AKP iktidarı kapsamlı bir linç organizasyonu ile gazeteci Sedef Kabaş’tan hıncını almakla meşgul. Her cumhurbaşkanına hakaret soruşturması gibi bunun da bir yandan halkı sindirme, bir yandan muhalefeti itibarsızlaştırma işlevi var.
Sedef Kabaş AKP engizisyonu tarafından tutuklanırken AKP Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in “nefret söylemi” üzerine artığı tweetler ise, hani ülkede ne olup bittiğini bilmesek, çok dokunaklı. Grup Başkanvekili Mahir Ünal ise, Sedef Kabaş yayındayken linç korosuna benzin attıktan sonra ertesi gün utanmadan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni hatırlattı.
Tabi, hakaret soruşturması için gecenin ikisinde evi basılan, maaşlı AK troller, kadrolu imamlar, yaşından başından utanmayan azgınlar tarafından namusuna dil uzatılan, hakaret, tehdit ve iftira yağmuruna tutulan gazeteci Sedef Kabaş’ın “insan hakkı” yok. Yalnızca tüm iktidar ve tek iktidar halindeki tek bir kişinin, Erdoğan’ın insan hakkı var. Ağır teçhizatlı bir koruma ordusu tarafından özenle korunan bu nazik ve kırılgan hak uğruna yüzbinler yıllardır soruşturmadan geçiriliyor, mahkemelere çekiliyor, zindanla tehdit ediliyor…
Ahmet Hakan da durmadı. Derhal Sedef Kabaş’ı “dört başı mamur seviyesiz” ilan etti ve iktidarın kampanyasında kendisine düşen kanaat rolünün gereğini yerine getirdi. Kanaatçi Ahmet’e göre uygar bir insan siyaset konuşurken “öküz”, “hayvan”, “ahır” demezmiş. Yıllardır üstünde sırıtan “uygarlık” gömleği ile Sedef Kabaş’a uygarlık dersi vermeye kalkan Ahmet Hakan, bir yandan kamuoyunu “sarı öküz”ü teslim etmeye ikna etmeye çalışıyor.
Doğrusu Sedef Kabaş, tavrı, üslubu ve seviyesi ile kamuoyunda hep takdir edilen isim oldu. Şimdi AKP’nin topyekûn mal bulmuş Mağribî gibi konuya çullanması bunun bir kanıtı. Uzun süredir bir açığını bulup Sedef Kabaş adını lekeleye çalışıyorlardı. Buldular mı derseniz, Ahmet Hakan’ın çok ilkesel gibi görünen şerhine, yani bu tür soruşturmalarda gözaltı ve tutuklamaya karşı oluşuna bakın derim.
Ahmet Hakan, Kabaş’ı küçültme operasyonunun ters tepmesinden, Kabaş’ın ve muhalefetin büyümesinden korkuyor. Zira Sedef Kabaş’ın sözlerinde hakaret falan yok. Alegori olmasaydı ne La Fontaine masalları olurdu, ne Orwell’in Hayvan Çiftliği, ne de Şeyh Gâlib’inzaif-û nizâr eşeği…
Fakat söz konusu nefret söylemi ve hakaret olunca, söz konusu insan hakkı, uygarlık, seviye olunca AKP’nin konuşma hakkı yok, verilecek hesabı var. Türkiye’de bir nefret söylemi problemi varsa –elbette var– bu meselenin bir numaralı faili zaten Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP iktidarıdır.
Kimi kandırıyorsunuz? Öfkeyi “hitabet sanatı” diye tanımlamış liderinizin şehitler başta olmak üzere hakaret etmediği bir Allah’ın kulu kaldı mı şu ülkede? Fakat mesele nefret söyleminden ibaret olsa üstesinden kolay gelinir. Nefretin kaynağı susarsa nefret de susar. O kaynak da zaten sonsuz değil. İklim değişir, söylem değişir.
Bu ülkede asıl kolay kolay çözülemeyecek olan vahşet problemidir. 20 yıllık AKP iktidarı birkaç nesle mâl olacak bir vahşet mirasını ardında bırakarak çöküyor. Müzmin insan hakkı mağduru (!) AKP’nin tarihi bir anlamda vahşete çağrının tarihi. Sedef Kabaş’ın, kadın gazetecilerin en iğrenç hakaret ve tehditlere maruz bırakılması yeni bir şey değil. Erdoğan’ın Sezen Aksu’yu dilini koparmakla tehdit etmesi de yeni değil.
Kadınların sokaklarda vahşice katledilmesini, çocukların cemaat yurtlarında türlü kepazeliklere, türlü vahşiliklere maruz kalmasını, ülkenin Pakistanlaşmasını, Talibanlaşmasını kimin teşvik ettiği ortada değil mi? Polisin ve bekçinin vatandaşa nasıl kinle muamele ettiğini, en ufak bir hak talebi, en ufak bir itiraz karşısında nasıl kafa göz patlatıldığını görmüyor muyuz?
Devletin resmî haber ajansı üzerinden işkence görüntüleri paylaşıldı. Vahşet progpagandası, canlı yayında sorguda işkence tarifleri vermekle, ormana gömülü silahları çıkarma tehditleriyle devam etti. Kol bacak kırma bile, İçişleri Bakanı’nın polislere sıradan bir tavsiyesiydi.
AKP’nin paralı trolleri Somali’deki iç savaşın tarafları gibi insanları toplu tecavüzle ve katliamla tehdit ediyor. Adliyelere ve cezaevlerine bakın. Sedef Kabaşların tutuklandığı koridorlarda en vahşi suçlular sistematik olarak serbest bırakılıyor. Bu, yok edemedikleri, demografik olarak ortadan silemedikleri Türk toplumunun altına döşenen bir başka dinamit.
İktidar kendi bağımlı kitlesini vahşete alıştırıp vahşiliği, “oh olsun”culuğu, intikamcılığı suya karıştırıyor. Süreç içerisinde muhalif gibi görünen bazı grupların AKP’lileştiğini, tam da AKP’nin talep ettiği tehlikeli bir kıvama geldiği bile söylenebilir. Önümüzdeki yıllar boyunca bu vahşet irinini temizlemeye gayret edeceğiz.