No Result
View All Result

Türk basınında Rus istihbarat ağı

Özgür ERDEM by Özgür ERDEM
15 Temmuz 2022
in HAFTALIK
0
Türk basınında Rus istihbarat ağı

Rus istihbaratının en güçlü olduğu ülke: Türkiye

Rusya’ya işgalci diyemeyen, hatta Ukrayna’nın direnişini “barış istemiyorlar” gibi son derece absürt bir şekilde eleştiren bir kesim var ülkemizde. Ve bu “kesim” son derece güçlü. Sesi çok çıkıyor. İlginç olan, Suriye, Beyaz Rusya gibi çoktan Rus sömürgesi olmuş ülkeleri bir kenara bırakırsanız, Türkiye gibi bir örnek yok. Basınımızda ciddi bir Rusçu oto-sansür söz konusu… Bunun pek çok nedeni sayılabilir. En önemlisi bence Soğuk Savaş sırasında Türkiye’nin en ciddi istihbarat savaş alanlarından biri olması… Türkiye’de Atatürk’ten beri var olan güçlü “bağımsızlıkçılık” ve “anti-emperyalist duruş” Sovyet istihbaratı tarafından çok başarılı bir şekilde “SADECE Amerikan karşıtlığı”na dönüştürüldü. Bir anti-emperyalist, bir solcu, bir Atatürkçü tabii ki Amerikan karşıtı olmalıdır. Öyledir de. Ama “SADECE” Amerikan karşıtı olmak doğru değildir. Hele hele Türkiye gibi Sovyet tehdidi (ve tarihsel/güncel olarak Rus tehdidini) altındaki bir ülkede hiç doğru değildir. Anti-emperyalist olacaksanız, HEM Amerikan emperyalizmine HEM DE Rus/Sovyet emperyalizmine karşı çıkmanız gerekir. Daha doğru bir ifadeyle, anti-emperyalist emperyalizmlerin tümüne birden karşı çıkmalıdır.

60’larda, özellikle 68’de Vietnam Savaşı’nın dünya çapında yarattığı Amerikan nefretinin de yardımıyla, tabii ki Türkiye’de ciddi bir Amerikan karşıtı anti-emperyalizm vardı. Ancak Deniz’ler, Mahir’ler asla Sovyetçi değildi. Amerikan karşıtlığı (haklı olarak) en yaygın söylemdi ama SSCB’nin Çekoslovakya işgali gibi meselelerde 68’in devrimci gençliği yine de doğru tavrı alabiliyor, Sovyetler’in emperyalist yayılmacılığına da karşı çıkabiliyorlardı.

70’lerde bu durum biraz değişti. Bunda birkaç neden vardı. En önemlisi, TKP gibi hareketlerin birer SSCB “devşirme”sine dönüşmesiydi. SSCB büyük bütçeler ayırarak TKP ve benzeri örgütler sayesinde ciddi bir siyasi etki yaratabildi. 68’in asıl lider kadrosunun CIA/MİT operasyonlarıyla katledilmesi de ironik bir şekilde SSCB’nin işine yaradı. Ve 68’de özellikle genç lider kadrosu içinde yaygın olan “gerekirse Sovyetler’e de karşı çıkabilme” içgüdüsü giderek zayıfladı.

Sözümüz elbette 70’lerin o samimi, dürüst, fedakâr devrimci kuşağına değil. 70’lerin devrimci yükselişi büyük bir destandır. Ancak Türkiye’nin ve genel olarak Ortadoğu’nun da büyük çalkantılar yaşadığı 70’lerde ülkemizde sadece Amerikan ajanlarını cirit attığını düşünmek saflık olur. Sovyetler’in de elbette Türkiye için planları vardı ve Türkiye’deki güçlü anti-emperyalist damarı “SADECE” Amerikan karşıtlığına dönüştürmek en önemli amaçlarıydı. Ve 70’leri anlamadan 2020’lerin Türkiye’ye özgü Rusçu iklimini kavramak da kolay değil.

70’lerin Sovyet karşıtı solcuları nasıl Rus yanlısı oldu?

“70’lerde Sovyet beslemesi olanlar 2020’de de Rusya’nın Ukrayna işgalini savunuyor” basit bir değerlendirme olur. Bu kadar basit değil. Örneğin 70’lerin en ünlü “Sovyet karşıtı” hareketi Aydınlıkçılardı. NATO’yu desteklemeye kadar götürdükleri sözde Sovyet karşıtlıkları unutulabilir mi? Benzer bir şekilde dönemin bir başka güçlü “Sovyet karşıtı” hareketi olan Halkın Kurtuluşu’nun bugünkü yayın organı Evrensel de en Rusçu gazetelerden biri… Elbette “istihbarî” bir süreklilik arz edenler de olabilir. 70’lerde gerçekten de “Moskof uşağı” olan yani SSCB’den şu veya bu isim altında para ya da maaş alan, bunu günümüzde bu sefer de Putin rejiminden almaya devam edenler olabilir. Ancak bizim vurgulamamız gereken Sovyetler’in 70’lerde yarattığı “SADECE Amerikan karşıtlığı”nın fikirsel olarak dönüp dolaşıp bugünkü Putin yanlısı kesimi beslemiş olduğudur.

