Geçtiğimiz günlerde Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’nin Diyarbakır’da “Demokratik Geleceğimizin İnşası: Kürt Meselesi” başlıklı bir çalıştay düzenlemesinin ve Davutoğlu’nun “serok” kimliğinin, dört dörtlük Kürt-İslamcılığının yeniden gözler önüne serilmesinin ardından eskiden beri birbirinden pek hazzetmeyen Devlet Bahçeli ile “Serok” arasında bir polemik patlak verdi.
Bahçeli, Davutoğlu’na “serokluğu” üzerinden yüklendi, Davutoğlu ise ona, Apo’ya gül veren Perinçek’in kendisini “yoldaş” ilan etmesine hiç yanıt vermemesi, küçük ortağı olduğu AKP’nin seçim öncesinde Apo’dan medet uman hamlelerine sessiz kalması, kırmızı bültenli Osman Öcalan’ın TRT’ye çıkarılmasına karşı tek kelime etmemesi gibi noktalardan vurdu.
Doğruya doğru…
İkisinin de hakkını verelim çünkü ikisi de haklılar!
Yani benim açımdan Davutoğlu-Bahçeli kavgası bir “tencere dibin kara, seninki benden kara” atışmasının ötesinde pek de bir anlam ifade etmiyor. Bunu bir kere en baştan belirteyim.
Ama Davutoğlu’nun yaptığı Devlet Bahçeli’ye yanıt konuşmasında (Youtube’dan izlenebilir) söylediği öyle şeyler var ki, bize kendisinin etraflı bir portresini çizmesi açısından çok önemli. Bu öyle bir portre ki içinde, bilinçli ve kasıtlı bir şekilde dışladığı Türk ve Türklük dışında her şey var. Atatürkçü, milliyetçi, ulusalcı, laik muhalifler içinse Davutoğlu’nun neden Millet İttifakı’nda (ki ittifakın adındaki “millet” bile kendisini rahatsız etmişti) asla yer almaması gerektiği hakkında çok önemli gerekçeler mevcut.
Davutoğlu, Bahçeli’ye şöyle sesleniyor:
“Daha bir ay önce Antalya’da ‘Yörük Ahmet’ diye karşılanan birinin, bundan birkaç gün önce Diyarbakır Ergani’de ‘Serok Ahmet’ diye gür bir sesle karşılanmasından rahatsızsınız…”
Davutoğlu’nun söyledikleri sadece bunlardan ibaret olsaydı “Serok serokluğunu yapmış işte,” deyip geçebilirdim elbette fakat ne Serok’un sözleri burada bitti ne de gerçek muhatabı Bahçeli’ydi.
Asıl amaç Bahçeli’yle laf dalaşı yürütmekten çok kendine İslamcı, hem İhvancı hem Kürt-İslamcı, ümmetçi bir ideolojik çerçeve tanımlamak, hem de ne hikmetse olmayan oy oranına rağmen kendisini ısrarla el üstünde tutan Millet İttifakı muhalefetinin özellikle Atatürkçü, laik, ulusalcı, milliyetçi öğelerine mesaj vermekti.
Serok Ahmet Hoca’yı dinlemeye devam edelim:
“Bana ‘Serok Ahmet’ demenizden gocunmadım. Çünkü doğduğum Toros Dağları’nın Yörükleri bana ‘Yörük Ahmet’ der. Balkanlar’da “Boşnak Ahmet” diye karşılanırım. Cengiz Dağcı’nın cenazesini Kırım’a götürdüğümde ‘Tatar Ahmet’ sesleriyle karşılanmış, Şeyh Şamil’in torunları da beni ‘Çerkez Ahmet’ olarak görmüşlerdi…”
Burada bir parantez açıp “Kürt Ahmet” olmak ile “Biji Serok Apo” çağrışımlı “Serok Ahmet” olmak arasında da epey bir fark olduğunu kendisine yine hatırlatmalıyım. Biliyorum, onun böyle bir meselesi de yok ama yine de altını çizmek gerek…
Diyarbakır’da Kürt (kendi deyimiyle serok), Toroslarda Yörük, Balkanlarda Boşnak, Kırım’da Tatar, Kafkasya’da Çerkez…
Vay arkadaş…
Âlem-i İslam’da bir hayalet dolaşıyor; Ümmetin Fedaisi Davutoğlu hayaleti!
Demek ki Ahmet Davutoğlu Kürt olur, Yörük olur, Boşnak, Tatar, Çerkez olur. Arap zaten her türlü olur. Yetmez Pakistanlı, Malezyalı, Afgan da olur. Ama tek bir şey olmaz ve olamaz: “Türk Ahmet”!
Kısacası Davutoğlu; “her şey denilebilir ama kimse bana ‘Türk Ahmet’ diyemez” diyor.
Şimdi haklı olarak, Davutoğlu’nun saydıkları arasındaki Yörük ve Tatar’ın Türk’ten başka bir şey olmadığını söylerseniz, bunun sizin ve benim için, ayrıca Yörük ve Tatarların kendileri ve dünyanın tümü için böyle olsa da Davutoğlu için öyle olmadığını belirtmem gerekir. Çünkü onun Türk gibi, Türk milleti gibi kavramları yok. Eline fırsat geçtiği anda da Türk’ü, Yörük, Tatar, Kazak, Özbek, Türkmen, Tahtacı, Kırgız gibi parçalara Stalin’e taş çıkartacak çeviklikle böler.
Bunun da ötesinde yine Serok Ahmet Hoca’nın andığı Kürt, Boşnak ve Çerkezlerin Türk vatandaşı olanları da, o kabul etse de etmese de Türk’tür. Yasal olarak da, bağlılık olarak da, hatta genel itibariyle kültür ve dil olarak da… Ama Davutoğlu’nun temel karşıtlığı ulusa, Türk’e olduğu için Yörük ve Tatarları dahi Türk’ten ayırırken diğerlerini neden ayırmasın?
Neticede Davutoğlu, en az AKP ve lideri kadar, belki de onları da aşacak düzeyde, son derece tutarlı bir Şeriatçı ve ümmetçi. Onun kafasındaki dünyada İslam ümmeti ve bu ümmeti oluşturan çeşitli etnisiteler, boylar, kabileler vs var ama milletler, tabii ki en başta da Türk milleti asla yok. Var olduğu noktada da varlığı kabul edilecek değil, yok etmek için savaşılacak bir kategori Türklük!
Madem Davutoğlu kafası bundan ibaret (ki Babacan ya da Karamollaoğlu’nunkinin de pek farklı olmadığı açık) biz bunlarla nereye gidebiliriz ki? İstediği kadar eski partisi AKP’ye ve eski Reis’ine şimdi muhalif olsun. Laik, demokratik, ulus devleti ve cumhuriyeti savunacaksam “anti-Türk” Ahmet’i ne yapayım? Ya da Kılıçdaroğlu ve Akşener ne yapsın? Bunu kendilerine ayrıca soruyorum? Ne yapacaksınız?
Davutoğlu Türk olmak istemiyor. Her şey oluyor ama bir tek Türk olmuyor. Olmasın…
Bu noktada kendisini Türk olmak konusunda ikna etmeye elbette çalışmayacağım. Bu konuda rahmetli Elçibey’in “ ‘Türk değilim’ diyene karşı sakın ısrar etmeyin…” ilkesini hatırlıyorum. Bu söz ona da yetecektir.
Evet, Serok Ahmet Hoca, haklısın…
Sana kimse “Türk Ahmet” diyemez!