Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, Ankara’da gerçekleştirilen silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Bu alçakça cinayet sonrası geride gözü yaşlı eşi ile iki küçük kız çocuğu kaldı.
Siyasal İslamcıların iktidarında, cuma gününe denk getirilmiş bir siyasi cinayet sonucu ortada sembolik bir cenaze var. Dolayısıyla çok sayıda soru ve siyasi senaryo zaten herkesin aklını meşgul etmeye başladı.
Seçim ayarlı bir cinayet midir?
Basına yansıdığı gibi işin ucu MHP’nin içine doğru dallanıp budaklanıyorsa ne olacak?
Burada iktidar bileşenleri ile ilgili ileriye dönük şantajla karışık bir tasarruf mu planlandı?
Yoksa bir provokasyonlar mevsiminin startı mı verildi? Birileri, buradan hareketle muhalefeti –belki İyi Parti ayağından– bir şiddet batağına çekmeyi mi deneyecek?
Bilemiyoruz. Daha toz bulutu inmemişken konuşulan her şey muallakta kalıyor.
Fakat şu an öncelikle üzerinde durulması gereken konu, herkesin gümbür gümbür duyduğu devasa bir sessizlik.
Sanıyorum şu saate kadar bir AKP, bir de MHP halen sessiz.
Sinan Ateş, İrticacı Bahadıroğlu’na Atatürk yüzünden giydirmiş, bunun üzerine Bahçeli tarafından görevden alınmıştı. Sonuçta suikaste uğrayan solcu da olsa, ülkücü de olsa bir Türk.
Üstelik burada bahsi geçen, siyasal İslamcı ağzıyla bir “köpek tapar”. Dolayısıyla AKP’lilerin sessizce sevinmesi kadar normal bir şey olamaz. Onlar açısından gayet anlaşılır.
Gelgelelim bu siyasî suikastta “cenazenin siyasî sahibi” sessiz. Asıl mesele bu.
Düşünün ki HDP’den kopma Ayhan Bilgen bile taziye mesajı yayınlamış ama Bahçeli ortada yok. Bahçeli olmayınca, Ateş’in halefleri de yok.
Sanki MHP diye bir parti yok! Yok derken, cenazede bile yok. Yahut da Sinan Ateş diye biri yok ve bu isimde bir Ülkü Ocağı Genel Başkanı hiç olmadı.
Sanırsın 1941’de Japonlar, Stalin’in casusu Sorge’yi yakalamış ama Sovyetler 1964’e kadar sessiz kalmış.
Ama MHP’nin bu sessizliği insanı şaşırtan, zihinleri allak bullak eden bir konu değil. Bahçeli, MHP’nin iplerini elinde tuttuğu günden beri zaten tam olarak bunu yapmıyor mu?
Benim gibi yaşı yetenler hatırlayacaktır. Apo yakalandığı zaman PKK’lılar tüm Avrupa’yı ateşe vermişti ama Türkiye’de idamı engellendiğinde “Bilge Lider”, Ülkücüleri sokağa salmamıştı. Neden salsındı ki? Apo’yu ipten alan ta kendisiydi.
AKP’nin günden güne etnik bölücülüğü beslediği, PKK’ya hayat öpücüğü verdiği, Fetullahçılarla birlikte Türk ordusuna tuzaklar kurduğu yıllara damgasını vuran ise, Bahçeli’nin yine Ülkücüyü ocakta tutması ve meşhur “itidal” çağrılarıydı.
Komik ama gerçek. Son 20 yılda “Ülkücüler sonunda sahaya mı iniyor,” denilen hangi anlar var diye sorsalar ne anlatabilirsiniz ki?
Çinli diye Koreli dövüldüğünü, Türkeş’in silah arkadaşı emekli subaylara tekbirler eşliğinde saldırıldığını, milliyetçi gazetecilerin öldüresiye darp edildiğini, hatta Alparslan Türkeş’in ailesi tarafından düzenlenen Kur’an tilavetine baskın yapıldığını bile hatırlıyorum.
Açıkçası başka da bir şey hatırlamıyorum.
Şimdi merak edilen şu: Yarınki grup toplantısında Bahçeli ne diyecek?
Cenazesine bile tenezzül edip gitmediği Ülkü Ocağı reisine rahmet mi dileyecek? Bu durumda belki diğerleri de rahmet dileme cesareti gösterebilir. Ama bunun hiçbir anlamı olmaz.
Karşımızda artık Ülkücü reisinin katlini sessizlikle geçiştiren, cenazesine bile katılmayan, adeta ölü taklidi yapan bir ruhsuzluk var. 1969’dan beri Türk siyasî tarihine şu veya bu şekilde damgasını vurmuş MHP’nin günün sonunda varacağı nokta, böyle ibretlik bir yer.