Kürtlerin doğuda ve batıda farklı oy tercihleri
31 Mart seçimlerinin en göze çarpan sonucu, Kürt seçmenin batı illerimizde tercihlerini DEM Parti’den yana değil de AKP karşısında CHP’den yana kullanmış olmalarıydı. Türkiye’nin özellikle belli başlı büyük illerinde DEM Parti’nin oylarının düşmesinin esas sebebi buydu.
Örneğin Türkiye’nin en büyük ili olan İstanbul. Hatta DEM Parti geleneği İstanbul’u Kürt nüfusun yoğunluğundan en büyük Kürt şehri olarak kabul ediyordu. 14 Mayıs 2023 seçimlerinde İstanbul’da Yeşil Sol Parti (YSP) adıyla seçimlere girmiş ve %8,13 oranında oy almıştı. 31 Mart 2024 seçimlerinde ise DEM partinin aldığı oy oranı %2,12. İstanbul’daki Kürt seçmenin %6,1’i tercihini CHP ve İmamoğlu’ndan yana kullanmış.
Başkent Ankara, Mansur Yavaş’ın rekor oyla seçildiği CHP’nin yeni kalesi. CHP ile DEM Parti arasındaki “kent uzlaşısı”nda DEM Parti’nin “kesinlikle destek olmayacaklarını, Kürtlerin milliyetçi bir adaya oy vermeyeceğini” söyledikleri yer Ankara’ydı. Sebep ise malum: Mansur Yavaş.
DEM Parti, Gültan Kışanak gibi genel başkanlık yapmış güçlü bir ismi Ankara’dan aday gösterdi. Sonuç: Bir önceki seçimde %2,91 olan oy oranı, 31 Mart seçimlerinde %0,8’e düştü. Demek ki Kürtler milliyetçi bir adaya oy verebiliyormuş. Ve yine Kürtler DEM Parti’den bağımsız tavır alabiliyorlarmış.
İzmir’’de ise 2023’te %7,46 oy alan YSP, 31 Mart seçimlerinde DEM Parti olarak %4,19’a geriledi.
Adana’da ise 2023’te %9,72 oy alan YSP, 31 Mart’ta DEM Parti olarak oyunu %5,60’a düşürdü.
Bursa’da ise 2023’te %4,28’lik bir oy oranına sahip iken, 31 Mart’ta oylarını %1,63’e düşürdüler.
Türkiye’nin en büyük beş ilinde durum böyle. Şimdi bir de DEM Parti’nin güneydoğu illerinde aldığı oy oranlarına kısaca bakalım:
DEM Parti, Diyarbakır’da %64,09, Mardin’de %57,4, Batman’da %64,52, Siirt’te %49,63, Muş’ta %42,88, Hakkari’de %48,91, Van’da %55,48, Ağrı’da %51,06, Iğdır’da %46,69, Tunceli’de ise %40,21 oranında oy aldı.
Şimdi bunun nedenleri üzerine konuşmaya başlayalım.
Modernleşen Kürt, PKK/DEM partiden kurtuluyor!
Birkaç nesil batıdaki büyük illerde yaşayan bir Kürt aile, hem ekonomik durumunun gelişmesi hem de kültürel olarak şehirleşerek modernleşmesi sonucunda geldiği yerdeki geri aşiret-akraba bağlarından sıyrılmakta, kabile baskısından kurtularak özgürleşmekte ve aşiretinden, PKK’dan ve PKK uzantısı partiden bağımsız tavır alabilmektedir.
Batıdaki Kürt, doğudakilere oranla belli ekonomik kazanımlara sahip olmuş, zenginleşmiş, eğitim almıştır. AKP’nin “Beyaz Türkler” dediğimiz kesimi yok etmeye yönelik politikaları, gitgide “Beyaz Türkleşen” Kürtleri de etkilemektedir. Türklerle birlikte kendilerinin de yok edilmeye çalışıldığının farkına varan Kürtler de, DEM Parti’nin aday çıkardığı yerlerde dahi, oylarını DEM Parti’ye değil, AKP karşısında en güçlü alternatif olarak gördükleri CHP’ye vermişlerdir.
Bunda coğrafi olarak Güneydoğu’dan uzakta olmanın etkisi de oldukça büyüktür. Güneydoğu’da yerel iktidarda iki parti vardır: Ağırlıklı olarak DEM Parti, ikinci olarak da en büyük Kürt-İslam partisi olan AKP! Bu iki parti dışında başka bir siyasetin var olma şansı yoktur.
PKK uzantısı olan DEM Parti, Güneydoğu’da yaşayan Kürtlerin iradesini baskıyla, tehditle, terörle, zorla eline geçirmiştir. Hiç kimsenin PKK’dan bağımsız siyaset yapabilmesinin imkanı yoktur. Seçim sürecinde yaşanan bir olayı tekrar hatırlarsak ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir.
