Artık seçim haftasındayız ve Tayyip Erdoğan’daki kaybetme korkusunun –Allah dâhil– her türlü korkunun önünde olduğunu apaçık görebiliyoruz. Dün bunu canlı yayında izledik. Ekrem İmamoğlu ve Millet İttifakı’nın sağduyusu olmasaydı güne korkunç haberlerle uyanabilirdik.
Erzurum’daki Millet İttifakı buluşmasını kana bulamak için toplanan kopuklar sürüsünü oraya toplayanın MHP’li abiler olduğu ortada.
Atılan taşlar meydanda kadın, çocuk ve yaşlıları yaralarken polise saldırıyı izleme emrini verenin amirler ve emniyet müdürleri olduğu da su götürmez bir gerçek. Aynı güruh, gece boyunca Erzurum sokaklarında terör eylemlerini gerçekleştirirken yine aynı şekilde garanti altındaydı.
Kuşkusuz, Erzurum’da yaşanan terörün siyasi ayağı ilk elden İçişleri Bakanı Soylu’dur. AKP’li, MHP’li ve HüdaPar’lı kopukların Erzurum halkına yaptığı alçakça saldırıdan Ekrem İmamoğlu’nu ve muhalefeti sorumlu tutması, yapılan saldırıyı sahiplendiği anlamına geliyor.
Eski parlamenter sistemde seçimlere haksız etkide bulunma ihtimalini ortadan kaldırmak adına İçişleri, Ulaştırma ve Adalet Bakanları seçime 45 gün kala yerlerini bürokratlara bırakırdı. Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık sisteminde bu kuralın neden ortadan kaldırıldığını sormaya sanırım artık gerek yoktur.
Erzurum’un AKP’li Belediye Başkanı Mehmet Sekmen ise daha sabahtan meydana belediye araçlarını yığarak Erzurumlulara gözdağı vermişti. Bir yerel televizyonun canlı yayınında İyi Parti İl Başkanına ağza alınmayacak hakaretler edecek kadar fanatik, partizan ruhlu bu adam, saldırı sonrası kamera karşısına geçip yine saldırıya uğrayan tarafı saldırının sorumlusu ilan etmeyi ihmal etmedi.
Tüm bu vicdansızlığın beslendiği tek bir kaynak var: Tayyip Erdoğan’ın kaybetme korkusu. Muhalefet 21 yıldır –sandıkta değilse de seçim kurulu ile SEÇSİS arasında bir yerlerde– kaybediyor. Ama Erdoğan kaybedemez ve kaybetmemek için hızı ve şiddeti arttırmak zorunda.
Son 4 yıldır İstanbul ve Ankara’daki büyük yaraların tüm iktidarı kaybetmenin yolunu açacağı korkusu ile yatıp kalkıyor. Bu dehşeti üzerinden atmanın tek yolu ise karşı tarafa yaşatmak. Çoluk çocuk fark etmiyor. Çünkü yaşadığı korku büyük olduğu kadar haklı da…
Muhalefeti “tatlı rekabet”e davet etmesine bakmayın. Seçim meydanlarında Türk halkına ve Türk muhalefetine nefret kusarak ortamı bu noktaya getiren kendisi. Sultanahmet Camii avlusunda siyasi miting yaparak kalabalığa muhalefeti yuhalatmak, İyi Parti binasına atılan kuşunun Erdoğan’ı kesmediğine işaretti.
Her seçim meydanında dinsiz, bayraksız, vatansız, terörist diye diye; küfür ve hakarete baştan teşne Soylu gibilerini ve trol ordularını dâhil ede ede iş Erzurum’da miting meydanındaki Türk bayraklı kalabalığı linç etmeye kadar geldi. Bu, tepeden tırnağa bir terör eylemselliğidir. Halk düşmanlığıdır.
Tayyip Erdoğan, en son miting meydanından CHP’ye mâl ettiği sahte bir terör propagandası videosu bile yayınladı. Yani diplomasını kanıtlamadan Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan kişi, doğal olarak Melih Gökçek tarzı karşı-propaganda kalpazanlığını onaylıyor, teşvik ediyor, teşkilatına ve tabanına da örnek gösteriyordu.
Bundan sonrası, sahte içerik üretip kendi kendini galeyana getiren bir kitlesel vahşet türünün önündeki polis engelini kaldırmaya kalıyor. Erzurum’da toplanan kopuklar, böyle bir motivasyonla TikTok’ta canlı yayına geçti.
Şimdi Erdoğan, Erzurum’la ilgili susuyor. Ama olan bitenden yine muhalefeti suçladığını tahmin etmek zor değil. Halka terör uygulamanın esası budur.
Bu teröre karşı koymanın ilk adımı, karşısında durmak ve yüzleşmektir. Nitekim Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı da tam olarak buydu. Miting alanını kaçmadan kontrollü bir şekilde tek etmek, yaralanan vatandaşlarla görüşmeden Erzurum’u terk etmemek ve vali ile telefonda yüzleşmek, saldırıyı siyaseten başarısız kıldı. Sabiha Gökçen’deki kalabalığı bir araya getiren, esasen bu dik duruştur.
Öbür taraftan Erzurum’daki hain girişim, Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldığı takdirde olacakların da vahim habercisi. Çünkü iktidarın şimdiye kadar yaptıkları, yapacaklarının garantisi. İkinci turda Tayyip Erdoğan’ın iktidar terörü, mecliste alınacak sonuçlarla rehavete kapılmış muhalif kalabalıkları sokaklarda ve meydanlarda kan kaybetmiş halde bulacaktır.
Muhalefetin “ilk turda bitirelim” çağrısı bu yüzden anlamlı. Tayyip Erdoğan korkudan çıldırmış olabilir ama bu, aklını yitirdiği anlamına gelmiyor. Yaydığı dehşet iklimi, hiyerarşi halinde tüm Cumhur İttifakı’na dağıtılıyor. Dün Erzurum’da bu korku ve dehşet kaldırım taşı olarak atıldı.
Yarını düşünmek istemiyoruz ama Erdoğan’dan cesaret bulan Bahçeli’nin iki gün önceki “Bu hainler alsalar alsalar ağırlaştırılmış müebbet ceza alırlar ya da vücutlarına mermi alırlar” sözü, önümüzdeki günlerde Türk halkına yönelen tehdidin seviyesine işaret edecek.