İsmailağa tarikatı lideri şeyh Mahmut Ustaosmanoğlu’nun vefatı tarikatlar gerçeğini bir kere daha önümüze koydu. Cenaze törenine giden, mesaj gönderen siyasetçiler Türkiye’de tarikatla siyasetin nasıl iç içe geçtiğini gösterdi.
İktidarın tarikatlar konusundaki tavrı herkesin malumu. Tarikatlardan hem ideolojik olarak hem oy deposu görerek beslenen iktidarın cenazede tam tekmil yer alması şaşırtmadı. Bizzat Tayyip Erdoğan katıldı, “ömrünü İslam’a vakfeden, ülkemizin manevi rehberlerinden” sözleriyle ne kadar “önemli bir değer” olduğunu anlattı. Bütün bakanlar ve AKP’li diğer isimler benzer mesajlar gönderdi.
Tarikat liderinin cenazesinde muhalefetten kimler vardı?
6’lı masada bulunan partiler bu cenaze töreniyle kendi köklerine döndüler. CHP ve İyi Parti dışında bütün partiler, Genel Başkanlık düzeyinde cenazeye katıldılar veya mesaj gönderdiler.
CHP milletvekili İlhan Kesici’nin katılması, parti programında laiklik olmasına rağmen bunu sindiremeyen isimlerin rahatlıkla parti içine girebileceğini gösterdi. Üstelik İlhan Kesici, Cumhurbaşkanı adayı isimleri tartışmalarında karşımıza çıkartılıyor.
İyi Parti’den Erhan Usta ve Yavuz Ağıralioğlu’nun taziye mesajları meseleyi farklı bir noktaya getirdi. Erhan Usta’nın, Mahmut Ustaosmanoğlu’nu “ülkemizin yetiştirdiği büyük din alimi” olarak tanımlanmasına kendi tabanı tepki verdi. Bu tepki gerçek milliyetçiliğin laiklikten geçtiğini anlayan geniş bir kesimin olduğunu görmek açısından sevindirici.
Erhan Usta’nın bu paylaşımını eleştiren isimlere cevap yine İyi Parti milletvekili Yavuz Ağıralioğlu’ndan geldi. Eleştirenleri “Cenazeye tahammülsüzlük göstermekle, bu toprakların mayasına ait olmamakla ve Türk Milleti’nin asaletine asla yakışmamakla” suçlayarak, kendi yaptıklarının doğru olduğunu belirtti.
Burada Ağıralioğlu gibi düşünenlerin istedikleri şey tarikat-siyaset ilişkisini kabullenerek, hem iktidarın hem muhalefetin tarikatlarla şekillenmesine razı olmak. Tarikat-siyaset düzeninin ülkeyi bu noktaya getirdiği bilinirken, buna karşı çıkmak en doğal Atatürkçü tavırdır. Atatürkçülüğü payanda olarak kullanmak isteyen siyasetçilerin gerçek kimliği böyle zamanlarda ortaya çıkıyor.
Muhalif basında tarikatlara sahip çıkan yazarlar
Soner Yalçın “Mahmut Efendi ve Cherly Flake” başlıklı yazısıyla, Atatürkçüleri tarikat gerçeğine sahip çıkmaya çağırdı. ABD Türkiye büyükelçisinin Mormon tarikatı üyesi olduğunu, bu tarikatın da tıpkı İsmailağa gibi katı kurallarla işletildiği, ancak kimsenin tepki göstermediğini belirterek normal tavrın bu olması gerektiğini belirtti. Hatta daha da ileri giderek buna karşı çıkan, tarikatların devlet yapılanmasında olmasını eleştiren isimleri “elitist” tavır almakla suçladı. Yani lalikliği savumak onun için elitizm oluyor.
Yalçın son dönemlerde muhalif kesimde hakim hale getirilen “kucaklaşma”, “helalleşme” çizgisinin devam ettirilmesi gerektiğini, bu yapılmazsa asla iktidara gelinemeyeceğini de yazısına ekliyor. Türk milletini, bu cenaze törenine katılanların temsil ettiğini belirterek, ülkede herkesi bir tarikat üyesi yaptı. Cenazeye katılan cübbeli, sarıklı insanların toplumun %75’i olduğunu belirtti, ama bu rakamı neye dayanarak yazdığını anlamak mümkün değil. Ortaya bir rakam atarak, yazısının inandırıcılığının artmasını bekliyor olmalı. Tarikatın merkezi Fatih’te bile sokağa çıksak bu rakama ulaşamayız. Siyasal İslamcılar bile kendi tabanlarının laikliğe dönüşümünü görerek, bunu nasıl engelleyeceklerini tartışırlarken, Soner Yalçın toplumu şeriatçı ilan ediyor.
Bu yazı Sözcü’de değil de Akit’te yayınlansa üzerinde durmazdık. Tarikatları meşrulaştırmayı muhalif gazetecilik adı altında yapıyor. “Erdoğan gitsin diye devleti çökertmeyin” yazısıyla gerçek yüzünü herkese göstermişti. Üst üste bu yazıların yazılması “Acaba iktidarla nasıl bir pazarlık içinde?” sorusunu aklımıza getiriyor.
