19 Mayıs her şeyden önce bir “adım”dır. Kolay yazılabilen, kolay söylenebilen ancak atılması zor bir eylemdir o adımı atmak.
Osmanlı’nın pek çok komutanı da aynı olayları yaşıyor ve aynı şeyleri hissediyordu.
Atatürk’ün farkı gereken adımı atabilecek kadar güçlü bir irade ve hayallerini gerçekleştirecek devrimci cesarete sahip olmasıydı.
Kimileri Anadolu’da bir “çöl” görürken, Atatürk zihnindeki büyük dönüşümün köklerini Anadolu’da buluyor ve umudun peşinden gidiyordu.
Kurtuluş Savaşı her ne kadar cephede kazanılsa da en az bunun kadar büyük bir mücadele cephe gerisinde gerçekleşmiş, “zihinler” ve “dünya görüşleri” arasındaki çatışmalarda Atatürk’ün kişisel etkisi geleceğe yön vermiştir.
Atatürk’ün ortaya koyduğu irade Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu ve her şeye rağmen bugüne kadar taşıdı.
Kimileri için anlaşılması güç olan bu durum Türk milletinin Atatürk’ün hayal dünyasını özümsemesiyle ortaya çıktı.
Atatürk düşmanı bir iktidarın bile Atatürk’ü yok edemeyeceğini görerek farklı bir yola girmeye çalışması, bu durumun bir sonucudur.
19 Mayıs ve Atatürk artık kimsenin artık inkar edemeyeceği bir tarihsel gerçeklik haline gelmiştir.
O’nun eserini yıkamayanlar, “Türkiye’nin Yüzyılı” diyerek “Atatürksüz bir Cumhuriyet” projesini uygulamaya koyuyor.
Ancak unuttukları bir gerçek var: Türkiye varsa Atatürk de vardır.
Türk milleti ve Atatürk arasındaki kaynaşma sadece geçmişe ait değildir; bu birliktelik aynı zamanda Türkiye’nin geleceğidir.
Atatürk-Cumhuriyet-Türkiye birlikteliği bir toplumsal mühendislik değil, varoluş ve diriliş mücadelesinin doğal sonucudur.
Bu fikrin iktidarda olmaması bir yenilgiyi değil, cephe gerisindeki mücadelenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir sadece.
Atatürk o gün “o adımı” atabilmişti, artık adım atma sırası bizlerdedir.
Ne mutlu 19 Mayıs’ı olanlara!
Kutlu olsun!