Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’nin, “İstanbul’da kentsel dönüşüm için özel bir yasa çıkarılacağını, bunu görüşmek için Meclis’in açılmasını beklemeden olağanüstü toplantı çağrısında bulunacaklarını” açıklaması önemli bir gelişme.
Genel seçimlerden önce de eski bakan Murat Kurum, İstanbul’da rezerv alanların belirlendiğini ve bu bölgelerde 1,5 milyon yeni konut inşa edileceğini söylemişti.
Dile getirilen bu rakam o kadar büyük ki, neredeyse İstanbul’da oturan her iki haneden biri bu “göç hareketinden” etkilenecek.
AKP’nin amacı bir taraftan İstanbul’a uzak bölgelerde büyük yerleşim alanları kurarken, diğer taraftan şehri tamamen yıkıp, yeniden düzenlemek.
Milyonlarca insanın yer değiştirmek zorunda kalacağı devasa bir plan var masada. Eskimiş ilçe merkezlerinin büyük oranda yıkılacağı, sadece konutların değil işyerlerinin de yerlerinden edileceği, ada bazlı büyük projelerden oluşacak çok geniş kapsamlı bir girişimle karşı karşıyayız.
Böylesi bir adımın “gönül rızasıyla” gerçekleşmeyeceği ortada. Tayyip Erdoğan, “Artık kimsenin kaprisiyle uğraşmayacağız” diyerek buna direnecek olanları şimdiden tehdit ediyor. Özhaseki’nin “kat maliklerinin üçte iki çoğunluğu ile alınan kentsel dönüşüm kararını yüzde 50’ye düşürecek yasal düzenleme yapacaklarını” söylemesi de bu düşünceyi teyit ediyor.
Tüm bu konuşulanları, AKP’nin yerel seçimlerdeki “seçim stratejisi” olarak görebiliriz. Ancak “İstanbul’un kentsel dönüşümü” sadece bir seçim yatırımı olmakla sınırlı değil. Neredeyse tüm İstanbul geniş bir şantiye alanına dönüşecek ve çok geniş ölçekli imar planları hazırlanacak.
Bunun maliyetini belediyelerin üstlenmesi imkansız. Ancak merkezi hükümetin de böyle bir yükün altından kalkması olasılığı yok. Finansmanı sağlayacak temel unsur ise Arap sermayesi olacak.
Son körfez gezisinde deprem bölgesinde yapılacak gayrimenkullerin karşılığı olarak yapılan “sukuk anlaşmaları” ve sağlandığı söylenen 8,5 milyar dolarlık finansman iktidar açısından örnek bir model olabilir.
İstanbul “dönüştürülür”; bunu karşılayabilecek mal sahipleri parasını öder, ödeyemeyenlerse “sürgün edilerek” İstanbul dışındaki yeni yerleşim alanlarına gönderilirler.
Böylece şehir merkezlerindeki on binlerce gayrimenkul – vatandaşlık hediyesiyle birlikte – Arap sermayesine satılır.
Adnan Menderes’in 1956’da başlattığı “İstanbul’un yıkım projesi”, bugünkü projeye ilişkin önemli ipuçları veriyor.
1956’dan 1960’a kadar İstanbul projesi kapsamında konutlar ve araziler istimlak edildi. Buralar değerlerinin çok altında kamulaştırıldı ve “eski İstanbul”da yaşayan on binlerce insan yerlerinden edildi.
Dönemin Hükümet Sözcüsü Samet Ağaoğlu, “İstanbul’un kaderine terk edildiğini” dile getirerek yeni bir İstanbul inşa edeceklerini söylüyordu. Menderes ise İstanbul’daki imar çalışmalarını bizzat takip ediyordu. İstanbul büyük bir şantiye alanına dönüşmüş, tarihi yarımadada her yer kazılmış ve adeta adım atacak yer kalmamıştı.
Yıkılan sadece konutlar ve iş yerleri değildi; Osmanlı’dan miras onlarca tarihi cami de yeni imar planının gazabına uğradı.
O dönem sadece 2 milyon insanın yaşadığı İstanbul’da on binlerce konut yıkılmış ve buralarda yaşayan insanlar farklı yerlere gitmek zorunda kalmışlardı.
Bugün İstanbul’da 20 milyondan fazla insan yaşıyor. Erdoğan’ın elindeki ekonomik imkanlar, Menderes’le kıyaslanamayacak kadar fazla.
Üstelik AKP vatandaşlık ve gayrimenkul satışını ekonomi için son derece hayati bir kaleme dönüştürmeyi başardı(!)
Milyon dolarlık konut satışlarının yapıldığı bir şehirde, yeni alıcılar bulmak AKP için hiç de zor olmasa gerek. Böylelikle hem İstanbul yenilenecek hem de on milyarca dolar sermaye girişi olacak.
Bedeli nedir? İktidar, “eski Türkiye”de emeklilik ikramiyesiyle alınan 120 metrekarelik evlere el koyup, onlara İstanbul dışında 60 metrekarelik “yeni evler” vermenin peşinde. “Kentsel dönüşüm” hikayesinin özü budur!