“2023 Depremi” başladığından beri AKP rejiminin devleti nasıl zayıflattığından, bu zayıflığın arama kurtarma çalışmalarındaki eksiklik ve koordinasyon yokluğuyla ortaya çıktığını anlatıyoruz. Yani yıkım sonrasını konuşuyoruz. Peki ya öncesi? Bu kadar bina neden yıkıldı? Sadece eskiler değil, yepyeni binaların da yıkıldığını görüyoruz. 2-3 yaşındaki rezidanslar, “lüks” siteler de yıkılanlar arasında. Her biri 3-4 milyon TL’ye satılan evler bunlar.
Bir örnek vermek istiyorum. 2019 yılında bitmiş ve açılışı bizzat AKP’li bir belediye başkanı tarafından yapılmış bir site var. Etrafımızda sıkça gördüğümüz, rezidans yerine “residence” ya da “site”yerine “city” yazılı görkemli projelerden biri. Etrafındaki daha eski binalar dimdik ayakta. Ama bu lüks site yerle bir olmuş… Yani sitenin ismini İngilizce yazmakla “çağ yakalanmıyor”…
Nasıl oluyor bu? Aslında yanıt basit: Bir binanın yeni olması sağlam olduğu anlamına gelmiyor.
AKP’li müteahhitler bir “şeytan üçgeni” yaratmış:
– Deprem yönetmeliğine uygun olmayan projeler hazırla, rüşvetle geçmesini sağla.
– Malzemenin en ucuzunu kullan. Örneğin projede 12’lik demir olsun, ama sen 8’lik demir kullan…
– Denetimleri yine rüşvetle ya da “ahbap çavuş” ilişkileriyle hallet. Kullandığın standart dışı malzemelere ses çıkarılmasın.
Sonra siteye İngilizce bir isim bul, açılışına AKP’li bir belediye başkanını da getirdin mi, %500 kârla satabileceğin evler hazır.
AKP iktidarının üzerinde en çok durduğu konulardan biri kentsel dönüşümdü. “Depremle geldiler, depremle gidecekler” tartışmasının bir de bu yanı var. AKP elbette sadece “depremle gelmedi” ama 17 Ağustos depremi AKP’nin iktidara gelebilmesini sağlayan önemli unsurlardandı. Ancak AKP, “depremle zenginleşti.””Kentsel dönüşüm” adeta zorunlu hale getirildi ve 20 yıllık AKP iktidarında tüm Türkiye inşaat alanına dönüştü. AKP üç ayrı koldan zenginleşti.
- AKP’li müteahhitler %500’lere varan kâr marjlarıyla evler yaptı. Zenginleşti.
- Her inşaat, her yeni eve taşınan aile ekonomi için bir “büyüme” anlamına geliyordu. Sürekli çok yüksek çıkan “büyüme” oranlarının sırlarından biri buydu.
- İnşaatlar sadece AKP’li müteahhitleri değil, mimarından inşaat mühendisine, ustasından vasıfsız işçisine, başka bir kesimi daha elbette besledi. AKP’li müteahhidin yine AKP’li işçi çalıştıracağını vurgulamaya gerek yok.
Bu zenginleşme, örgütsel olarak AKP’nin büyümesine de katkıda bulundu. AKP’li olmak, müteahhitsen inşaat işi bulmanın, işçiysen de iş bulmanın en kestirme yolu haline geldi. Tabii, “şeytan üçgeni”ndeki rüşvet çarkının zenginleştirdiği AKP’li belediye personeli de cabası…
Ancak “2023 Depremi” gösterdi ki, AKP hakkındaki “çalıyorlar ama çalışıyorlar” propagandası da bir efsaneymiş. Çalmışlar ama çalışmamışlar. “Kentse dönüşüm”de binalar yenilenmiş ama eskisinden bile dayanıksız hale gelmiş. 50 yıllık binalar dimdik ayaktayken çöken 2 yıllık “residence”lar AKP’nin “kentsel dönüşüm” efsanesinin de iflasıdır.
