Tayyip Erdoğan dün yapılan Bakanlar Kurulu toplantısının ardından “başörtülü kadınlara yönelik saldırılar yaşandığını, otobüslerde, yollarda, metrolarda insanların taciz edildiğini” söyledi.
Bir önceki gün Putin’le görüşmüş; AK trollerin ifadesiyle “Tüm Avrupa Erdoğan’ı takip ediyor” ancak böylesi yoğun bir gündem içinde bakanlarıyla “otobüslerde ve metrolarda başörtülülere yapılan saldırıları” konuşuyor.
İktidarın her gün farklı bir konudan mağduriyet çıkarabilmesi gerçekten de büyük bir başarı(!)
Daha dün Abdülhamit tartışması üzerinden ağlıyorlardı, bugün de başörtüsü meselesinden…
Erdoğan’ın bahsettiği videoların o kadar kalabalık içinde çekilebilmesi; anında iktidar medyasına düşmesi ve hızlıca yaygınlaşması da ayrıca çok ilginç.
Dinleyenler, Türkiye’nin “azgın bir Kemalist elit tarafından yönetilen, başörtülülere büyük zulüm yapılan bir ülke olduğunu ve 28 Şubat sürecinin devam ettiğini” düşünebilirler.
Normal koşullar altında Siyasal İslamcının 22 senedir “kanayan yarayı kapatamadığı için” iktidarı “beceriksizlikle” suçlaması beklenir.
Ancak dert başka olduğu için “türbanlı bacılarımıza saldırdılar” yalanını ısıtıp ısıtıp topluma salmak daha cazip geliyor.
Önemli olan iktidarın propagandasına uygun örnekler yaratarak, bunları bir ajitasyon aracı haline getirebilmesi.
Başörtüsü referandumunun gündeme geldiği ve Anayasa değişikliği hazırlığı yapılan bir dönemde böyle bir propaganda tesadüf değil. Erdoğan’ın konuşması da böyle bir sürecin ön hazırlığı anlamına geliyor.
Erdoğan ayrıca “sırf yabancı, başka dil konuşuyor diye, sakallı, takkeli kişilere laf atmanın asla kabul edilemeyecek bir davranış olduğunu” da söylüyor.
Söz konusu kişilerin aslında “mülteci” olduğunu, gösterilen tepkinin esas sebebinin “sakal ya da takke” değil; mültecilere yönelik genel tepkiden kaynaklandığını anlamak zor olmasa gerek.
Dünyanın en çok mülteci barındıran ülkesi olan Türkiye’de bu tarz gerilimlerin yaşanması son derece doğal.
Erdoğan isterse kendi getirdiği mültecileri ülkelerine gönderip toplu taşıma araçlarına huzur getirebilir. Hatta böyle bir adım muhaliflerin bile desteğini alabilir.
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı satın alan yabancılara yönelik farklı türde bir tepkinin büyümesi de gayet normal.
Bu tepkinin kılık ve kıyafetle ilgisi yok.
Pandemi döneminde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için sokağa çıkma yasağı uygulanırken, yabancılar sokaklarda gezebiliyordu.
Para vererek vatandaşlık satın alan “imtiyazlı” yabancılara bir tepki olduğu doğru.
Ancak böylesi bir tepkinin olmaması “gurursuz bir millet” olduğumuz anlamına gelirdi.
Neyse ki hala Erdoğan’ın istediği kıvama gelemedik ve tepki gösteriyoruz!
Geçtiğimiz günlerde Pendik’teki bir AVM’de yaşanan sıra kavgasında Arap kadın, kendisine tepki gösteren vatandaşlara “Sesinizi kesin! Probleminiz varsa gidin Erdoğan’a konuşun bize değil. Turizmi kapatın!” cevabını vermişti.
Anlaşılan Türklerin “sesinin kesilmesini isteyen” sadece o kadın değilmiş…
“Her şeyi öğrenen ama bir tek uşaklık yapmayı öğrenemeyen” Türk Milleti’ne, sessiz kalmak ve uşaklık etmek uygun görülmüş…