Önceki gün deprem bölgesindeki “Türksüzleştirme” tehlikesine değinmiştim. Aslında o yazıyı yazmamın ilk vesilesi, gönüllüleri bölgeye götüren THY uçaklarının dönüş yolunda ihtiyaç sahiplerini ücretsiz taşıdığı haberiydi.
Bu “iyilik” hamlesini sorgulamak elbette olayın şokunu yaşayan kimsenin aklına gelmez. Üstelik kapsamı da sınırlı. Ama depremzedeleri hızlıca kurulacak çadır/prefabrik kentlere yerleştirmek yerine memleketlerini terk etmeye teşvik etmiş olması bakımından bunun sembolik önemi var.
Dün alınan bir kararla meselenin sembolik kalmayıp bir program halini aldığı kesinleşmiş oldu.
Yaz tatiline kadar tüm üniversitelere uzaktan eğitim talimatı verildi ve ülkenin dört bir yanındaki KYK yurtlarına depremzedelerin yerleştirileceği açıklandı. KYK yurtlarından sorumlu Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, attığı tweetle 850 bine çıkarmakla övündükleri yurt kapasitesinin depremden etkilenen vatandaşlara açıldığını ilan etti.
Kamuoyunda sıkça görüldüğü gibi konuya eğitimin aksaması, öğrenci ve üniversite düşmanlığı açısından bakmak tabi ki mümkün. Doğru da. Saray rejimi “asrın felaketi” söylemiyle sorumluluktan kaçmakla kalmıyor, deprem bölgesinde ilan ettiği OHAL’in şartları tüm yurda yayılsın diye üniversiteleri de felç ediyor.
Sonuçta pandemi döneminde alınmış olması gereken hiçbir ders alınmadığı için yine tüm ülke çapında öğrenciler hiçbir hazırlığa fırsat verilmeden apar topar yerinden yurdundan edilmiş oldu.
Ama belli ki Tayyip Erdoğan, 1 yılda yeniden inşa vaadi için KYK yurtlarını önemli bir hazır kaynak olarak görüyor. Çünkü bu konu, aynı zamanda demografinin konusu. Sosyal medyaya bakarsanız göz önündeki iş bilmezlik, AKP’nin stratejik tercihinin üstünü örtüyor.
Depremde hayalete dönen şehirlerin yerinde şu an git gide azalan bir nüfus ve şimdilik başka illerden gelen yardım gönüllüleri var. Bu iller tamamen boşaltılmakla kalmayacak. Mümkün olduğu kadar çok depremzede, KYK yurtları başta olmak üzere bütün devlet imkânları zorlanarak etrafa dağıtılacak.
Küçücük İdlib’de uluslararası hukuku çiğneyerek AFAD’a 100 bin briket ev yaptıran AKP’nin, deprem bölgesindeki 15 milyon vatandaşı kendi ilinde tutmak gibi bir niyeti yok. Normalde devletin öncelikli tavrı, vatandaşı mümkün mertebe kendi ilinde tutup gerekirse ilçeden ilçeye taşımak olmalı. Ama tam tersi yaşanıyor.
850 bin, Erdoğan’ın bölgeyi Türksüzleştirmesi için güçlü bir başlangıç. Bunu diğer devlet kurumlarının devreye alınması, boşta duran TOKİ konutları, hatta başka illerin emlak piyasasından satın alma ve kiralamalar da takip edebilir.
Sonradan Erdoğan’ın 1 yıl sözünü tutması bile bir anlam ifade etmiyor. 1 yıl boyunca yerinden yurdundan uzak kalmış milyonların ne kadarı o bölgeden uzak kalsa kârdır.
Böylece Atatürk’ün emaneti Hatay’ın, ulusal kurtuluşun sembolleri Gaziantep’in, Kahramanmaraş’ın ve Şanlıurfa’nın, asıl ahalisiyle yeniden dolmaması ve burada hayatın donuk kalması garanti edilmiş olacak.
Donukluğu sona erdirecek olan, AKP’nin demografik silahı Suriyeliler. Onlar bu illerde hayatı domine edip Suriyelileştirirken, öz yurdunda muhacir olan milyonlarca Türk’ü büyük bir sıkışmışlık ve kendini kaybetmişlik bekliyor.