Aydınlık’ın (ve Halkın Kurtuluşu’nun) geldiği nokta ise ancak ve ancak “kullanışlı”lığın devamlılığı ile açıklanabilir. Bir dönem Amerikan istihbaratının sol hareketleri zayıflatmak için “Sovyetler’e karşı Maoculuğu güçlendirme” stratejisinin ürünü (veya sonucu) olan bu hareketler, “kullanışlı” olduklarını 70’lerde kanıtlamışlardı. Türkiye’de Rusçuluğu güçlendirmek isteyen Rus istihbaratı “Kimi kullanabiliriz?” sorusunu kolaylıkla yanıtlamış olmalı… Aynen İkinci Dünya Savaşı sonrası “CIA’yı kimlerle kurabiliriz?” diye soran ABD’nin Gehlen gibi Nazi istihbaratçılarına sarılmaları  gibi… İstihbarat dünyasında iyi bir “ajan” olacaksanız, “kimin” ajanı olduğunuza değil “iyi ajanlık” yapıp yapmadığınıza bakıyorlar demek ki…

Siyaseten karşısında olduğunuz isimleri “ajan” diye suçlamak şahsen benim çok benimsediğim bir tarz değil. Bu aslında tam da Perinçek söylemi. (“Kişi kendinden bilir işi” derler ya… Perinçek’in eleştirdiği herkesi “ajan” diye suçlaması belki de bundandır. Bu başka bir mesele…) Ancak, çok saf da olmamak lazım. Türkiye Soğuk Savaş yıllarında nasıl önemli bir savaş alanıydıysa, bugün de ABD-Rusya savaşında önemli bir bölge. Bu savaş Suriye’de sürerken, Irak’ta sürerken, İran’da sürerken, Kafkaslar’da sürerken, Balkanlar’da sürerken ve Ukrayna’da sürerken, tüm bu coğrafyanın tam ortasında yer alan Türkiye’de “yaşanmıyor” demek saflık olur.

Bulgaristan’da Rus istihbarat ağı deşifre oldu, ya Türkiye’dekiler…

Mesela…

Balkanlar dedik. Balkanlar, malum eski Sovyet coğrafyası. Ancak 90’lardan sonra Rus etkisini zayıfladığı, Amerikan etkisinin arttığı bir bölge. Macaristan’ı, Bulgaristan’ı, eski Yugoslavya ülkeleri adım adım Rus etkisinden Amerikan etki alanına geçti. Ancak Rusya’nın pes ettiğini düşünmek doğru olmaz. Bunun son örneğini Bulgaristan’da görmedik mi… Rus istihbaratının Bulgaristan’da bir kesim gazeteci, sendikacı ve siyasetçiyi ayda 2.000 euro maaşa bağladığı ortaya çıktı. (Bu konuyu daha detaylı olarak arkadaşımız Ozan Pekgöz’ün Türk Solu internet sitesinde yayınlanan yazısında okuyabilirsiniz.)

2.000 euro az para değil. Hele hele Türkiye’de… Günümüz kuruyla yaklaşık 35 bin TL yapıyor. Bu para için (hatta daha azı için) kalemini Ruslara satacak adam rahatlıkla bulabilirsiniz. Rus yandaşlığını “Amerikan karşıtlığı” sosuyla süsleyebildiğiniz için de işiniz öyle zor değil. Açığa da çıkmayabilirsiniz…

Tabii belli bir “düzey”de yürüttüğünüz sürece. Malum, bilgi sızdıran ajanlar, kimlikleri deşifre olmasın diye tüm bildiklerini aktarmaz. Bilgi isteyen istihbarat servisleri de bu konuda “insaflı” davranır, ajanlarının açığa çıkmasını istemez. Ancak Türkiye’de Rusçu istihbarat ağı öyle pervasızlaştı ki, “deşifre” olmaktan da çekinmiyor. Rusya-Ukrayna savaşı ile ilgili öyle haberler okuyoruz ki, Rus Devlet Televizyonu’nda bile böylesini göremezsiniz… Aydınlık’ta yazılanlar zaten herkesin malumu. Rus yandaşlığının en pespaye örneklerini veriyor, kendilerini ilginç bir “zevk”le deşifre ediyorlar. Bu belki de Rusya’nın Ukrayna’daki çaresizliğinin ve içine düştüğü bataklığın psikolojik bir sonucudur… Kim bilir…

Bir tek Oda TV’nin gördüğü Rus “zafer”i

Gördüğümüz en son ve en pespaye “deşifre” ise OdaTV’de oldu. (Aslında OdaTV’yi Aydınlıkçı medyanın dışında görmemek lazım. Ancak teslim etmek lazım, Soner Yalçın Aydınlıkçılık açısından kendini “deşifre” etmeme konusunda daha başarılı.)

