AKP ile Aydınlıkçıların uzun zamandır ortak bir gündemi var: Süleymancılar…
Son olarak İlker Yücel’in Ulusal Kanal’da Metin Külünk’le yaptığı “samimi ve hasbi” konuşmada gündeme geldi. Aslında konuyu açan, Külünk’e şöyle bir soru soran Perinçek’in prensi oldu:
“Süleymancılar mesela şu anda FETÖ’nün gizlenme yeri oldu. Almanya Cumhurbaşkanı Eylül ayında merkezlerini bizzat ziyaret etti ve öve öve bitiremedi. Diyanet ve Milli Görüş teşkilatına karşı Süleymancıları merkez olarak gösterdi. Ak Parti buna önlem alıyor mu? İdeolojik olarak mücadele yürütecek kadrolara sahip mi?”
Külünk, buna ilk başta çok da açık olmayan bir yanıt verdi, Almanya’da bahsedilen yapıdan Batı’ya boyun eğenler olduğunu söylemekle yetindi fakat İlker’in üstelemesi üzerine şunları ekledi:
“Adı geçen yapıdan bu yüzden ayrılanlar oldu. Bu yapının ana gövdesi zaten hiçbir zaman Erbakan Hoca’nın yanında olmadı. Milli, bağımsızlıkçı siyasetin hep karşısında oldular.”
AKP’lilerin ve daha öncesinde de Erbakancıların, Süleymancılarla yıldızının hiçbir zaman tam olarak barışmadığı bir gerçek. Cemaatin önde gelenlerinden Ahmet Denizolgun daha önceki yıllarda Refah Partisi’nden bakan olsa da sonradan ANAP’a geçmişti. Bu sırada kardeşi Mehmet Denizolgun ise AKP’den Antalya milletvekili oldu ama bu durum, Süleymancılar Cemaati’nin1950’lerden itibaren asıl olarak “merkez sağa” yakın duran, kimi zaman da MHP ile yakınlaşan ana çizgisini değiştirmedi.
Bu olguları dikkate aldığımızda Metin Külünk’ün tespiti az çok doğru gibi görünüyor. Ama Nakşibendiliğin bir kolu olan Süleymancılığın, yine Nakşi kökenli diğer tarikatlarla, bunların ana gövdesini oluşturduğu Milli Görüş partileri ve AKP ile arasındaki soğukluğu açıklamaya yetmiyor.
Kaldı ki Metin Külünk’ün Aydınlıkçılarla el ele verip Süleymancılarla uğraşması da ilginç bir durum. Aydınlıkçıların bunu laiklik aşkıyla ya da tarikat karşıtlığıyla yapmadığı da açık. Nakşi-İsmailağacı Cübbeli Ahmet’le “rabıtası” bilinen ve Rus faşisti Alesandr Dugin ile Arvasi’nin kabrini ziyaret edebilen Maocu Aydınlık Cemaati’nin Nakşilerle de hiçbir sorununun olmadığı ortada!
Peki Süleymancıların diğer Nakşilerden ne farkı var ki hedefteler?
Öncelikle Süleymancıların da diğer Nakşibendi grupları ile aynı kökenden gelen, İmam Rabbani gibi ortak referansları olan, gerici, katı ve Siyasal İslamcı bir tarikat olduğunu belirtelim. Fakat diğer tüm Nakşi grupları Halidi iken yani kurucularının tarikat silsilesi Kürt Nakşi şeyhi Halid’e ulaşırken, Süleymancıların farklı bir silsilesi var.
Süleymancılığın kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan, 1888 Silistre doğumlu ve köken olarak da Balkan Türkü. Onun icazet aldığı şeyh ise Mevlana Siraceddin (1838-1910) adlı Kırgızistan’ın Oş kentinden bir Özbek. Yani Süleymancıların, diğer Nakşilerle her şeyleri aynı olsa da kökenlerinde Kürt damarı olmaması çok önemli bir ayrılık sebebi.
Bu, onların Halidi İskenderpaşa Cemaati çıkışlı Erbakan’la, Halidi Necip Fazıl etkili Tayyip Erdoğan’la ve bilumum diğer Nakşilerle pek bir araya gelememelerini ve bugün de bunların hedefi olmalarını az çok açıklıyor. (Bu konuların ayrıntılarına daha önceki yazılarımda ve kitaplarımda birkaç kez değindiğim için burada tekrarlamıyorum.)
Sonuç olarak; Süleymancılar da diğer cemaatler ve tarikatlar gibi son derece zararlıdır. Haklarında, özellikle de yurtlarında vs. olanlar hakkında çıkan haberlerin büyük çoğunluğu da doğrudur. Onların da tüm faaliyetlerinin engellenmesi, tarikatlarının kapatılması temel bir gerekliliktir. Çağdaş, laik, milli Cumhuriyet’te yerleri yoktur!
Ama diğer taraftan bugün AKP, Metin Külünk, Aydınlıkçılar ve diğer Nakşiler bu grubu hedef alıyorsa bunun anlamını bulup çıkarmak, bundan bir sonuca ulaşmak ve okurlarımıza bunu iletmek de başka bir gereklilik….
Kısacası, Kürt-İslamcı düzen için bir tarikatın sadece gerici, Nakşi vs. olması yeterli değildir. Aradıkları temel kriter, bu tarikatın soy, silsile, şecere açısından da Kürt tarikatı olmasıdır. Meselenin temelinde de bu önemli ayrıntı vardır.