Geçtiğimiz hafta Moskova’da yapılan görüşmeyle, Suriye’de iç savaşın başladığı 2011 yılından bu yana Ankara ve Şam yönetimi ilk kez bakanlar seviyesinde bir görüşme gerçekleştirdi. Üçlü zirveye Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Suriye Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ve Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu katıldı.
Bu görüşmenin anlamı AKP’nin temel Suriye politikası olan “Esad gitmeden Suriye ile masaya oturulmayacağı” söyleminin birçok benzer söylem gibi çöpe atılması ve sanki hiçbir şey yaşanmamışçasına yola devam edilmesi.
Ülkenin yola devam etmesi, hayatın bir şekilde sürmesi kimilerine “şükretmek” için yeterli koşulları sağlayabilir; ancak devletlerde “hesap vermek” kavramı vardır. Son 10 yılda AKP eliyle milyonlarca Suriyeli ülkeye sokulmuşken, bu insanların önemli bir kısmı geri dönmeyi reddederken, hiçbir şey olmamış gibi davranmak, tipik bir AKP pişkinliği.
Diplomatik ilişkide olduğumuz ülkeler bu pişkinliği bildiği için olsa gerek bu tür “dönüşler” halkı şaşırtmadığı gibi dış dünyayı da hiç şaşırtmıyor. Bunu “aktif dış politika” gibi bir ambalajla sunmaya çalışsalar da gerçekte olan şey, Türkiye’nin ciddiyetini tamamen yitirilmesi ve devlet geleneğinin de yok edilmesi. Bunlar satın alınmayacak kavramlar ve AKP tüm bu tarihsel birikimi kendi günlük siyasi çıkarları uğruna harcadı.
Sıradan bir ülkede böylesi bir görüşmenin ardından sorulacak ilk sorunun “Madem şimdi görüşebiliyorduk, geçmişte neden görüşmedik?” olması gerekirken Türkiye’de bunu sorabilecek bir medya zaten yok. İktidarın gazetecileri, Erdoğan dün Esad’a saldırırken alkışlıyordu, bugün de böylesi bir görüşmeyi alkışlıyor.
Acil diplomasi ihtiyacının amacı ise çok net: Bir süredir zemini hazırlanan yeni Suriye politikasını hızlandırmak. Mümkün olduğunca az bir hasarla Esad’la görüşmek ve bu görüşmeyi “Erdoğan’ın Esad’ı yola getirmesi” olarak pazarlayabilmek.
Böyle bir görüşmenin gerçekleşmesi bile AKP’nin dış politikasının çöküşünün ispatı olacakken buradan bir başarı öyküsü üretecek propaganda aygıtları şimdiden çalışmaya başladı bile. Gerçeğin ne olduğunun bir önemi yok, varlığını yarattığı algıya borçlu olan bir iktidardan söz ediyoruz.
Peki seçimlerden önce Esad ile görüşmenin Erdoğan’a ne faydası olabilir? “Ensar masallarının” artık kimseyi ikna etmediği, Suriye’de iç savaşın bir süredir bittiğinin açıkça görüldüğü ve Esad’ın da af çıkarttığı bir dönemde, 8 milyona yaklaşan bir Suriyeli nüfusu barındırmanın anlamsızlığı herkes için ortada.
İktidarın politik gerekçelerle mülteci politikasındaki ısrarı, seçim sürecindeki bir çuval inciri berbat edebilir ve bambaşka bir atmosfer yaratabilir. Suriyelilere yönelik büyük tepki AKP açısından alınamayacak kadar büyük bir risk.
Bu yüzden de Esad’la yeniden el sıkışmak ve Suriyelilerin ülkelerine geri gönderileceğine dair yapılacak bir seçim propagandası AKP’nin yumuşak karnını örtecek.
Tam da seçimlerden önce milyonlarca Suriyelinin çok küçük bir kısmının Suriye’ye gönderildiğini ve briket evlere yerleştirildiklerini de görebiliriz.
Suriye politikasının Ahmet Davutoğlu üzerinden 6’lı masaya yıkılması ve Erdoğan’ı Suriye politikasının asıl mağduru ilan etmek de Fahrettin Altun’un yeni görevlerinden bir tanesi olabilir.