Dün gazetelerde yayınlanan bir haber dikkati çekti. Diyanet İşleri Başkanlığı her altı ayda bir düzenlediği müftüler toplantısından ayrı olarak, 15 Ağustos 2022 tarihinde acil çağrısıyla yeni ve gündemsiz bir müftü toplantısı düzenledi.
Toplantıda Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ifadeleri bizzat müftülerin bir kısmı tarafından tepkiyle karşılaştı. Toplantıdan sızan bilgilere göre Ali Erbaş, müftülere önümüzdeki seçimler için sahaya inme ve AKP için çalışma talimatı verdi. İddialara göre Erbaş şu ifadeleri kullandı:
“Seçime dokuz ay kaldı. Herkes sahaya insin, çalışma yapsın. Kazanırsak hep beraber kazanırız, kaybedersek hep beraber kaybederiz. Ev ev gezin. Büyük kazanımlar elde ettik. Bu kazanımları önümüzdeki seçimde kaybetmemeliyiz.”
Erbaş’ın bu açıklamaları hem din camiasından hem de muhalefetten tepki gördü. Diyanet toplantıyı ve iddiaları yalanlamadı. Diyanet, “acele-gündemsiz” çağrılı toplantı sonrasında çıkan haberler için yaptığı açıklamada “yayınlarının toplumumuzun geniş kesimlerine ulaştırılması hususu değerlendirilmiştir” dedi ve her zamanki gibi yayın kuruluşlarını “haberle ile ilgili hukuki girişimler başlatılacak” diyerek tehdit etti.
Diyanet’in açıklaması yalanlamadan çok doğrulama olmuş. Diyanet imamı Halil Konakçı’nın her gün internette AKP trollüğü yaptığı ve insanları dinsizlikle suçlayıp, tehdit ettiği gerçeği ortada. Yani Diyanet’in AKP için seçim çalışması yaptığını ispatlamak için “iddia”ya gerek yok.
Özellikle son yıllarda Diyanet, İslam dininin değil adeta yeni tip bir AKP dininin diyaneti gibi hareket ediyor. Türkiye’ye yönelik gerçek bir diyanet sorunu varsa o da budur, çünkü İslam tarihinde bu tür saray mollaları her zaman iç savaşa, fetrete ve hatta Haçlı işgallerine hizmet etmiştir.
Son toplantının gösterdiği bir gerçek var ki; AKP önümüzdeki seçimleri bir demokratik süreç olarak görmüyor. Tıpkı İngiliz ve Yunan ordusu gibi işgalci bir güç var sanki karşımızda. Demokratik bir ülkede iktidar seçimlerle değişir. AKP ise işgal ettiği makamları terk etmemek için dini kullanmaya ve hatta dini çatışma kışkırtmaya dahi hazır.
Dinin bu denli siyasete karıştırılması, siyaseten tükenmiş bir parti için kullanılması ve evlere kadar imamların kapı kapı çalışmaya zorlanması iki gerçeğe işaret ediyor: Bir, AKP’nin bu seçimleri demokratik yolla kazanabileceğine yönelik hiçbir inancı yok.
İki, seçimleri gasp etmek için göze alınan operasyonların içinde bu sefer dini temelli gerici provokasyonlar en başta duruyor.
Bilindiği gibi bir zamanlar kendini sandıkların şampiyonu ilan eden AKP ve lideri 7 Haziran 2015’teki seçimlerden sonra her seçimde büyük yenilgiler aldı. Ancak her seçim gecesi sandık operasyonları yaşandı. Hatta haftalarca süren kaos senaryoları ile sonuçlar tersine çevirdi. En sonunda 2019 Yerel Seçimlerinde AKP Büyükşehirlerde büyük fark yiyince istediğini yapamadı. Önümüzdeki seçimlerde bu yüzden iyice gözlerini kararttılar.
Şimdiki Diyanet İşleri Başkanının 15 Temmuz gecesi ikircikli ve olumsuz rolünü herkes biliyor. Darbe gecesinden önce camilere dağıtılan CD’ler günlerce Sala yayını yapmıştı ve adeta bir kısım Müslüman’ı diğer Müslümanlara karşı cihada çağırmıştı.
Bu süreçte eskiden iktidara birlikte el koymuş iki dini çevrenin hesaplaşması yaşanmıştı. Tayyip-Fethullah ortaklığının sona ermesi tarikatlar arası adeta bir iç savaş sürecine ve çok kanlı bir iktidar kavgasına yol açmıştı. İlginç bir şekilde o süreçte camilerde Salaların okunması operasyonunu üstlenen binlerce imam daha sonra KHK’larla “terörist” olma suçlamasıyla memuriyetten atılmış, bir kısmı da hapsedilmişti.