AKP’lilerin çok övündükleri bir Deprem Yönetmeliği var. 2007 yılında hazırlanmış. 2018’de son halini almış. Bu yönetmelikte, inşatlarda kullanılacak malzemelerden tutun da statik hesapların esaslarına ve zemin etüdüne kadar pek çok unsurda ayrıntılı standartlar belirlenmiş.
Aslında bu yönetmelik AKP’nin bir ürünü değil. İlk olarak, 1939 Erzincan Depremi sonrası bir deprem yönetmeliği hazırlanması gündeme gelmiş ve ilk yönetmelik 1947’de çıkmış. Değişen koşullar ve gelişen teknoloji nedeniyle yaklaşık 10 yılda bir güncellenmiş: 1953, 1961, 1968 ve 1975’te bu güncellemeler yapılmış. Maalesef 1975 sonrası, 1998 yılına kadar gerekli güncellemeler yapılmamış. Yani kaybolan bir 25 yıl söz konusu. Nitekim 17 Ağustos 1999 Depremi’nin o kadar yıkıcı olmasının nedenlerinden biri de buydu. Deprem Yönetmeliği 1998’de henüz yeni güncellenmişti.
Ancak mesele Yönetmelik yayınlamakla olmuyor tabii ki. Yönetmeliğe uygunluğu da denetlemek lazım. 2-3 yıllık binaların da yıkılması bunun göstergesi.
Yönetmeliğe göre her inşaatın beş farklı projesi hazırlanıyor: Mimari, statik, elektrik, mekanik ve jeoteknik… Bu projelerin belediye tarafından onaylanması gerekiyor. Ancak iş bu onayla bitmiyor, yapı denetim firmaları tarafından kontrol ediliyor, süreç içinde numuneler alınarak testler yapılıyor. Kâğıt üzerinde mükemmel bir sistem değil mi…
Ancak AKP’nin kurduğu o “şeytan üçgeni”, sistemin mükemmelliğini delik deşik ediyor. Bir AKP’li müteahhidin AKP’li mühendislere yaptırdığı projeler, AKP’li belediyelerce onaylanıyor, inşaatlar yine AKP’li yapı denetim firmalarınca ”denetleniyor”… Sonra da karşınıza 50 yıllık binalar dimdik ayaktayken yerle bir olmuş 2-3 yaşındaki genç binalar çıkıyor.
Elbette tek sorumlu inşaatları yapanlar değil. İnşası bitmiş binalarda yapılan tadilatlar da zayıflamaya neden olabiliyor. Zemin kattaki birkaç dükkanın birleştirilip bir zincir market şubesine dönüştürüldüğünü düşünün. Bu tadilatta kolonlar falan kesilirse binanın statiği bozulur. Bir bina temeli ve zemin katı kadar sağlamdır. En mükemmel malzemeyi kullanın, en harika projeleri yapın, zemin kattaki bir dükkan tüm binanın yıkılmasına neden olabilir…
Tabii, bu da bize AKP’nin kurduğu bir başka “şeytan üçgeni”ni gösteriyor. Malum, zincir marketlerin hemen hemen tümü AKP’li iş adamlarına ait. Öyle bir sistem kurulmuş ki, o zincir marketin “tadilat projesi”ni sıkıysa onaylamayın…
Yani ciğer kediye teslim edilmiş, “Yeni binalar da neden yıkılıyor?” diye soruluyor!
Görünen o ki, AKP’nin ekonomik sistemi tüm sektörlerde “şeytan üçgen”leri yaratmış. Türkiye 20 yıldır içten içe kemirilmiş, kemirilmiş, kemirilmiş… Söz konusu olan inşaat sektörü olunca da, büyük bir depremle bu sistemin tüm falsoları ortaya çıktı.
Yaşadığınız bina (Allah korusun) depremde yıkılırsa, arama kurtarma gelip sizi çıkarsın istiyorsanız AKP’den kurtulmanız lazım. Çünkü AKP bunu beceremiyor. Son depremde herkes bunu gördü. Ama oturduğunuz bina depremde sağlam da kalsın diyorsanız, yine AKP’den kurtulmalısınız. Yoksa “Residence”lara vereceğiniz milyonlar sizi kurtarmıyor. Son depremin Türk milletine verdiği acı derslerden birisi de budur.