Mardin’de DEM Parti önseçim yapmıştı. Aday adayı olan Ahmet Türk de yaptığı açıklamada “%50’yi aşamazsa çekileceğini” ilan etmişti. Önseçime katılan dört aday adayı arasında en çok oyu Ahmet Türk almasına rağmen %50’nin altında kalmış ve çekilmiş, hatta aktif siyaseti bıraktığını açıklamıştı.
Sonra ne mi olmuştu? Bir hafta içinde Ahmet Türk“aktif siyasete” geri döndü. Nasıl mı? Ahmet Türk’ün geri dönüşünü müjdeleyen (!) Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eşbaşkanı Keskin Bayındır’ın açıklaması şöyleydi:
“Kürt siyasetinde ve yerel yönetimlerde önemli bir tecrübesi olan Sayın Ahmet Türk’ün yeniden aday olması için Mardin halkı, delegeler ve kent dinamikleri yoğun bir ısrar ve arayış içerisinde olmuştur. Öte yandan ön seçimlerde ikinci sırada yer alan Sayın Azad Yıldırım arkadaşımız kent dinamiklerinin, delegelerin ve halkımızın çağrısına uyarak demokratik bir olgunluk ve sorumlulukla aday adaylığından feragat ettiğini Mardin İl Seçim Koordinasyonumuza bildirmiştir.”
Şimdi diyeceksiniz ki, Ahmet Türk DEM Parti aday adayı değil miydi, DBP ne alaka? DBP, PKK’nın uzantısı başka bir sözde parti. DEM’in de üstünde olan bu parti, doğrudan Kandil’e bağlı. Ahmet Türk krizinde devreye girmiş, Ahmet Türk’ten sonra en çok oyu alan adayı tehdit ederek çekilmesini sağlamış, Ahmet Türk’ü de geri dönmeye “ikna” etmişlerdi.
Adayların tehditle adaylıktan “feragat” ettirildiği, Ahmet Türk gibi yıllardır Kürtçü siyasetin içinde bulunmuş, en tepelerde görev yapmış birinin bile özgür iradesiyle hareket edemediği bir ortamda, sıradan vatandaşı varın siz düşünün.
İşte batı illerinde yaşayan Kürtler bu ortamdan uzakta oldukları için kendi özgür iradeleriyle tercihte bulunma şansına sahip olmuşlardır. Şehirleşen ve modernleşen Kürtler, ağa-aşiret-akraba baskısından, en önemlisi de PKK tehdidinden kurtulmuş, özgürleşmişlerdir.
Sol, Kürtleri doğudakiler ve batıdakiler diye ayırıyor!
Seçimlerin üzerinden neredeyse bir buçuk ay geçmiş. Sol basında mayıs ayının başından beri süren bir tartışma var. Onlar da Kürtlerin doğudaki ve batıdaki farklı tercihlerinin sebeplerini anlamaya çalışıyorlar. Onlar elbette ki DEM Parti’nin güçlenmesi için yapıyorlar bunu.
Sol basında yazılan yazılara veya görüş alınan kişilerin söylediklerine baktığımızda, Kürtler arasında ayrımcılık yapan, hatta ve hatta batıda CHP’ye oy veren Kürtleri yok sayan bir bakış açısının olduğunu görürüz.
Evrensel gazetesi, sol basın içerisinde PKK’ya en yakın gazete olarak bilinir. 7 Mayıs tarihinde Evrensel gazetesinde Paris Sosyal Bilimler Yüksekokulu öğretim üyesi, sosyolog ve tarihçi Prof. Dr. Hamit Bozarslan ile bir röportaj yayımlandı. Röportajın bir yerinde Bozarslan şöyle diyor:
“DEM’in batıda oy kaybetmesi çok önemli değil. Çünkü her halükarda Kürdistani bir olgu.”
Demek ki o çevreler bile Kürtler arasındaki modernleşmenin getirdiği farkı tespit etmiş durumdalar. Aradaki fark ise batıda PKK ve uzantılarından bağımsız tavır alabilen Kürtleri tamamen yok saymaları. Çünkü bu çevrelere göre aslolan batı değil, güneydoğu bölgesi. Batıdaki Kürtleri yok saymalarının asıl sebebi PKK’dan bağımsız tavır alabilmeleri. Çünkü bunlar için Kürt, PKK’nın amacına hizmet ediyorsa Kürt’tür, etmiyorsa yoktur!
