No Result
View All Result

29 Ekim’den 10 Kasım’lara Atatürkçülük nedir?

TÜRKSOLU by TÜRKSOLU
20 Mart 2024
in HAFTALIK
0
29 Ekim’den 10 Kasım’lara Atatürkçülük nedir?

9 Eylül 1922’de düşmanı önüne katıp İzmir’e ulaşan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin orduları çok önemli ve Türk ulusunun yaşam damarını oluşturan bir zafer kazanmıştı. Ancak Mustafa Kemal’e göre asıl devrimi gerektiren savaş yeni başlıyordu. Gerçek bir devrimci olduğu ve Türk ulusunun ilerlemesi, çağdaşlık düzeyine ulaşabilmesi için devrimlere ivedilikle gereksinimi olduğunu çok iyi bildiği için hemen devrimlere başlanması gerektiğini de iyi biliyordu. Ulaşılan hedef bu nedenle bir sonrakinin başlangıcı oluyordu. Oysa meclistekilerin çoğu gibi silah arkadaşları da düşmanın yenilmiş, vatanın düşmanlardan temizlenmiş ve kurtarılmış olmasını yeterli görüyorlardı. Askeri zaferin, ekonomik ve toplumsal devrimlerle uygulanması ve başarılması gerektiğini Mustafa Kemal çok iyi biliyordu. Sonunda farklı düşünenleri, yaptığı etkili konuşmalarla ikna etmeyi başardıktan sonra hemen uygulamaya başladı. Eğer aksini düşünenlerin yolundan gidilseydi, ülkeyi işgalden kurtarmış kahramanların askeri zaferi ile yetinip padişahlara teslim etmeleri gerekirdi. Yalnızca askeri zaferle sonuçlanmış bir savaşın yorgunluğu ve rehavetiyle Türk halkı aydınlatılmada devrimlerin meşalesini ve devlet idaresini ele geçirmeden yarım kalmış ve istenen sonuca ulaşılamamış bir zafer olarak kalacaktı. Bu da bin bir özveri, acı ve şehitler pahasına kazanılmış zaferin tarihimizdeki pek çok zaferlerden birisi olarak tarihteki yerini alacaktı yalnızca. Oysa gerçek bir dâhi kahraman olan Mustafa Kemal’in tasarısında bu zaferi devrimlerle taçlandırma isteği yatıyordu.

Kurtuluş Savaşımızı kazanan kadronun tümü vatansever asker ve sivillerden oluşuyordu. Vatanseverlik, günümüzde sıkça işittiğimiz “söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır” sözünün gereğini yerine getirmektir yalnızca. Onlar için sonrası “idrak” yani kavrayışları ile sınırlıydı. Devrimcinin kavrayışı ise sınırsız olmalı ve atılımlara hazır olmalıdır. İşte Atatürk de bu yanıyla Türk devrimini gerekli görmüş, uygulamış ve uygulatmıştır. Bu da 9 Eylül’ü 29 Ekim’e ulaştırabilen bir devrimci anlayışının sonucudur. Kurtuluş Savaşımız bize okullarda bir kahramanlık destanı olarak öğretildi. O zaman Nazım Hikmet ünlü “Kuvayı Milliye Destanı”nda neden “ateşi ve ihaneti gördük” diye yazmış? Çünkü Kurtuluş Savaşımızda kahramanlar da vardı, korkaklar ve kaçaklar da. Kahramanlarımız, vatanseverlerimiz çoğunlukta olduğu için kazandık. Sonrasında da Mustafa Kemal’in devrimci iradesi egemen oldu.

Oysa şimdi Atatürk’ün devrimci anlayışından uzaklaştığımız ölçüde Atatürkçülük özünden uzaklaştı, demokrasi simsarları kendi ilkelerini halka benimseterek, cahil halkı oy peşinde koyun gibi güderek karşı devrimi oluşturdular. Şimdi görevimiz halkı Atatürk’ün öngördüğü o devrimci ruha yeniden kavuşturmaktır.

Atatürk son derece ileri görüşlü olduğu için bu günleri adeta 90 yıl önceden görmüş devrimleri ve kurduğu cumhuriyeti “Türk gençlerine” emanet etmiştir.

“Memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta ihanet içinde olabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini (çıkarlarını) müstevlilerin (istilacıların) siyasi emelleriyle tevhid edebilirler (birleştirebilirler) millet fakr u zaruret (yoksulluk ve ihtiyaç) içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. İşte bu ahval ve şerait (durum ve koşullar) içinde dahi vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diyen Ata’mızın bağımsızlığımızı ve cumhuriyetimizi Türk gençlerine emanet etmiş olması dahi onun ne kadar ileri görüşlü bir dâhi olduğunun kanıtıdır.

Oysa günümüz iktidarı gerçek bir bağnazlık örneği oluşturduğundan, Atatürk’ün nutkunun bu bölümünü gençlerimize bir eğitimci olarak hatırlatmamızı bile “gençleri isyana teşvik” olarak kabul ediyor. Bunları ıslah etmek, eğitmek de mümkün değil. Oysa Türk ulusunun 90 yıl sonra geldiği nokta bu olmamalı. Büyük Türk ulusu, Atatürk gibi bir lidere sahip olmuşken bu günlerin hezimetini yenilgisini, çaresizliğini ve yılgınlığını yaşamamalıydı.

Oysa, Atatürkçülük, emperyalizme karşı “tam bağımsızlıktır”.

Atatürkçülük, ümmetçiliğe karşı “milliyetçiliktir”.

Atatürkçülük, eşitsizliğe ve sömürüye karşı “halkçılıktır”.

Atatürkçülük, padişahlığa karşı “cumhuriyetçiliktir”.

Atatürkçülük, Şeriata, hurafelere, cemaatlere karşı, “laikliktir”. Laiklik ise din ve devlet işlerinin tamamen birbirinden ayrılmasıdır.

Atatürkçülük, piyasacılığa karşı, “devletçiliktir”. Yani kamu çıkarlarıyla, özel sektörü uyumlu kılan, bireylerin değil, milletin çıkarına öncelik veren.

Atatürkçülük, tutuculuğa ve yobazlığa karşı, “devrimciliktir”. Atatürkçülük, aralıksız uygulanan devrimlerdir.

Atatürkçülük, geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür.

Atatürkçülük, akıl ve bilimi rehber edinmektir.

Atatürkçülük, Türk milletinin çağdaşlaşma yolundaki düşünce sistemidir.

Atatürkçülük, milletin birliği ve vatanın bütünlüğüdür.

Atatürkçülük, kulluğa karşı, milli egemenliktir.

Atatürkçülük, Orta Çağ’a karşı, aydınlanmadır.

Vatanseverler!

Görev başına, birlik olalım, devrimleri koruyalım.

Kaynakça: ADD İzmir-Karşıyaka Şubesi Bülteni

FAHRİYE İPEKÇİOĞLU

Previous Post

İliç: Maden kazası değil iş cinayeti

Next Post

Ekrem İmamoğlu, Tayyip Erdoğan’ın rakibi mi, muadili mi?

Next Post
Ekrem İmamoğlu, Tayyip Erdoğan’ın rakibi mi, muadili mi?

Ekrem İmamoğlu, Tayyip Erdoğan’ın rakibi mi, muadili mi?

Facebook Twitter Instagram

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.

No Result
View All Result
  • TÜRKSOLU
  • GÜNLÜK
  • HAFTALIK
  • ARŞİV
  • İLERİ YAYINLARI KİTAPLIĞI

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.