Şu anda da seçimlere bir yıldan az bir süre kaldı. Her seçimden önce “yaşam tarzı” açısından sözde güvenceler veren ve liberal bir portre çizmeye çalışan AKP liderliği, bu sefer tam tersi din, diyanet, cihat çağrıları ile tabanını seferber etmeye çalışıyor. Festivaller ve müzik konserleri yasaklanıyor. Aleladede şarkıcılar ve komedyenlerin aylar, yıllar önce verdikleri demeçlere veya yaptıkları paylaşımlara kadar düşen Ak-trolller sürekli din galeyanı kışkırtmaya çalışıyor.
Diyanet görevlileri ise giyim kuşam üzerine atıp tutuyor. AKP gençlik kollarındaki erkeklerin ve AKP’li sonradan görme kodamanların hepsinin tayt şeklinde aşırı dar ve efemine pantolonlar giydiğini bilmelerine rağmen, başörtülü başörtüsüz ayırmadan Türk kadınlarını hedef alıyorlar. Kadınların giyim kuşamı ve taytlar üzerine fetvalar dağıtıyorlar.
Belli ki AKP’nin bu seçim tek stratejisi ve propagandası “yaşam tarzı” demagojisi olacak. Halkın bu partiden ne kadar nefret ettiği ve AKP iktidarından ne denli bıktığı göz önüne alınırsa din kışkırtmasına sığınmaları şaşırtıcı değil.
Saray çevresinin şu anda en çok yaptığı propagandalardan biri ise AKP giderse 28 Şubat zihniyetinin geri döneceği ve türbanlıların üniversiteye dahi giremeyeceği şeklindeki söylem. Oysa Türkiye’de son 20 yılda neler yaşandığı ortadadır. AK-trollerin ifadesiyle “28 Şubat türbanlıları üniversiteye” sokmamış. Ancak AKP’nin binlerce türbanlı kadını karnında, kucağında bebesiyle hapse ve Silivri’ye soktuğu gerçekliği tartışılmaz bir “icraat”tır. Din ve tarikat savaşları dindar insanlara her zaman çok daha fazla zarar verir. Din kışkırtıcılarının şaşmaz tavrı her kesimden en zayıf insana saldırmaktır.
AKP’yi din savaşı kışkırtmaya iten bir diğer unsur da bu. AKP dinciliğini Türk toplumu kabul etmedi ve laikliğin çok güçlü bir sosyolojik olgu olduğu ortaya çıktı. Ancak bunun da ötesinde pek çok dini oluşum da AKP’den koptu. Saray çevresi ve trolleri DP’deki Nurcuları, İYİ Parti’deki Süleymancıları, Deva ve Gelecek’teki Nakşileri “din ve diyanet haini” olmakla suçluyor. Çünkü onların diyaneti adeta saray diyaneti. Tayyip’e karşı çıkan herkes “dinsiz.”
İşte din kışkırtmasına odun taşıyan esas tehlikeli yarılma hattı tarikatlar arası bu çatışmadan kaynaklanıyor. İslam tarihinde fetret dönemleri hep bu mezhepsel ve tarikatsal iç savaşlarla başlamıştır.
Diyanet kadrosundaki gerçek Müslüman ve vatansever din adamlarının bu iğrenç tezgâha tavır alacaklarına eminiz. Korkmayın. Bakın Gezi’de de kardeş kanı dökülmek isteniyordu. Bir tek Dolmabahçe imamı Allah’a ve hakikate olan sadakatiyle oyunu bozguna uğrattı. Saraydan değil Allah’tan korktu. Yalan söylemedi, günaha, hakka girmedi ve Diyaneti ve imanı asıl o korudu.
İslamiyet’e tarih boyu en büyük zararı gözünü altın ve koltuk hırsı bürümüş “firavun imanlılar” ve “firavun imamları” verdi. İstiklâl Savaşımız sırasında Bursa ve Ankara’da Atatürk ve silah arkadaşlarına destek fetvaları veren hocalar ve âlimler isimlerini tarihe şanla ve şerefle geçirdiler. İngiliz ve Yunan işgalciler için Ankara’ya karşı Yunan ile birlikte “cihad” ve “katli vacip” fetvaları verenler ise alçaklık ve hainlikle anılıyor.
AKP iktidarı gidicidir. Tıpkı İngiliz ve Yunan gibi. Safınız sahte dindarların ve hakiki Haçlıların nifak yaratma safı olmasın. Temiz dinimize siyaset pisliğini bulaştırmak isteyenlere karşı çıkmak ilk olarak din adamlarının görevidir. Kurtuluş Savaşımızın gerçek din adamlarını örnek alın. Dürrizadeleri, Nemrut Mustafaları değil.