Dün Uygur Haber’in duyurduğu yeni bir olay, Çin’in birçok ülke gibi Türkiye’nin de egemenliğine ve bağımsızlığına karşı büyük bir tehdit oluşturduğunu bir kez daha gösterdi.
Çin’in, Türkiye’de birçok alanda nüfuzunu devreye sokarak Uygur Türklerine çeşitli baskılar yaptığı biliniyordu. Buna, çeşitli medya ağlarıyla Uygurları karalamak ve siyasi bağlantılar yoluyla aileleri çoluk çocuk sınır dışı ettirerek toplama kamplarına yollamak da dâhil.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Uygurların Anayasal gösteri ve yürüyüş hakkını engellemek için güvenlik bürokrasisini kışkırtmak da Çin’in bir biçimde az ya da çok başarabildiği işlerden.
Fakat iş, yabancı ülkelerde kurumsal nüfuz kullanmakla kalmıyor. Çin rejimi, tüm dünyada kapsamlı bir şantaj operasyonu yürütüyor. Yurt dışındaki Uygurlar, Tibetliler, Hong Konglular ÇKP polisinin radarında.
Zeytinburnu Nuripaşa Mahallesi’nde bir Uygur genç, Uygurların işlettiği bir kuaför dükkânından izinsiz görüntü alırken yakalandı. Hemşehrileri tarafından sorgulanan ve görüntüleri Çin polisine göndermek için çektiğini itiraf eden genç, polisin kendisini Doğu Türkistan’daki annesi ile tehdit ettiğini, şantaj yoluyla ajanlığa devşirildiğini anlattı. Uygur gencin telefonundaki Whatsapp uygulamasında ise Çinli polislerin tehdit ve şantaj yoluyla talimat verdiği sesli mesajlara ulaşıldı.
Yıllardır Çin polisi, Uygurlara çeşitli sosyal medya uygulamaları üzerinden ulaşıyor ve onları aileleri ile tehdit ederek hem aktif mücadeleye katılmalarını önlüyor, hem de kendi toplumuna ve bulundukları ülkeye karşı casusluk yaptırıyor. İşte dün gündeme düşen bu olay, bugüne kadar Çin’in Türkiye’deki Uygurlara yaptığı şantajın en açık ifşaatı oldu.
Uygur Haber’in haber metnindeki önemli bir ayrıntıya ise özel olarak odaklanmak şart. Uygur genci kendi ulusuna karşı casusluğa zorlayan Çinliler, Türkiye’ye ait mobil hat kullanmış.
Bu hususla ilgili ilk etapta akla gelen, sosyal medyayı yasaklayan ve Doğu Türkistan’da bu yasağı çok daha sıkı denetleyen Çin’in, bunu silah olarak kullanmaktan çekinmemesi. Nitekim Uygur Haber’in yorumu da bu.
Ancak bu ayrıntı, çok daha vahim bir gerçeğin ipucu olabilir. O da basitçe Çinli polisin Türkiye’de bulunduğu için Türk GSM hattını kullanıyor olabileceği.
İspanyol araştırma kuruluşu Safeguard Defenders, kasım ayında yayınladığı raporuna göre dünya üzerinde beş kıta üzerinde Çin polisinin en az 54 tane karakol işlettiğini teyit edebilmiş. Çin’in Avustralya’dakiler başta olmak üzere, en az 2014’ten beri denizaşırı polis karakolları açtığı bilindiği için gerçek rakamın çok daha yüksek olduğu tahmin ediliyor.
Çin, ÇKP’nin geçmiş yüzyıldaki “Birleşik Cephe” irtibat ve operasyon ağını son yıllarda birer denizaşırı polis karakoluna çevirmiş durumda. Bu karakolların çoğu ülkedeki yasal statüsü ise tam bir muamma… Ama Çinli muhalifleri Çin’e dönmeye ikna etmek, özellikle Uygurları kovuşturup tehdit yoluyla casusluk yaptırmak ve Uygur topluluklar içinde güven ve bağlılığı dinamitlemek için kullanıldığına dair bildirimler mevcut.
Türkiye’de MİT’in ara sıra İranlı suikast timlerini çökerttiği, MOSSAD operasyonlarını durdurduğu, Rus casus şebekelerini etkisiz hale getirdiği yazılıp çiziliyor. Türk istihbaratının yurt dışında gizli operasyon yapıp terör gibi suçlardan zanlı getirdiği de oluyor. Fakat Çin’in Türkiye’deki faaliyetlerine dair iktidarın ağzını bıçak açmıyor.
Tüm dünyada Uygur diasporasının peşine kuduz polislerini salan ÇKP’nin, Uygurların ikinci vatanı Türkiye’ye göz dikmeyeceğini, on binlerce Uygur’un yaşadığı İstanbul başta olmak üzere çeşitli kentlerde yasadışı polis karakolu kurmak istemeyeceğini düşünmek saflık olur.
Zeytinburnu’ndaki casusluk olayının, Çin’in yakın zamanda satın aldığı Trendyol üzerinden Türkiye’de “Çin mahallesi” kurmak için 2000 dönüm arazi aradığı söylentilerinin ayyuka çıktığı bir zamanda patlaması, şaşırtıcı olmamalı. Türkiye’deki örtülü Çin faaliyetlerinin arttığı ve millî egemenliği tehdit edecek noktaya varmış olduğu bir gerçek.