“Çoğunluğu alanın seçilmesi halinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de seri olur, uğraştırmaz, yanlış yollara sevk etmez. Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil. Yok altılı, yok on altılı masa…”
Tayyip Erdoğan’ın Almanya’dan dönerken sarf ettiği bu sözlerin siyasette ciddi bir sarsıntı yaratacağı kesindi. Daha önceleri Başkanlık Sistemi’nin temeli olarak gördüklerini defalarca açıkladığı ve ısrarla savunduğu 50+1 kuralından vazgeçmesinin nedeninin söylediği şey olmadığı gerçekte açık. Altılı Masa’nın ya da CHP’nin HDP ile yan yana gelmesinin; AKP ve Erdoğan için olumsuz hiçbir yanının olmadığını, hatta sistemin bu şekilde kurulmasının AKP’nin elini çok rahatlattığını yaşayarak gördük.
Dolayısıyla Erdoğan’ın bu çıkışının asıl hedefinin “mecburi müttefiki” MHP ve Devlet Bahçeli olduğu şüphesizdi. Gerçekten de AKP, 2015’ten bugüne MHP ile ittifakı sayesinde ayakta kaldı. MHP, AKP’ye bu dönem dahilinde zahirden koşulsuz destek verdi ama herkesin bildiği gibi perde arkasında tüm istediklerini de aldı. İki parti birbirine öyle garip bir şekilde bağlandı ki, bir noktadan sonra AKP, MHP’ye danışmadan adım atamaz oldu!
Böyle bir “bağ”ın, Erdoğan gibi bir siyasi figür açısından er ya da geç “ayak bağı” olarak görüleceğini, bundan kurtulmak için harekete geçeceğini tahmin etmek zor değildi. Şimdi görünen o ki, bu yeni süreç başlamıştır. Artık AKP, 50+1 gibi bir zorunlulukla MHP’ye (hatta YRP, Hüda Par ve diğer irili ufaklı müttefiklerine de) mecbur kalmak istemiyor. Böyle zorlayıcı bir kuralın olmadığı bir seçim sisteminde, kendisine daha uygun ve Kürt-İslamcı ideolojik özünün tamamlayıcısı olacak daha gevşek ittifaklara yelken açabilir.
Burada da görünen seçenek; AKP’nin eski müttefiki HDP/HEDEP’ten başkası değil…
İşin bu noktaya doğru geldiğinin farkında olan herkes, doğal olarak MHP lideri Bahçeli’nin dünkü grup toplantısında yapacağı konuşmaya odaklanmıştı. Bahçeli, her krizde olduğu gibi bu defa da ortada bir sorun olmadığını söylese de ve yine mutat olduğu üzere “AKP ile MHP arasında kriz var” diyenlere hakaret etse de mesele pek gizlenecek gibi değil. Dolayısıyla bu öfkeli sözler, aslında meselenin tam da bu “MHP’den kurtulma” hamlesi olduğunu kanıtladı:
“Bazı zeka ve vicdan özürlülerin, ‘Erdoğan, Bahçeli’yi sırtından atacak mı?’ diye yazı kaleme almaları, AK Parti ile MHP arasında sorun olduğundan bahsetmeleri, fitne tezgahı açmaları alçak bir teşebbüs, namert bir telaffuzdur.”
Bahçeli, yılların politikacısı ve entrikacısı olarak tabii ki Erdoğan’ın kendisinden kurtulma çabasının farkında. Dikkat edilirse Cumhur İttifakı’nın bozulmayacağını söylerken bile “kendi adına” garanti veriyor ve “herkes mesajı almış olmalı” diyor. Gerçekte bunun; “biz bozmak istemiyoruz ama bizi istemeyen, gidip istediğiyle görüşüp ittifak kurabilir” demek olduğu da açıktır:
“Dünyada Türk mucizesinin hayata geçmesi için Cumhur İttifakı’nın devamından yanayız, hiçbir şart altında da bu ittifakın bozulmasına kendi adımıza söylüyorum, geçit vermeyeceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın 14 ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde başarıya ulaşması için her özveriyi gösterdik, kiminle istiyorsa görüşüp temas kurmasına destek verdik, hatta partimizden ihraç edilen bir şahısla bile aynı kareye girmeye içimiz acısa bile ses çıkarmadık. Sanıyorum herkes mesajı aldı ve anladı, ne diyeceğimi merak edip karmaşa ve kavga bekleyenler külahı kafalarına ters giyerek arkalarına bakmadan nifak mevzilerine tekrar geri dönmek zorunda kaldı.”
Bahçeli tabii ki ancak kendi adına konuşabilir. Ama şurası açık ki bizim kafamızda şekillenen soru ve ihtimal onun zihnini de meşgul ediyor:
Acaba AKP, MHP’yi bırakıp HEDEP’le mi ittifak kuracak?
Soru budur ve cevabı da en iyi ihtimalle “neden olmasın”dır…