Tetikçi Taraf gazetesinden, muhalif Karar gazetesine geçen Yıldıray Oğur tarikatlara tepki göstermeyi “gericilik” olarak tanımlıyor. Hatta laiklik mücadelesi veren insanların asla kazanamayacaklarını belirtiyor. Çünkü laikliğin ne olduğunu anlamamış ya da anlamak istemiyor. Çok klasik bir tabir olan tarikat-ticaret-siyaset üçgeninin ortadan kalkmasını istemenin neresinde gericilik? Tarikatların zamanla ömrünü dolduracağının kendisi de farkında, bu zamana kadar bundan nasıl faydalanabilirim diyerek kendine bir rol biçiyor.
Gazete Pencere’de Tayfun Atay’ın yazısı da aynı eksende. Tarikat yapılanmalarını bizden daha iyi bildiği için, zamanla etkisinin azalacağını görüyor. Bu gerçeklik karşısında kendine yeni bir misyon belirliyor. Ama Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı bu zihniyette hiçbir zaman bitmiyor. Bu düşmanlığı hayata geçirebilecekleri yeni bir zemin hazırlamaya çalışıyorlar.
Kadını yok sayan bir yapı yıkılmaya mahkûmdur
Mahmut Ustaosmanoğlu, cenazesine kadınların gelmesini istemediğini belirtmiş. Bu, tarikatlarda kadınlara biçilen misyonun ne olduğunu anlatan bir açıklama oldu. Kadın, tarikatta mürid olup, tarikatın her işine koşturacak ama karar aşamasında olamayacak.
Hatta eğitim alamayacak, araba kullanamayacak. Şeriatle yönetilen ülkelerde bile bu kurallar ortadan kalkarken, tarikat yapılanmalarında bu devam ettirilmeye çalışılıyor.
Kadın ikinci sınıf muamele görüyor bile diyemeyiz, tamamen yok sayılıyor. Hayattan, toplumdan izole ediliyor bu yapılarda. Ustaosmanoğlu, kadının rolünü şu şekilde tanımlıyor:
“Kadınlar okullardan, dairelerden çekilmelidir. Kız çocuğunun orta mektepte, lisede işi yoktur. Kadınların vazifesi; ev işleri yapmak, efendisine itaat etmek ve millete, memlekete hayırlı evlat, asker yetiştirmek. Budur kadının vazifesi, başka yok!”
Bunun günümüz gerçekleriyle uzlaşmadığı artık görülüyor. Kadını yok sayan bir yapı ayakta duramaz. Toplum kadınlı-erkekliyse, kurtuluş da yok oluş da yine birlikte olur. Mesela AKP’nin oylarını arttırdığı dönemlerde oy isteyen kadınları sokaklarda görürdük. AKP’nin oylarının azalmasında kadınları yok sayılmasının bir etkisi var. Bunun için kadın katillerine idamı gündeme getirerek, hem kadınları tekrar kazanmayı hem de idamı meşrulaştırmayı planlıyorlar.
Atatürk’ün tarikatlara bakışı
“Bugün ilmin, fennin, bütün kapsamı ile medeniyetin ışığı karşısında filan veya falan şeyhin uyarmasıyla maddi ve manevi mutluluğu arayacak kadar ilkel insanların Türkiye medeni toplumunda varlığını asla kabul etmiyorum.
Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”-
Cumhurbaşkanı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
30 Ağustos 1925, Kastamonu
Atatürk’ün nerdeyse yüzyıl önce söylediği bu sözler, günümüz gerçekliğini de anlatıyor. Tarikatlar bu coğrafyanın temel değeri olmadığı gibi, çağdaşlıkla da çelişir. Ağıralioğlu’nun söylediğinin aksine bu toprakların mayasında tarikatlara yer yok. Tarikatlara tahammül ve hoşgörü gibi kavramlarla bu gerçeği ortadan kaldıramazsınız.
Cumhuriyette tarikat olmaz
Tarikatlar tartışması Cumhuriyet kurulduğundan beri Türkiye’nin gündeminde. Son dönemlerde bu tartışmayı daha sık duymamızın nedeni AKP iktidarıdır. AKP, tarikatlar koalisyonu olarak iktidara geldi. Tarikatların kendi içlerindeki ve birbiriyle olan iktidar savaşları ise izlenen politikaları belirledi.
Tarikatların var olması gerektiğini savunan Kürtçü, İkinci Cumhuriyetçi, İslamcı ekip el ele vererek AKP’ye bu ortamı hazırladı. Şimdi AKP karşıtlığı yapsalar da sonucun bu noktaya geleceği belliydi. Ulus ve Cumhuriyet düşmanlıklarıyla başkanlık sistemine giden yolu açtılar.
21. yüzyılda hâlâ tarikatları konuşmamızın nedeni bu zihniyettir. “Katı laikliği bırakalım” çizgisi tarikatların önünü açtı. Cumhuriyet’le gelen özgür vatandaş yerine biat eden müridler ya da bireyler olmasını tercih ettiler.
Laiklik işte tam bu noktada önemlidir, tarikatlar bu yüzden tasfiye edilmelidir. Tarikat, özgürlüğü ortadan kaldırır. Laiklik özgürlüğü garanti altına alır. Laik rejimlerde din vardır, bu dine sahip çıkanlar vardır, bunu temsil eden siyasal partiler de vardır. Ama bunların hepsi devlet kontrolüne açıktır. Her bir üyesi aynı haklara sahiptir. İstediği zaman da bunları terk etme özgürlüğü vardır. Laiklik dindarları koruyan bir yapıdır.