Geçenlerde Oda TV’de yayınlanan haberde Rusya’nın “büyük” başarılarından bahsedilmiş. Habere göre Ukrayna’nın %21’i işgal edilmiş. Rusya’nın kendi devlet televizyonunun yayınladığı haritalarda bile böyle bir yüzde söz konusu değil. Zaten Kherson’da geri çekilmeye başlamış, stratejik önemi büyük ama psikolojik önemi çok daha büyük Yılan Adası’nı bile boşaltmış Rusya’nın büyük zaferler kazandığını söyleyebilmek ancak OdaTV gibi Rusçu istihbarat ağının bir parçasında mümkün olabilirdi. Haberde de bu absürtlük hissedilmiş ki şöyle cümleler kurulmuş: “8 yıldır savunma hazırlığı yapan Ukrayna ordusu, 131 günde bölgeyi [Luhansk] kaybetti.”

İşte buna “çarpıtma” sanatı denir. “İki günde deviririz” dedikleri Ukrayna dimdik ayakta. Rusya’nın “ayrılıkçılar” eliyle sekiz yıldır işgal harekâtı yürüttüğü Luhansk’ta bile işgalin başlayışından 131 gün sonra ancak başarı elde edilebilmiş. Ancak bu sözde “başarı”yı büyütmek için de “Ukrayna sekiz yıldır savunma hazırlığı yapıyor” denilmiş…

Şöyle bir cümle de kurulmuş: “İlerleyişi durdurulamayan Rus ordusu, günde 70 bin top ve binlerce roket atışı, 30 füze ve 300 hava saldırısı gerçekleştiriyor.” Günlük haritalara bakan herkes Rusya’nın ilerleyişinin nasıl durduğunu an be an görüyordur. Bunu yanıtlamaya bile gerek yok. Ancak asıl sorulması gereken soru şu: Madem Rusya’nın ilerleyişi durdurulamıyor, niye piyadelerin ilerleyişinden ve ele geçirilen Ukrayna şehirlerinden değil de top ve füze atışlarıyla hava saldırılarından bahsetmek zorunda kalıyorsunuz… Mesela, ne oldu Kiev’e girmek için bekleyen 64 kilometrelik Rus konvoyu…

Halbuki, Ukrayna işgali hiç de Rusya’nın istediği gibi gitmiyor.

– Rusya geçtiğimiz günlerde 1918’den beri ilk kez temerrüde düştü ve dış borçlarının gelen taksidini ödeyemedi.

– Elindeki tek koz olan “doğal gaz” da gücünü yitirmek üzere… En büyük doğal gaz ithalatçılarından Almanya dahil çoğu Avrupa ülkesi 2022 sonu itibariyle Rus doğal gazına bağımlılıklarının biteceğini açıkladı.

– Zelenski’yi iki günde deviremedikleri gibi daha da güçlenmesini izlemek zorunda kaldılar. Kiev, her gün başka bir devlet başkanı tarafından ziyaret ediliyor.

– “NATO genişlemesini durdurmak” için Ukrayna’yı işgal ettiklerini açıkladılar ama hiç de NATO heveslisi olmayan ve Rusya ile dengeli bir ilişki kurmak isteyen İsveç ve Finlandiya bile NATO üyeliği için başvurdu. Yani Ukrayna işgali Rus iddialarının aksine NATO’yu güçlendirmiş oldu!

– Rusya’ya yönelik ambargo gün geçtikçe zayıflamak bir yana kapsamını artırarak devam ediyor. Göreceğiz, Rus ekonomisi ne kadar dayanacak… Son temerrüt olayı pek fazla dayanamayacaklarını gösteriyor.

Rusya’nın başarısızlıklarını sayfalarca yazabiliriz. Ancak daha savaş bitmedi. Ve işgal hareketlerinde, başarıya ulaşılmadığı her gün işgalci zayıflar. Bunun bir benzerini Kurtuluş Savaşı’nda da görmedik mi… Yunanlar Uşak ve Eskişehir’i aldıklarında “Türklerin artık işi bitti” diyordu. Halbuki Türk direnişçiler Sakarya Nehri’nin öte yakasında güçlerini birleştirmekle meşguldü. Ve Yunanlar yıpratıldı, yıpratıldı ve nihayet son bir taarruzla Anadolu’dan atıldı. Görünen o ki, Rusya’yı da benzer bir son bekliyor. Anlayacağınız bu iş Oda TV ve Aydınlık’a “Rus zaferi” haberleri yazdırmaya benzemiyor…

Previous Post

Türk-Turan Birliği’nin diriliş öyküsü-2

Next Post

Tarikat şeyhinin cenazesi ve laik tavır

Next Post
Tarikat şeyhinin cenazesi ve laik tavır

Tarikat şeyhinin cenazesi ve laik tavır

Facebook Twitter Instagram

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.

No Result
View All Result
  • TÜRKSOLU
  • GÜNLÜK
  • HAFTALIK
  • ARŞİV
  • İLERİ YAYINLARI KİTAPLIĞI

TÜM HAKLARI SAKLIDIR © 2022 TÜRKSOLU, ATATÜRKÇÜ, MİLLİYETÇİ, SOLCU GAZETE.