Cumhuriyet Gazetesinde çıkan bir haberden aktarıyorum. Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ ve Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, MEF Üniversitesi’nde liderlik konulu bir seçmeli ders veriyormuş. Dersin başlığı “Tarihi Liderler Üzerinde Saha Çalışmaları”. Bu ders “Yapay Zeka” dersinden sonra en çok tercih edilen yan dal dersi olmuş.
Bu iki komutanız da AKP-Cemaat-PKK ortaklığıyla düzenlenen Ergenekon kumpasının kurbanlarından. İlker Başbuğ, artık aktif olarak kitap yazarlığı yapıyor. Ahmet Yavuz da Cumhuriyet gazetesinin yazarı. Cumhuriyet gazetesi muhabiri hem dersi dinlemiş hem de iki komutanımızla röportaj yapmış. Komutanlarımız da Atatürk ve liderlik üzerine güzel açıklamalar yapmış. Öğrencilerle etkileşimlerini aktarmış.
Benim dikkatimi çeken Ahmet Yavuz’un söyledikleri:
“Kara Harp Akademisi komutanıyken bu konunun bir modelini ortaya koymuştuk. Komutanım o dönem Genelkurmay Başkanıydı. Kendisi de beğenmişti. Oradaki çalışmanın bir benzerini buranın koşullarına uygun hale getirdik. Ülke olarak yaşadığımız sorunların temelinde Atatürk’ü doğru anlamamak, onu ezberler üzerinden değerlendirmek, sevmeyle yetinmek ama anlamaya çalışmamak yatıyor. Belki doğrusuna bir katkımız olur diye bu dersi yapıyoruz.”
Şimdi aklıma takılanları kısa kısa yazayım. Bu ders eskiden Kara Harp Akademisi’nde Türk kurmaylarını yetiştirmek için veriliyormuş. Artık MEF’te seçmeli ders. Ayrıca MEF artık bir dershane değil, bir üniversiteymiş.
Neden MEF? Çünkü artık Kara Harp Akademisi yok. Diğer Harp Akademileri de yok. AKP, yerine Milli Savunma Üniversitesi kurdu. Başında da Pelin Batu ve Murat Bardakçı ile olan yarı mizahi yarı ciddi TV programlarından tanıdığımız Erhan Afyoncu var. Hatta Korgeneral rütbesi de verdiler galiba. Erhan Paşa desek yeridir.
Yıllardır alışık olduğumuz şablon tam tersiydi. Paşalarımız emekli olur. Sonra da televizyonlara çıkar, sabahın ilk ışıklarına kadar uzman sıfatlarıyla konuşurlardı. Sonra Ergenekon kumpası sırasında hiçbir kanal emekli asker çıkarmaya cesaret edemez oldu. Ardından 15 Temmuz oldu, ekranlarda emekli asker kontenjanları yine açıldı.
Hepsi “biz demiştik” minvalinde konuşma yapıyordu ancak çoğu Tayyip’i eleştirmiyordu. Eleştiren de bir daha çıkarılmıyordu. Kime, ne denmişti pek anlaşılamıyordu dolayısıyla. İlker Başbuğ da bu süreçte çok aktifleşti. Sonra yazar kimliğiyle ön plana çıktı.
Erhan Afyoncu zıt bir rota çizdi. Paşalar emekli olduktan sonra TV programcısı olurken, Erhan Afyoncu TV’den emekli olup, paşalığa yükseldi.
Çok garip bir ülkeyiz, gerçekten çok! Bu yüzden İlker Başbuğ ve Ahmet Yavuz yıllar önce Kara Harp Akademisi’nde verdikleri dersi artık MEF’te verdikleri için şaşırmamalıyız. Türk Ordusunun kaybı MEF öğrencilerinin kazancı olmuş. İlker Başbuğ’dan aktarıyorum “Bir kişi bile önemli. Boş güncel olaylarla boğuşacağımıza, köklü ve verimli bir şey yapalım istedim.”
