Ali İsmail Korkmaz cinayeti sanıklarından polis Hüseyin Ergin’e, basit yaralama suçundan 7 ay 15 gün hapis cezası verildi.
Daha önce de yine aynı ceza verilmiş, ailenin AYM başvurusu sonucunda yeniden yargılama kararı verilmişti.
Şimdi mahkeme yine aynı cezayı, aynı suçtan verdi: basit yaralama.
“Vurmayın, öldüm” derken, hareketsiz kalana kadar sopa ve tekme sallayarak ölümüne sebep olduğunuz savunmasız birini “basit” yaralamak nasıl mümkün olabilir?
Ali İsmail Korkmaz cinayeti, Gezi eylemleri süresince yaşanan en sembolik trajedi ve büsbütün bir faşizm hadisesidir.
Polis-esnaf karışık bir grubun karanlıkta öldürücü darbeler indirmesinden, “Bir şeyin yok” denilip kas gevşeticiyle evine göndermeye, katil polislerin, görüntü kayıtları başta olmak üzere delilleri karartmasına kadar tam bir örnek faşizm vakasıdır.
Tabi, yargılama safhasındaki skandallar da buna dâhil.
Katil polislerden Yalçın Akbulut’un aldığı 12 yıl hapis cezası “iyi hal” gerekçesiyle 10 yıla, Mevlüt Saldoğan’ın 13 yılı ise 10 yıl 10 aya indirilmişti. Cinayete katılan iki fırın esnafı ise, beraatle ödüllendirildi.
Ali İsmail’in canını alan Mevlüt Saldoğan, daha sonra Gezi Parkı darbe davasına “mağdur” sıfatıyla müdahil olma talebinde bulunacak, o mahkeme de bunu kabul edecekti.
Ali İsmail’i beyin kanamalı haliyle evine, yani bile bile ölüme gönderen, katil Saldoğan’a ise sonradan sahte darp raporu düzenleyen doktor Hasan Gülcü’den ise henüz hesap soran kimse yok.
Tüm bunların en somut örneği, yanı başımızdaki İran’da zaten her gün yaşanıyor. Ali İsmail’i katleden esnaf-polis birlikteliğinin kusursuz bir örneği, sözde Devrim Muhafızlarına bağlı paramiliter ayaktakımı “besiç”.
Ne zaman İran’da kadınlar ayağa kalksa, ne zaman molla faşizmine karşı isyan patlak verse, ellerinde sopalarla katliama önayak olanlar, işte bu yarı esnaf, yarı kopuk ama alayı afyon müptelası kitledir.
Öldürüp tecavüz ettikleri gençlerin cenazesini bile ailelerine çok görür, kimseye de hesap vermezler. Hukuk, adalet yok. Polisiyle, yargısıyla, mollasıyla rejim onların tarafındadır.
İran’daki bu eşkıyalık düzeni, başta Erdoğan olmak üzere AKP’yi kuran çekirdek kadronun gençlik rüyasıydı. Ne istediklerini çok iyi biliyor ve adım adım uyguluyorlar.