Türk Solu’nun ahde vefası
Türk Solu’nda Ahsen Batur özel sayısını okuyunca yüreğim burkuldu. İki açıdan… Birincisi, Ahsen Batur’un Türkçülük ve Türk dünyası için anlamı çok iyi vurgulanmıştı. İkincisi, Türk Solu’nun bu kadar ahde vefasının olması beni gururlandırdı.
Ahsen Batur’un hasta olduğunu Beykoz’daki Özgür isminde bir arkadaşımdan duymuştum. Gökçe Fırat’ın hastanede Ahsen Batur’un her şeyiyle ilgilendiğini söylemişti.
Ahsen Batur’un Türk Türkolojisi mücadelesi
Ahsen Batur benim için neydi peki? Türk Solu’nda özellikle Sultangaliyevcilik konusunda yazdığımız yazılarda, Türk dünyasındaki her bölgeyi kabile kabile aktarmıştık. Bunu öğrenirken özellikle Ahsen Batur’un Selenge Yayınları’ndan çıkardığı kitaplar başucu kaynağımızdı.
Şöyle söyleyebilirim, Selenge Yayınları’nda çıkan Rus Türkolojisi kitaplarını eleştirel bir bakış açısıyla okuyabilirsek, Rus bakış açısını sıyırdığımız zaman içinde veri olarak Türklüğü bulabiliriz.
Eskiden Alman Türkolojisini okuyorduk. Bir de Türk-İslam Sentezcilerin Arap ve Fars bakış açısıyla Türklüğü öğreniyorduk. Bu arada, Macarların da bir Türkolojisi söz konusuydu. Ne yazık ki, rahmetli Zeki Velidi Togan “Bir Türk Türkolojisi kuralım,” diye hayatını bu işe vakfetti ama başarılı olamadı.
Selenge Yayınları’nın kitaplarında, özellikle Gumilyev’in Tatarlığı Ruslukla sentezleyen Avrasyacı bakış açısını, bir başka ifadeyle Tatar boyunduğuruna karşı Rusluğun şoven çıkışını ekarte ettikten sonra ham bilgiye ulaşabiliyorduk. Selenge Yayınları’nda Gumilyev’in “eski Türkler” olarak adlandırdığı Gök Türklerle başladıktan sonra Hunları, Hunlardan sonra kesintisiz devam eden “Muhayyel Hükümdarlığın İzinde” diye Cengiz Han’ın fütuhatını ve “Tatarlar Ruslaşacaktır” diyen Gumilyev’i okumuştuk.
Selenge’den öğrendiğim: Rusya diye bir ulus yok!
Selenge’nin kitaplarını okuyarak elde ettiğimiz birikimle, Bugün Rusya-Ukrayna Savaşı’na batığımızda karşımıza şu çıkıyor: Rusya diye bir ulus yok! Moskova; Altın Ordu’nun bir knezliği olarak oluşturulmuş, Altın Ordu için vergi toplayan, “defter” tutan, Cengiz Han’ın Çin’den getirdiği bürokrasiyi uyarlamış ve hem kültürel olarak hem de toprak ilişkisi bakımından Altın Ordu’ya bağlı kalmıştır.
Lenin’i biz bir Kalmık olarak ya da Tatar olarak görmeliyiz. Zeki Velidi Togan bunu açıkça ortaya koymuştur. Ulyanov ailesi, Türkçe “ulan/oğlan” kelimesinden gelen bir isme sahiptir. Troçki de Hazar Yahudilerinden gelmektedir. Çok daha ilginci, bir numaralı Avrasyacı olarak eleştirdiğimiz Dugin’in öldürülen kızının ismi de Darya Dugina’dır… “Darya” dedikleri aslında “Derya”… Annesi de safkan bir Tatar. Kız da öyle…
Gumilyev, “Nogaylar Ruslaşacak,” demiştir ama tersine Rusya’da Tatarların egemen olduğu bir Rus kimliği ortaya çıkmıştır. “Rus’u hamamda yıkarsan altından Tatar çıkar” tezinin anlamı budur. Rusya’nın bir türlü Batılı olamamasının sebebi de bu Altın Ordu geleneğinden gelen devlet anlayışından kaynaklanmaktadır.
Ukrayna’yı da yine Selenge’den öğrendik. Vikinglerin gelip Hazar Yahudileri üzerinde egemenlik kurduğu, daha sonra gelen Batu Han’ın ordularının Kiev’i yerle bir ettiği, Kırım Hanlığı’na tekabül eden Tatar hanlıklarının kurulduğunu görüyoruz. “Kozak”ları görüyoruz. Hıristiyan olan Kozaklar bugünkü Kozaklardır, Müslüman ya da Şamanist olan Kozaklar ise Nogaylar ve Tatarları oluşturuyor.
