Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’nun mitingini engelleme girişimi bir “provokasyon” değil, bir “linç girişimi”dir. Adını doğru koymak gerek.
Saldırının tetikçisinin kim olduğunu miting öncesinde Ülkü Ocağı’na asılan “Yanlış yerdesin Ekrem!” pankartıyla görebiliyoruz.
Bir gün öncesinde Erzurum’da miting yapan Kürdistancı HÜDA PAR’a ses çıkarmayan MHP’lilerin, hemen ertesinde İmamoğlu’nun mitinginde Türk bayraklarıyla bekleyen çocukları ve kadınları yaralaması, AKP güdümünde yapılan bir “ülkücülüğün” ne kadar kalleş olabileceğini gösteriyor.
Anlaşılan o ki, iktidar sokak tetikçiliğini ülkü ocaklarına havale etmiş durumda.
Depremde memleketine gitmekten aciz olan, ancak Erdoğan’ın korumaları eşliğinde deprem bölgesine gidebilen Devlet Bahçeli, halka yönelik bu saldırının doğrudan sorumlusudur.
Gittikçe küçülen ve toplumsal tabanı zayıflayan MHP, muhalefete saldırarak ve şiddet eylemlerine girişerek kendisine yeni bir alan yaratmaya çalışıyor.
Sokaklara sürülen çoğu liseli olan gençlerin ve onların başındaki “ocaklı” ağabeylerin görevi, miadını doldurmuş Bahçeli’nin siyasi bir mevta haline gelmesinin üzerini örtmek ve kullanım süresini arttırmak.
“100-150 kişilik provokatör grup” diyerek geçiştirilebilecek bir olay değildir yaşananlar…
Sokaklara dökülen azgın bir kitlenin ve “devlet temsilcisi” olarak görülen kurumların, böylesi kritik anlarda nasıl hareket edeceğini bir kere daha görmüş durumdayız.
Validen emniyet müdürüne, belediye başkanından İçişleri Bakanına “devlet”, olayları izlemiş ve mitinge katılanların saldırıya “bizzat” cevap vermesini bekleyerek sıcak çatışmanın zeminini oluşturmak istemiştir.
Kitlenin sağduyulu tavrı oyunu bozmuştur.
Ancak bu sefer de saldırganlar sokaklarda dolaşarak muhalif partilerin pankartlarını indirmeye başlamış, bazılarını ateşe vermiş; İmamoğlu’nu provokasyon yapmakla suçlayanlar bunları da görmezden gelmişlerdir.
Sokaklarda dolaşan azgın kitlenin aradığı şey, kendilerine engel olmaya çalışan “bir kişi” bulabilmek ve onu linç etmekti.
Benzer olayların aynı gün Trabzon’da da yaşanması ve CHP’lilere yönelik saldırı elbette tesadüf değil.
“Milliyetçi” olduğunu söyleyen bir partinin Türk milliyetçiliğini ayaklar altına almakla övünenlerin, şehide “kelle” diyenlerin emrine girmesi ve nihayetinde Türk bayraklarına saldırması utanç vericidir.
Ancak şaşırtıcı da değildir, MHP aslına rücu etmiş; Türkiye’nin bağımsızlığı için mücadele eden devrimci gençlerin önüne barikat olduğu döneme geri dönmüştür.
Türk milliyetçiliğinin önünde duran en önemli görev, AKP’den ve tetikçilerinden bir an önce kurtulmaktır. “İkinci tur” üzerine kurulan siyasi hesapların nelere yol açabileceğini, Erzurum olayları üzerinden görelim.