“Gazeteci” Ahmet Hakan, CNN’de depremle ilgili sözlerin sosyal medyada çarpıtıldığını; sözlerinin cımbızlandığını, konuşmasında “toplumsal dayanışmaya” vurgu yaptığını ve sosyal medyada kendisini eleştirenlerin “alçak, şerefsiz, rezil, kepaze ve leş herifler” olduğunu söylüyor.
Hakan’ın Tayyip Erdoğan’la aynı gün içerisinde “şerefsizler” kelimesini kullanması elbette tesadüf değil. Erdoğan’ın kısa süre önce Abdülkadir Selvi’ye, “köşende gereğini yapacaksın” dediğini unutmadık. Belli ki Ahmet Hakan da Erdoğan’la aynı kelimeleri kullanarak “gereğini” yapıyor.
Yine de gazetecilik ahlakı gereği Hakan’ın konuşmasını olduğu gibi koyalım. Tarihe de not düşmüş olalım.
“Sorgun’da ticaret odası, dört jeneratör almış, bölgeye göndermiş. Esnaf, bir tanker akaryakıt göndermiş deprem bölgesine. Helal olsun diyorum. Bunlar beni çok duygulandırıyor. Bizim insanlarımız, gerçekten güzel insanlar. Hangi siyasi görüşe mensup olursa olsun, hangi çevreden olursa olsun hepsi böyle. Şişli’de gördüm. Yardım toplama merkezinde gencecik üniversiteliler yardımları paketliyorlardı. Olumsuzluklar çok az aslında, ama onlar tabi çok can sıkıcı oldukları için bize fazla geliyor. Aslında olumlu taraflarımız daha fazla. Yani bizim toplumumuzun esas estirdiği rüzgâr, dayanışma rüzgârı. Bunu unutmayalım. Biz esas dayanışmayı büyütüyoruz. Diğerleri hava cıva. Çok önemli değil yani. Onlara çok aldırış etmeyin.”
Ahmet Hakan’ın konuşmasının “cımbızlanmamış” tam hali bu.
Hakan’ı tanımasak, gerçekten de “toplumsal dayanışmaya” vurgu yaptığını düşünebilirdik. Nitekim Türk Solu olarak deprem sonrası yaptığımız ilk açıklamada biz de bu dayanışmaya vurgu yapmıştık.
Ancak deprem öncesi ve sonrasında iktidarın düştüğü acziyeti içermeyen her türlü “dayanışma” vurgusu, AKP’nin elinde “sistemin çöküşünü” gizlemek için kullanılan bir araca dönüşüyor. Nitekim Ak trollerin sosyal medyada kullandıkları ortak slogan da “şimdi birlik zamanı”.
Deprem sonrası gelmeyen yardımları, geciken ekipleri, AKP’nin övündüğü “inşaat medeniyetinin” çöken yollarını, göçen havalimanlarını ve tüm bunların sorumlusu olan “başkanlık sistemini” eleştirmekten kaçınan dayanışma övgülerinin tek amacı var: İktidarı aklamak.
Ahmet Hakan’ın bu eleştirilerin hiçbirini yapmadığını gördüğümüz için asıl kastettiğinin toplumu alkışlamak değil aslında AKP’yi alkışlamak olduğunu anlayabiliyoruz.
Ortada bir yanlış anlama yok!
Deprem olduktan sonra TRT’nin yayın akışının değişmemesi, depremle ilgili ilk yayının 3 saat sonra yapılması, askerin yetersiz ve geç müdahalesi, madencilerin sonradan gönderilmesi ve yolların kapalı olması gibi yüzlerce insanın donarak ölmesine sebep olan konular Ahmet Hakan’a göre “hava cıva”.
Hakan, deprem sonrası iktidarın ürettiği propagandayı papağan gibi tekrarlayan AKP’li bir prototip aslında. İlerleyen günlerde “sahada eksiklerin olduğu ancak bunların çok önemli olmadığı, hükümetin ilk andan itibaren gerekenleri yaptığı” propagandasını sık sık dinleyeceğiz.
Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay bugün yaptığı konuşmada “şehir hastanelerinin ne kadar doğru bir karar olduğunun görüldüğünü, şehir hastaneleri olmasa bugün başka şeyler konuşmak durumunda kalacaklarını” anlatıyor.
Böylesi bir felaketin enkazından bile bir “başarı öyküsü” yaratmak…
Oysa normal ülkelerde normal iktidarlar böylesi felaketlerden sonra yaptıklarıyla övünmezler, yapmadıklarının hesabını verirler.
Oktay önce yıkılan İskenderun Devlet Hastanesi’nin eski bloğunun hesabını vermeli. Depremde yıkılan bu blok için 2012’de deprem raporu hazırlanıyor ve binanın “depreme dayanıksız” olduğu tespit ediliyor. Rapora hastanenin internet sitesinden ulaşabilirsiniz:
Cumhurbaşkanı yardımcısı çürük raporuna rağmen hizmet veren ve yıkılan hastaneyi konuşmak yerine, yeni binaların ayakta kaldığını anlatmayı tercih ediyor.
Çünkü Ahmet Hakan’ın ifadesine göre bunlar “hava cıva”.
Bundan sonra daha çok ölen insanların sayısını değil, enkaz altından kurtarılan insanların sayısını okuyacağız.
Yıkılan yapıları değil, ayakta kalan TOKİ evlerini konuşacağız.
Zamanında müdahaleyle kurtarılacak insanları değil, enkaz altından canlı çıkanları duyacağız.
Çöken iktidarı değil, “dünyanın en büyük felaketinde bile ayakta kalan devletin başarı öyküsünü” dinleyeceğiz.
Ölülerimize ağlamamız yerine, depremin “Allah’ın dayanışma rüzgarını arttıran yeni bir lütfu” olduğunu söyleyip sevinmemizi bile isteyebilirler.