Türk tarihinin en önemli kaynakları Selenge’deydi
Sadece Rusya tarihini değil, Türk tarihini de gerçekten veri temelinde Selenge Yayınları’na borçluyuz. Ayrıca; Kırgızistan, Özbekistan ve Kazakistan’ı Zeki Velidi Togan’ın Türk Türkolojisinden incelediğimiz zaman, bunların aynı kabilelerin farklı coğrafi bölgelerdeki adları olduğu görülür. Cengiz Han’ın Altın Ordu sürecinde; Kazan’a, Kırım’a, Şeyban ordusuna ve Batı Orda’ya dağıttığı Altın Uruklar dışında, bu bölgede Kıpçak halklarını organize ederek oluşturduğu bir yapı vardır. Kazakistan’a da bu anlamda baktığımızda, detayla Argunlar, Kereyler, Kıpçaklar gibi esas olarak Altın Ordu uruklarının (Altın Uruk) olduğunu görmekteyiz. Bu sentez, Cengiz Han döneminde oluşmuştur.
Selenge Yayınları, bu bilgileri bize çok çıplak bir şekilde vermiştir. Mesela, Reşidüddin tarihini okuduğumuz zaman ilginç veriler vardır.
Lütfen Selenge’ye tekrar dönün, Selenge’nin sunduğu mercekle, bilimsel bakış açısıyla kritik/eleştirel bir okuma yapın. Karşımıza birdenbire Türk dünyasındaki sentezler çıkar: İskitler dönemi, Hun dönemi, Avar dönemi, arkasından Göktürk dönemi ve onun ardından Altın Ordu dönemiyle birlikte kesintisiz bir Türk tarihi oluşur.
Gumilyev’in anti okuması
Türklerin sadece Ötüken’den çıkmış bir etnojenez olmadığı, bozkır üzerinde at evcilleştiren ve bir uçtan bir uca kadar göçebe yaşarken yerleşikliğe geçen, sonra tekrar göçebe olan 3-4 bin yıllık bir tarihe sahip bir etnojenez olduğu ortaya çıkar. Bozkırda Hunlarla Gotların beraberliğini inceleyen Gumilyev ise “Hunlar değil bunlar, Kun” diyerek Rusçu tarihçilik yapmıştır. Yine de, Selenge dürüstçe bunu çevirip yayınlamıştır. Okumasını bilen bir göz, eleştirel bakışla bunu ayırabiliyor.
Bulgarların, Macarların, bozkırdaki diğer halkların aynı şekilde bu sürecin ürünü olduğunu ve sonuç olarak bu bölgede aslında Rusların olmadığını görüyoruz. Bu etnojenezi Ruslaştırmak mümkün değildir, tersine Ruslar bu etnojenezden doğmuş durumdalar.
Gumilyev’le ve Rus Avrasyacılığı ve Rus Türkolojisi yapanların anti-okumasını yaptığınız zaman ortaya ne çıkıyor?
Putin ve Dugin, Avrasyacı değil, bir Ortodoksçu. Örneğin, Karadeniz bölgesinde yaşayan Hıristiyanların Fatih’in Trabzon’u almasının ardından kuzeye, Kırım’a doğru göçtüğü, bu yüzden bu bölgeye yerleşen halka “Yunan” diyen ve bu şekilde Ruslukla Yunanlığı birbirine bağlama çabası bulunmaktadır. Yani, Rus Avrasyacılığı dediğiniz aslında Rus Ortodokçuluğu. Bu anlamda, Rusya ile Ukrayna savaşı aslında bir din savaşıdır ve Moskova’nın dinsel üstünlüğü Kiev’den alma çabasıdır.
Kıbrıs meselesinde Rusya’nın duruşu da bu Ortodoksçuluğun yansımasıdır. Aydınlık’ta Teoman Alili’nin Dugin’le bir röportajı vardı. Normalde Dugin’in her dediğini çarşaf çarşaf yayınlayan Aydınlık, KKTC ile ilgili söylediklerin sessizce geçirmişti.
Teoman Alili, Dugin’e soruyordu: “Kıbrıs’ı Rusya tanır mı?”
Cevap olarak şöyle demişti Dugin:
“Siz NATO olarak işgal ettiğiniz zaman, biz Güney Kıbrıs’ı desteklemiştik. Rusların bütün yatırımları Güney Kıbrıs’taydı. Bu anlamda KKTC’yi tanımamız mümkün değil.”
Aydınlık’ın “Türkiye Abhazya’yı tanırsa Rusya KKTC’yi tanıyacak” söylemi vardır. Rus Elçiliği ise bu konuda net bir fırça atarak “Bizim KKTC’yi tanımak gibi bir durumumuz yoktur. Biz BM’de temsil edilen Birleşik Kıbrıs’ı tanıyoruz,” demişti.
Bu anlamda, Rus Ortodoksçuluğu “Yunanistan’ın tarihsel olarak babasıyız” düşüncesindedir.
Ahsen Batur’u rahmetle anıyorum
Bunun gibi tezlerin eleştirel okumasını yaptığımızda ve konuyu derinleştirdiğimizde, Gumilyev’in anti-tezini oluşturarak bugünün Türk Türkolojisini kurabiliyoruz. Ahsen Batur sayesinde, onun yayınlarında orijinal metinlere ulaşabildiğimiz için.
Ahsen Batur’u rahmetle anıyorum. Bunca çevirisi ve yazdıklarıyla hayatını dolu dolu yaşadığı için kendisine rahmet diliyorum.