8 Haziran 2017’de bir iftar yemeğinde konuşan Tayyip Erdoğan, Katar’daki askeri üs meselesi sebebiyle gerilim yaşadığı Birleşik Arap Emirliklerini suçlayarak, “Türkiye’de darbe girişimi olduğu zaman Körfez’de kimlerin buna sevindiğini biz çok iyi biliyoruz. Birilerinin istihbarat örgütleri varsa bizim de var. Kimlerin o geceyi nasıl geçirdiklerini çok iyi biliyoruz. Türkiye’de neler oluyor? Darbe neticeye ulaştı mı, ulaşmadı mı? Bunu takip edenleri çok iyi biliyoruz. Nasıl paralar harcandığını çok iyi biliyoruz” açıklamasında bulunmuştu.
Bu sert açıklama iktidar cenahından BAE’ye yönelik kapsamlı bir saldırının işaret fişeği oldu.
Hemen ertesinde Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet, dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “darbe kalkışmasına, hükümeti gayrı meşru yöntemlerle devirme çabalarına bir ülkenin 3 milyar dolar para desteğini sağladığını; bu ülkenin Müslüman bir ülke olduğunu” söylediğini yazıyor, soru üzerine Çavuşoğlu’nun bu ülkenin Birleşik Arap Emirlikleri olduğu cevabını verdiğini aktarıyordu.
Yine aynı dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da katıldığı bir programda ABD’yi Fethullah Gülen’le işbirliği yapmakla suçlarken, “ABD’nin ortağının da Birleşik Arap Emirlikleri” olduğunu televizyon ekranlarından dile getiriyordu.
Dönemin yayınları incelendiğinde bunlara benzeyen daha birçok demeç, iktidar basınında çıkan birçok yazı bulunabilir.
Ama bu kadar örnek bile Erdoğan başta olmak üzere AKP’nin önde gelen bakanlarının Birleşik Arap Emirliklerini açıkça “15 Temmuz darbesine destek olmak”la suçladığını gösteriyor.
Amacımız Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirliklerine yaptığı ziyaretle yeni bir “geri vites” yaptığını ve iktidarın dış politikasının tutarsızlıklarla dolu olduğunu göstermek değil. Bu artık herkesin bildiği ve yandaşların da utanmadığı sıradan bir vaka haline gelmiş durumda. Komik olan şey bu durumu “oynaklık” olarak değil “büyüklük” olarak yansıtmaya çalışmak.
Asıl önemli olan nokta; 15 Temmuz darbesinin hazırlayıcısı ve finansörü olmakla suçlanan bir ülkenin, yıkmaya çalıştığı bir iktidara -üstelik en zor zamanında- 50,7 milyar dolar tutarında bir destek paketini açıklıyor olması!
“Mavi Marmara” olayında İsrail ve Türkiye arasında pazarlıklar yapılmış ve İsrail Türkiye’ye 20 milyon dolar tazminat ödemişti.
Şimdi de “15 Temmuz’un finansörü” Birleşik Arap Emirlikleri, 15 Temmuz’da yaşananlar için bir “kan parası” mı ödüyor?
Erdoğan ve Nahyan’ın el sıkışma merasimi, “bedeli ölçüsünde” herkesle pazarlık yapılabileceğini mi gösteriyor? Yoksa 15 Temmuz’un sadece bir “iç siyaset malzemesi” olunca hatırlandığını ve bunun dışında anlamlı olmadığını mı ispatlıyor?
Ya da BAE gibi bir ülkenin hem Fethullahçıları hem de AKP’yi fonlayacak kadar etkili olabileceğini; Türkiye’nin yandaşların anlattığı kadar “kudretli” olmadığını ve siyasetin bir Arap emirliği tarafından dizayn edilebileceğini mi düşünmek gerekir?
Fethullah da 50 milyar vereceğini açıklasa onunla da el sıkışacak mısınız?
Ruslarla, 35 askerimiz şehit olduktan sonra neyin karşılığında görüştünüz? Esad’la parası yok diye mi görüşmüyorsunuz?
Tarifenizi açıklayın, tüm dünya öğrensin!