Bu röportajda ortaya çıkan bir gerçek de şu ki DEM’in bölge partisi olduğunun artık bu çevrelerde bile kabul edilmesidir. Daha önceden DEM ve önceki diğer partiler için “Türkiye partisi” propagandası yapan çevreler, artık bu partinin Türkiye partisi olmadığını ve olamayacağını, bölge partisinden ibaret olduğunu ve Kürtlerin tamamını temsil etmediğini kabullenmişlerdir.
Bu mesele ile ilgili ikinci bir önemli yazıyı BirGün gazetesinden İbrahim Varlı kaleme aldı. “Kürtlerde Doğu-Batı ayrımı” balıklı yazıda Varlı, Rawest anket şirketinin “Kürt Meselesi, Kürt Siyaseti ve Demirtaş” araştırmasından bahisle doğudaki ve batıdaki Kürtler arasındaki tercih farkını ortaya koymaya çalışıyor.
Rawest, adından da anlaşılacağı üzere “Kürt sorunu” ile ilgili araştırmalar yapan bir anket şirketi. Müdürü Roj Girasun da seçim sürecinde özellikle muhalif medyada sıklıkla boy gösterip “kent uzlaşısı” denilen CHP-DEM ittifakını destekleyen konuşmalar yapıyordu. Anlaşılan seçim sonuçları ve özellikle batıdaki Kürtlerin tercihleri onları da memnun etmemiş.
Araştırmaya göre “eğitim düzeyi ve gelir düzeyi gibi etmenlerle yeni bir Kürt gerçekliği ortaya çıkmış ve sorun kentleşmiş”. Haliyle Kürtler de “Metropol Kürtleri ve Bölge Kürtleri” olarak ayrışmış. Hatta bu ayrışmanın giderek derinleştiği tespiti de yapılmış.
Şehirleşme ve modernleşmeyle birlikte batıda büyük illerde yaşayan Kürtlerin ekonomik düzeyinin ve eğitim düzeyinin artmasıyla birlikte PKK ve uzantılarının etkisinden kurtularak Kürtçülükten uzaklaşıyorlar. Rawest’in “Kürt milliyetçileri Türkiyelileşme istiyor” dediği olgu, aslında batıdaki Kürtlerin kimlik siyasetini bırakıp Türk milletiyle bütünleşme eğilimini işaret ediyor.
Etnik değil siyasi aidiyet
Batıdaki Kürtlerde bu son seçimde artık iyiden iyiye kendini gösteren, PKK’lıların, Kürtçülerin bile görmezden gelemediği ve kendi iradelerinin dışında hareket eden Kürtleri yok saydıkları eğilimin adını koymak gerekiyor.
Türk Solu’nun geçtiğimiz sayısında seçim sonuçlarına ilişkin “Beyaz Türk Devrimi” başlıklı bir yazı kaleme alan Özgür Erdem, Kürtlerdeki bu tavır değişikliğini “Beyaz Türkleşen Kürtler” olarak nitelemişti. Kürtçüler içindeki tartışmalar da bizim tespitlerimizin gerçekliğini ortaya koymaktadır.
Burada kastım Kürtlerin etnik olarak Türkleşmesi değil elbet. Ancak batı illerinde yaşayan Kürtler, ekonomik durumlarının, eğitimlerinin de etkisiyle ülkenin güneydoğusundaki Kürtlerden temel siyasi tercihleriyle ayrılmıştır.
Batıdaki Kürtlerin öncelikli sorunu artık Kürt kimliği, ana dili vs değil, AKP’den kurtulup özgür bir ülkede Türklerle bir arada uyumlu bir şekilde yaşamaktır. Bu etnik bir aidiyet değildir, siyasi bir aidiyettir. Bu aidiyet hissinin oluşmasındaki en önemli etkenlenren biri de Türkiye’de artan Suriyeli Arap nüfusudur.
Bu tercihleriyle batıda yaşayan Kürtler AKP’ye karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında yer almışlardır. Hem de PKK’nın ve DEM partililerin Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı yapmalarına rağmen.
Sırrı Sakıklar, sırf kurucusu Atatürk diye, CHP’ye kin kusarken; batıdaki DEM Parti boyunduruğundan kurtulmuş Kürt seçmen, CHP’ye oy verebilmektedir. Çünkü batıdaki Kürt seçmenin derdi DEM Parti’lilerin hezeyanları değil, ülke AKP egemenliğinde kalırsa kaybetmeye devam edecekleri şeylerdir.
Buradan çıkarılacak en önemli şey şudur: Türkiye’de PKK başta olmak üzere belli çevrelerin Türklere dayattığı sözde Kürt sorununun aslında var olmadığıdır.
Kürtler, PKK ve uzantısı partilerin tahakkümünden kurtulduklarında, kendi özgür iradeleriyle karar verdiklerinde gayet de AKP’ye karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında yer alabilmektedirler.