BİM İcra Kurulu üyesi Galip Aykaç’ın yaptığı açıklamalarla alevlenen “süpermarketlerde ürün fiyatları” tartışmasını sıradan bir sermaye içi kavga ya da iktidarın güç dengeleri içinde yeni bir paylaşım savaşı olarak görmek yeterli değil.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin dün açıklanan enflasyon rakamlarıyla birlikte “Türkiye’nin enflasyonda zirveyi geride bırakarak düşüş trendine girmiş olduğunu” söylemesi, iktidarın çok uzun süredir tekrar ettiği ve Ocak başını işaret ettiği fiyat istikrarının oluşmaya başlayacağı propagandasını destekler nitelikte.
Açıklanan rakamların gerçeği yansıtmadığını bir tarafa koyarsak, enflasyon hesaplama biçiminin ve “baz etkisinin” iktidarın bu söylemlerini destekleyeceği ortada.
Enflasyondaki artışın azalması fiyatların “azalacağı” anlamına gelmiyor. Hayat pahalılığı ve alım gücündeki eksilme artsa bile iktidar bütün kanalları üzerinden ekonominin iyiye gittiği ve her geçen gün daha da iyi olacağı propagandasını tüm gücüyle yapmaya devam edecek. İktidar medyası tarafından rakamlara boğularak, durumumuzun ne kadar iyi olduğunu anlatılarak, vatandaşın AKP’ye olan güveni tazelenmek isteniyor.
Ancak her şeye rağmen “hissedilen enflasyon” gerçeği, siyasi kimliğinden bağımsız olarak hiç kimseyi tatmin etmiyor. Asgari ücrette yapılacak artış da buna çare olamaz. Enflasyonun düşmesini büyük bir başarı öyküsü gibi sunmak AKP’nin öncelikli amacı. Türkiye seçime doğru giderken yaşanılan ekonomik sıkıntıların örtülmesi ve bu “başarı öyküsünün” halkın kafasına sokulması gerekiyor. Ama “propaganda” bir yere kadar etkili olur. Somut olan ise markete gidildiğinde, sokağa çıkıldığında ve faturalar geldiğinde hayat pahalılığının düşmediği gerçeğiyle her gün yeniden karşılaşmak.
Süpermarketler üzerinden yapılan tartışmanın sebebini burada aramak gerekiyor. “Başarı öyküsünün” yeterli gelmediği anlarda hedef olarak gösterilecek ve iktidara direnen bir “sermaye odağını” işaret etmek planlanan seçim çalışmalarının önemli bir parçası.
Böylelikle enflasyonun düşmesi üzerinden hükümetin başarısı övülecek ancak her şeye rağmen bir türlü bitmeyen pahalılığın sebebi olarak da marketler gösterilecek. Açıklanan istatistik sağanağıyla ikna edilemeyen kesimler için de “üç harfliler” pahalılığın gerçek sebebi olarak işaret edilecek. Dün Ozan Pekgöz’ün yazısında belirttiği gibi bu süreç, Nazi Almanya’sında 1938’de yaşanan kitlesel saldırılarda Yahudilerin mallarına çökülmesine çok benziyor.
AKP’nin serbest piyasanın kurallarını yok sayan ve Türkiye’de yatırım yapan herkes açısından endişe verici bu gelişmelere müdahale etmemesi ayrıca “kara gömleklilerin” birilerinin “talimatıyla” sokaklara sürülmesi, kitlesel histeriyi okşasa da önüne geçilmeyecek tehlikeli bir sürecin yolunu hazırlıyor.