Elbette bir kişi bile önemli ve MEF öğrencileri için de bu dersi alabilmek büyük şans. Erhan Afyoncu’yu dinlemek için zaten herkes “Youtube”a girebilir. Ancak dersin konusu liderlik. Ve sanki bir ironi gibi geliyor tüm bu yaşananlar.
Aklıma “Kozmik Oda” geliyor. Teker teker gözaltına alınan kurmaylar, generaller, ordu komutanları… İlker Başbuğ’un “hukuka güveniyoruz” beyanı…
İlker Paşa emekli olduktan sonra kendisi de tutuklandı. Savunma vermeyi reddetmişti. Demek ki hukuka güvenilirdi ama “AKP hukuku” hukuk değildi. Ve değil AKP’nin yargıçlarına güvenmek, AKP’nin kumpas davalarında savunma bile verilmemeliydi.
İlker Paşa’nın, tutuklandığında bireysel olarak aldığı tavır doğruydu. Bütün komutanlarını teslim ederken aldığı tavır yanlıştı. Ne yazık ki, bireysel olarak yapılan şeye liderlik denmiyor. Emekli olmadan önce liderlik yapması gerekiyordu. Türk Ordusunun hukukunu ve şerefini kolektif olarak koruduğunuzda liderlik yapmış oluyorsunuz. Emekli olduğunuzda sadece kendi hukukunuz ve şerefiniz için mücadele edebilirsiniz. Dik durdu tutukluyken. Bunun için ancak yalnızca bunun için tebrik etmek görevimizdir.
Tarihin en eski ve en köklü ordusunun, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en tepesindeki komutandı İlker Başbuğ. Kendisine çok haksızlık da yapıldı ancak lafı çok uzatmayacağım. Liderlik yapamadı.
Türk halkı onu liderlik yapsın diye yetiştirdi. Liderlik üzerine ders versin diye değil.
Türk halkı onu Atatürk’ün Ordusuna ve Cumhuriyeti’ne yönelik her türlü saldırıya dirensin diye bir mevkie getirdi. Düşmanın “hukukuna güvensin” diye değil.
Türk halkı ve silah arkadaşları ona çok önemli bir görev verdi. Atatürk üzerine kitap yazmak değil, Atatürk’ün İlkelerinin ve Türk vatanının “ölmez nigehbanı” olmaktı bu görev.
Gerçekten de bu bir ironi mi? İlker Başbuğ çok iyi araştırmacı ve yazar. Pek çok akademisyen ve aydın kendisini örnek almalı. Ama liderlik? Yoksa esas maksat “liderlik nasıl yapılamaz” üzerine bir ders vermek mi?
Olabilir. Gerçekten olabilir. Çünkü Sayın Başbuğ, emeklilik ve tutukluluk sürecinden hemen sonra Atatürk üzerine yazdığı kitapları yayınlamak için de çok ilginç bir yayınevi seçmişti. Teröristbaşı Abdullah Öcalan ile Doğu Perinçek’in ortak kitaplarını basan Kaynak Yayınları. Artık buna ironi de diyemeyeceğim. Aymazlık.
Belki yine tersten bir ders vermek istiyordu o zaman da Başbuğ.
Belki de hepsi bir şaka! Ama ne münasebetsiz bir şaka!
Türk genci, Türk subayı ve Türk Milleti tarihinin en utanç verici yıllarını AKP döneminde yaşadı. Önce terörist dendi koskoca TSK’ya. Sonra hata yapmışız dediler. Sonra yine terörist ve darbeci ilan ettiler. Köprülerde sürüklendi, infaz edildi genç subay adaylarımız. Naklen yayınlandı bunlar. SADAT isimli apartman güvenlik şirketinin mülakatlarıyla subaylar seçilmeye çalışılıyor artık. Nereden nereye? Yazık!
Ah be paşam! Nasıl bir kuşağız biz? Gerçekten de lidersiz kalan bir ulus ve ordu ne bahtsızdır.