IŞİD’in Bağdadi’den sonraki ikinci lideri El Kureyşi, dün sabaha karşı İdlib kırsalında bir evde bir Amerikan (Joint Special Operations Command – JSOC) özel kuvvet timinin yaptığı operasyon sonucu öldü. Pentagon’un resmi açıklamasına göre Kureyşi teslim olma çağrısına, yanındaki patlayıcı düzeneği çalıştırıp intihar ederek cevap verdi. Operasyonda Kureyşi’den başka kadın ve çocukların da bulunduğu en az 12 kişi daha öldürüldü.
Kureyşi’nin kaldığı ev, kuş uçuşu Reyhanlı’ya 10, Türkiye sınırına sadece 1,5 km mesafedeki Atme köyünde bulunuyor. Türkiye’nin gözlem noktalarıyla varlık gösterdiği İdlib bölgesinde yer alan bu köy kuzeyde Türkiye kontrolündeki Zeytin Dalı operasyon sahasının hemen kıyısında. Yani İdlib’den çok Afrin’e yakın.
Bundan yaklaşık 2,5 yıl önce, IŞİD’i gölgeler içinden yöneten kurucu emiri El Bağdadi, biraz daha güneyde, Cilvegözü sınır kapısına kuş uçuşu 7 km’de bulunan Berişa kasabasında yine bir ABD-JSOC baskınında ölmüştü.
Murat Yetkin’in bu sabahki makalesinde hatırlattığı gibi Bağdadi’ye yapılan operasyon sonrası dönemin ABD Başkanı Trump Rusya, Suriye, Irak ve PYD ile birlikte Türkiye’ye de teşekkür etmiş ve Millî Savunma Bakanlığı tarafından bu işbirliği teyit edilmişti.
Fakat Biden Kureyşi’ye yapılan operasyon ile ilgili Türkiye’ye veya bir başka ülkeye teşekkür etmedi. Beyaz Saray’dan canlı yayınlanan “ulusa sesleniş” konuşmasında Biden’ın operasyona katkısını açıkladığı Amerikan dışı tek unsur PYD oldu. Biden’ın kurduğu cümle aynen şöyle: “Ayrıca Suriye Demokratik Kuvvetlerinin vazgeçilmez eşlikçiliğinden yardım gördük.”
Yani 2,5 yıl aradan sonra, IŞİD’in en tepesine yapılan ikinci operasyonda ABD bu defa “vazgeçilmez PYD” ile başbaşa hareket etmiş. “PYD” aslında Erdoğan’ın Türkiye’yi vazgeçmeksizin sürüklediği aşamanın adı.
Türkiye’ye bu operasyonda yer verilmemesi ve Reyhanlı’ya taş atımı mesafede olan bitenden habersiz bırakılması Saray yönetiminin IŞİD karşısındaki bulanık tutumuna da bağlanabilir. Fakat bu yeni bir şey değil. Aynı “bulanıklık” 2019’da Bağdadi operasyon yapılırken de vardı. “MİT tırları”ndan beri görüntümüzde bir değişiklik yok.
Türk askerlerini diri diri yakarak şehit eden IŞİD teröristlerinin Türkiye’de elini kolunu sallayarak gezmesi ile Erdoğan Bağdadi’nin karısını yakayıp “Ama biz ABD gibi yaygara koparmıyoruz” diyerek övünmesi aynı evrende gerçekleşiyordu. Bugün Türkiye’de IŞİD’lilerin aynı anda hem yakalandığı, hem serbest bırakıldığı bulanık tablo aynen devam ediyor.
Geçen hafta Haseke’de gerçekleşen hapishane baskınında Türkiye’nin IŞİD’e destek verdiği iddiaları da var. Bunda bir gerçeklik payı varsa ABD’nin buna yönelik tavrı farklı bir zeminde gerçekleşecektir. Böyle bir hadiseye tavır olsun diye hazırlığı aylarca süren bir operasyonun kaderine müdahale edilmez.
Biden konuşmasının sonlarında, IŞİD’e karşı mücadelede işbirliğine devam edecekleri küresel koalisyondan bahsederken SDF, Irak Güvenlik Kuvvetleri ve Peşmerge vurgusunu özellikle yapıyor. Konuyu, filmin kapanış kredilerinde adı hiç geçmeyen Rusya, Suriye ile birlikte değerlendirmek gerekir.
Yani Kureyşi’ye yapılan operasyonun –Türkiye’nin IŞİD bulanıklığını hepten ekarte etmemekle beraber– son aylarda yükselen Ukrayna krizi ile şekil aldığını söylemek sanki biraz daha mümkün.
Peki, Türkiye’nin Ukrayna’da konumu ne? Bugünün Saray medyası manşetlerine bakacak olursanız arabulucuyuz, ev sahibiyiz, hatta “o iş bizde”. Ama mesela IŞİD liderine operasyon bile“bizde” değil. Yani çevremizde, bölgemizde, yamacımızda, burnumuzun dibinde bizden habersiz kuş da uçuyor, aslan da kükrüyor, kurt da avlanıyor.
Erkan Karaarslan dünkü yazısında Erdoğan’ın aslında barışı tesis etmeye çalışmadığını, ülkenin dış politikasını kendi iktidarını sağlamlaştıracak bir kıvama sokmaya çalıştığını ama sonuçta Türkiye’nin taraf tutmaya doğru itildiğini yazmıştı. Bu da tüm dış politikada “bulanık” kalmayı, herkese göz kırpmayı ve herkesle fotoğraf vermeyi gerektiriyor. Aynen Erdoğan’ın yaptığı gibi.
İşte neredeyse Türk toprağında ve neredeyse Türkiye’ye rağmen gerçekleşen Kureyşi operasyonu, bu anlamda yolun sonunu gösteriyor. Türkiye artık hangi yöne giderse gitsin bu kararlı bir adım değil, ağırlıksız bir sürüklenmeden ibaret.