İşgalci Rusya’nın ordusu 24 şubatta Çernobil Nükleer Santrali’ni ele geçirince akıllara tek bir soru geldi: İkinci bir Çernobil felaketi yaşanır mı?
Rusya’nın kontrolüne geçer geçmez radyasyon seviyesinde artış olduğu Ukrayna yetkilileri tarafından açıklandı.
Evet, 1986’da yaşananların belki de daha büyüğü yaşanır.
Farkında mıyız tehlikenin?
Savaş suçu sayılan termobarik silah kullanan, nükleer silah tehditleri savuran bir adamın bombalarından biri “kazara” Çernobil’e düşerse ne olur? Füzeler hedefi “şaşırırsa” mesela nasıl bir yıkım olur?
İnsanlığın, dünyanın geleceğinin bir ruh hastasının iki dudağının arasında olduğunu kavrayabiliyor muyuz?
***
8 gündür Ukrayna’da yaşananlar bazı kesimler için “Rusya-Ukrayna krizi”, “Rusya’nın askeri müdahalesi” gibi görülüp telaffuz edilse de, bizler için bu yaşananlar bir dramdır ve adına da emperyalist yayılmacı Rusya’nın Ukrayna’yı işgali diyoruz, demeye de devam edeceğiz.
Ukrayna’nın bir ucundan girip ikinci gün öbür ucundan çıkar denilen Rusya, bugüne kadar hem ciddi bir ordu-halk birlikteliğiyle oluşan direnişle karşılaştı hem de büyük yaptırımlarla karşı karşıya kaldı.
Hangi ülkenin hangi alanda Rusya’ya yaptırım kararı aldığını yazmaya kalksak sayfalar dolar. Bunlar, dünya tarihinin görmediği büyük yaptırımlar.
Genel anlamda ekonomi, spor, seyahat, müzik, ticaret, sponsorluk anlaşmaları, uluslararası müsabakalar, diplomatik ilişkiler gibi alanlarda uygulanan bu yaptırımlar o kadar büyük ki, daha ilk günden Putin’e “bizi piyasanın dışına çıkarmayın” dedirtti.
En büyük geliri doğalgaz olan Rus ekonomisinin buna ne kadar dayanacağı savaş henüz sonuçlanmamışken tartışılmaya başlandı bile.
Yani, hangi ülkenin hangi alanda Rusya ile bir ilişkisi varsa, hangi şirket hangi Rus firmasıyla iş yapıyorsa hepsi şu an yaptırımda.
***
Peki, ya Türkiye’nin yaptırımları?
Koca bir “hiç!”
Hatta İbrahim Kalın’a göre yaptırım gibi bir gündemimiz olamazmış. Eğer herkes köprüleri atarsa, Rusya’nın konuşabileceği kimse kalmayacakmış. Kaygısına bakın! Aman Rusya yalnız kalmasın!
Kimse tarafsızlık ilkesine sığınmasın.
“Sınırımda NATO üyesi ülke, NATO üssü istemiyorum” bahanesiyle Ukrayna’ya saldıran Rusya’nın, Ukrayna’yı ele geçirmesi halinde sonraki hedefinin NATO üyesi Türkiye olduğunu görmemek için kör olmak gerekir.
Tayyip Erdoğan’ın “ne Ukrayna’dan ne de Rusya’dan vazgeçeriz” demesine de bakmayın. Rusya’nın sonraki hedefi Türkiye ise, bal gibi de vazgeçmemiz gerekir Rusya’dan.
Bugün Ukrayna, yarın Türkiye!
Bugün Ukrayna’nın yanında olmanın insani boyutu olduğu gibi Türkiye’nin yarınki güvenliği için de bir gereklilik olduğunu bilelim.
Hadi diyelim Türkiye’nin ekonomik veya siyasi yaptırım uygulayacak gücü yok, ki doğrudur, ama hem kendisinin hem de dünyanın güvenliğini sağlamak için yapması zorunluluk olan bir şey var: Akkuyu Nükleer Santrali’ni kamulaştırmak, Rusların elinden almak!
Dünyayı nükleerle tehdit eden birine, biz Türkiye’de nükleerin anahtarını verdik. En başta yapılan yanlıştan bir an önce dönmek gerekir.
Kamulaştırsın santrali de görelim Tayyip Erdoğan’ın yerli ve milli duruşunu!
Kurtarsın insanlığı bu “Rus ayısı”ndan da görelim Tayyip Erdoğan’ın dünya liderliğini!
“Rusya doğalgaz vermezse gerekirse tezek yakarız” diyen kararlı! bir kitlesi de var arkasında. Daha ne!
Bir de tabi “solcular” var!
Her şeyin kamulaşmasını isteyen solcular…
Akkuyu Nükleer Santrali’ne neden sesiniz çıkmaz?
İnsanlık için tehdit oluşturan bir şeye karşı olmak bir solcunun görevi değil mi?
Akkuyu Nükleer Santrali de ABD’nin Ortadoğu’ya getirdiği “demokrasi” kadar tehdit değil mi insanlığa?
Ya da santrale değil de yapana mı sesiniz çıkmaz?
Madem bu kadar tehlikeli, Made in ABD ile Made in Russia arasında ne fark var?
Başrolünde Rusya olsun; insanların ölmesine bile alkış tutar, ideolojik argümanlarla süslersiniz.
***
Akkuyu Nükleer Santrali, şu haliyle milli güvenliğe bir tehdittir. Ulusal güvenlik sorunu olarak görülmeli ve devletleştirilmelidir.