Yargıtay, alt mahkemenin 15 Temmuz darbe girişimine katıldıkları gerekçesiyle Harp Okulu öğrencileri için verdiği müebbet hapis cezasını bozdu. Karar sonrasında 66 öğrenci 6 senelik tutululuğun ardından tahliye edildiler.
Öyle zor ki bunu haberleştirebilmek, insan “geçmiş olsun” demekten bile çekiniyor. “Gözünüz aydın”larımız çoğalır da belki birilerinin gözüne batar; birileri yeniden toplu bir linç kampanyası başlatarak tahliyelerin önüne geçer korkusu var. Başka bir davada mahkemenin verdiği tahliye kararının ardından ne demişti kıdemli Ak trol Abdurrahman Uzun? Biraz uzunca bir alıntı ama tarihe geçtiği için hatırlamak gerek:
“Nisan’daki referandumdan önce 31 Mart’ta 76 fetöcü o akşam serbest bırakılmaya başlandı. Ben o gece bir çalışma yaptım. Bütün çalışma arkadaşlarımı da çağırdım ‘bu gece savaşıyoruz nereye giderse gitsin’ dedim, iki tane hashtag açtım. Biri ‘kripto hakimler’ ikincisi de ‘vatanını seven defansa gelsin’ diye. Bannerlar, videolar hazırladım baktım ki kitle bir türlü gelmiyor, kendi resmi hesabımdan o tahliyeleri yapan Ağır Ceza Mahkemesinin bütün üyelerinin isimlerine kadar sicil numaralarına kadar yayınladım bu gece bu adamlar ihtilal yapıyor diye. Gece saat 23.00-24.00 gibi Türkiye gündemine oturduk. Gece saat 02.00’da Adalet Bakanı çıkıp açıklama yaptı; saat 02.30’da bir üst mahkeme kuruldu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı devreye girdi ve ağır ceza mahkemesi kuruldu ve o tahliyelerin hepsini durdurdu, geri aldı. Gece saat 03.30’da çok değerli bir abim, beyefendinin de yani Cumhurbaşkanımızın da yanında olan birisi aradı şöyle dedi: ‘Abdurrahman, reis senin bu hamleni çok beğendi.”
Neyse ki şimdilik böyle bir durum söz konusu değil ancak ailelerin tahliye sonrasında sevinçten ziyade tedirginlik duymaları AKP yargısının durumunu çok güzel gösteriyor.
Elbette 6 sene sonra gelen adalet bizleri sevindiriyor ancak geç gelen adaletin adalet olmadığını çok iyi biliyoruz. Tahliyelere rağmen farklı davalardan yargılanan, müebbet hapis cezası alan ve tutukluluğu devam eden birçok askeri okul öğrencisi var.
Ne kadar acı ki bu çocuklar “öğrenci” olmalarına rağmen, öğrenci gibi muamele görmediler. “Askeri okul öğrencisi” oldukları için hak ettikleri bir pozitif ayrımcılıktan mahrum kaldılar. Birçok kesim onların maruz kaldığı haksızlıkları görmezden geldi ve sustu. Ne de olsa onlar soruları çalınmış sınavlarda hak etmeyerek Harbiye’ye giren FETÖ mensuplarıydı(!) Ergenekon ve Balyoz’da yok edilmek istenen “ulusalcı kesim” ile AKP’nin kurduğu çözüm masasının kurbanı bu gençler oldular; siyaset bu örtülü uzlaşmanın bedelini Harbiyeli gençlere ödetti.
Ancak bu gençler yaşlarından beklenmeyecek olağanüstü bir direniş gösterdiler. Bedenleri esirdi ama ruhlarının tutsak olmasına izin vermediler. Birbirleriyle sürekli dayanıştılar. Dışarıda olanlar, içeride olanların gözü kulağı oldu. Tahliye olanlar içeridekilerin seslerini duyurmaya devam etti. Aileler “utanmadı”, evlatlarıyla gurur duyarak haklı bir davanın sözcülüğünü yaptılar. Direnişin sembollerinden Melek Çetinkaya iktidarın korkulu rüyası oldu. Veysel Amca 45 derece sıcağın altında Ankara’dan İstanbul’a yürüdü. Avukatlar korkutulmak istendi, tehdit edildiler ancak geri adım atmadılar. “Adalet”in gerçekten ne olduğunu herkese gösterdiler.
Çocuklar da gelecek güzel günlerin hazırlığını yaparak ruhlarını diri tuttular. İki sene sınavlara girmeleri engellendi, sınava girdiklerinde ise ülkenin çok iyi üniversitelerini çok iyi puanlarla kazandılar. Kitaplar okudular, yazdıkları mektuplar hapishanenin parmaklıklarının arasından geçip özgürlük türküsü olarak kulaklarda çınladı.
“Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur” dediler, kendilerini salmadılar. Düzenli spor yaptılar; bedenlerinin de köleleşmesine izin vermediler.
Dışarıda olanlar, tahliye edilenler içerideki arkadaşlarını hiç unutmadı. Harbiye’nin dayanışması onları zor koşullar altında bile kenetledi. Bazılarının aileleri bu yıpratıcı sürece dayanamadı, toprak oldu. En büyük acılara omuz omuza vererek karşı koydular.
Onların tahliyesinin sadece “onlar” açısından değil, Türkiye açısından da büyük bir anlamı var. Halk ayağındaki prangalardan kurtuluyor. Hiçbir süreç ve hiç kimse özgürlük mücadelesine engel olamaz!
Ve elbette Murat Tekin ve Ragıp Enes Katran! 15 Temmuz gecesi köprüde boğazı kesilerek katledilen iki Harbiyeliyi arkadaşları hiç unutmadı. Harbiyeliler hem kendileri için ayakta kaldılar, hem de Murat ve Ragıp Enes için. Savunmasız Harbiyelilerin kafasını kesen alçakların da erlerin boynuna kemer bağlayarak kahkahalar atan korkakların da hesap vereceği günler gelecek. Hiçbir yasa suçluya “güvence” veremez. Unutanlar Kenan Evren’i ve darbecileri korumak için yazılan 12 Eylül Anayasası’nı hatırlayabilir. İşkencede zaman aşımı olmaz!