Geçtiğimiz ayın son haftasında göçmen meselesine dikkat çeken haberler yapan gazeteciler ve paylaşımlarda bulunan sosyal medya kullanıcılarına yönelik operasyon yapılmış, 27 gazeteci ve sosyal medya kullanıcısı gözaltına alınmıştı.
Sonrasında mahkemeye çıkartılan milliyetçi gazeteciler ve sosyal medya kullanıcılarından 17’si tutuklama talebiyle savcılığa gönderilmişti. Bu 17 kişiden 8’i de tutuklanarak cezaevine gönderildi.
Bu 8 kişi arasında Aykırı haber sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Batuhan Çolak, Ajans Muhbir hesabının sahibi Süha Çardaklı, Furkan Güngör ve Zafer Partisi kurucusu, “Suriyeliler Suriye’ye Platformu” Başkanı Eray Ertürk de yer aldı.
Gözaltına alınıp tutuklanan gazetecilerin sorgusuna ilişkin gazeteci Murat Ağırel’in yaptığı paylaşımlar, ortada suç olmadığını ispatlıyordu. Ağırel’in ulaştığı Batuhan Çolak’ın emniyet sorgusunda, paylaşılan haberlerin hemen hepsinin ulusal basın kuruluşları tarafından da paylaşıldığı, bazılarının Sabah, TRT Haber, Hürriyet, DHA, İHA gibi yandaş basın kuruluşları tarafından da yayınlandığı ortaya çıkmıştı.
Demek ki, ya bu haberleri yapmak suç değildi ya da yargı, yandaş basının yaptığı haberleri görmezden gelirken, milliyetçi gazetecileri susturmak ve göçmen karşıtı kamuoyuna gözdağı vermek için bu isimleri tutuklamıştı.
Her konuda olduğu gibi, göçmen karşıtlığı da sadece AKP’nin tekelinde olsun, AKP işine geldiği zaman göçmen karşıtı, işine geldiği zaman da göçmenlerin hamisi olsun isteniyordu.
Başka zaman olsa gazetecilerin tutuklanmasını gündeme taşıyacak olan kesimler, söz konusu milliyetçi gazeteciler olunca sessizliğe gömülmüş, suspus olmuşlardı. Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan göçmen meselesiyle ilgili uyarılar yapan, kamuoyunun dikkatini çeken isimler gözaltına alınıp tutuklanırken ses çıkarmayanlar, tamamen ideolojik davranıyordu.
Tam da böyle bir ortamda, dün Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haber, milliyetçi gazetecilere karşı başlatılan susturma ve gözdağı girişiminin işkenceye döndüğünü, insan haklarına aykırı bir hal aldığını gösteriyor.
Cumhuriyet gazetesine konuşan Batuhan Çolak’ın avukatı Ömer Furkan Dağ, müvekkili Batuhan Çolak ile Süha Çardaklı’nın cezaevine girişlerinde saçlarının 3 numara tıraş edildiğini söyledi.
Batuhan Çolak ve Süha Çardaklı, gözaltına alınıp tutuklanan isimler içinde en bilinenleri ve böyle bir uygulamaya maruz kalmaları özellikle hedef seçildiklerini gösteriyor. Bugüne kadar da aileleri endişelenmesinler diye bu saç kesme olayını duyurmamışlar.
Milliyetçi gazeteciler Batuhan Çolak ve Süha Çardaklı’yı cezaevinde ziyaret eden İyi Parti Bursa Milletvekili Selçuk Türkoğlu’da gazetecilerin saçlarının tıraş edildiğini gözleriyle gördüğünü, fotoğraf da çektirdiğini, cezaevi savcısının fotoğrafları dijital ortamda göndereceğini söylediği halde göndermediğini açıkladı.
Tutuklu gazetecilerin saçlarını “rutin uygulama” diye kesmişler ama bildiğim kadarıyla cezaevlerinde her girenin saçının 3’e vurulduğu gibi “rutin” bir uygulama yok. Bu uygulamanın bu iki gazeteciye özel olduğu şüphe götürmüyor. Maksat da bu iki gazeteciyi aşağılamak, sindirmek ve korkutmak.
Saç kazıtma fiili 12 Eylül uygulamasıdır. 12 Eylül döneminde tutuklananlar cezaevine gönderilirken hepsinin saçları 3 numaraya vurdurulurdu. O dönem yapılan bu fiilin karşılığını hepimiz biliyoruz: İşkence!
Milliyetçi gazetecilerin saçıları kesilerek gazetecilere işkence edilmiş, insanlık suçu işlenmiştir. Toplumda yükselen göçmen karşıtlığını sindirip bastırmak için milliyetçi gazetecilere 12 Eylül faşist darbesi uygulamalarıyla davranarak Türk milletini de korkutup sindirmek istemektedirler.
Daha önce de kişiye özel bu tür uygulamalar olmuştu. O zamanlar bunu haber yapan, ses çıkaran, protesto eden kimi gazete ve çevrelerin bugün sessiz kalmasının ise tek bir açıklaması var: Saçları kesilen gazetecilerin milliyetçi olmaları.
Başta Basın Konseyi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti olmak üzere tüm basın kuruluşlarını, basın organlarının yöneticilerini, gazetecileri, milliyetçi gazetecilere yapılan insanlık dışı, hukuk dışı uygulamaya karşı çıkmaya davet ediyorum.