi?
Çetin Doğan 83 yaşında. Çevik Bir 82 yaşında. Çetin Doğan İzmir Buca 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda, komşu koğuşunda kalan Çevik Bir’de Alzheimer hastalığının başladığını ve cezaevinde olduğunu zaman zaman unuttuğunu açıkladı. Kanunlar bu durumdaki hükümlülerin tahliyesini ve infazlarının evde veya bir sağlık kurumunda devam edilmesini emrediyor. AKP ise Buca Cezaevini idam evine dönüştürmeye kararlı. Tutukluluk artık bir işkence ve yaşama hakkına yönelik infaz cezasına dönüşmeye başladı.
Bu zulme dur demek politik bir tavırdan öte, bir vicdan ve ahlak borcudur. Nitekim Çetin Doğan’dan tamamen farklı görüşlere sahip olmasına rağmen Osman Kavala dahi bu haksızlığa karşı çıkıyor. Osman Kavala için adalet isteyen liberaller ise susuyor. Neden susuyorsunuz? Evrensel insan hakları sadece sizin görüşünüze yakın olanlar için mi var? Eğer Atatürkçülere saldırırsa AKP faşizmi makbul mü oluyor? Yine “yetmez ama evet” mi diyeceksiniz yoksa?
Diğer sorumuz da size: AKP’nin yeni “yetmez ama evet”çiliğine soyunan sahte ulusalcılara, milliyetçilere, her fırsatta herkesi “FETÖ”cü ilan edip saray yalakalığı yapan eski muhaliflere, Ergenekon döneminde yapılan haksızlıkları bahane ederek bizzat bu haksızlıkların sorumlusu olan AKP’yi destekleyen yeni yandaşlara ve diğerlerine…
Çetin Doğan ve paşalarımıza yapılan zulüm değil mi? Bu yaşananlar kumpas değil mi? Bu insanlar Türk askeri, Türk subayı değil mi? Sizde bir gram onur var mı?