Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 9 Mayıs pazartesi günü, partisinin İstanbul’da düzenlediği bir etkinlikte buluştuğu gençlere hitap ederken kendisi hakkında bugüne kadarki yapılmış eleştiri ve uyarıların tümünü haklı çıkaran bir çıkış yaptı.
Evet, bugün muhalefette olabilirdi, AKP’ye karşı çıkıyor da olabilirdi ama şurası artık kendi ifadeleriyle açığa kavuşmuş oldu: Ali Babacan ve partisi; AKP’nin 20 yıl boyunca Şeriat yönünde attığı tüm adımları koruyacak, İslamcılıktan taviz vermeyecek, katı anti-Kemalist, anti-laik ve Cumhuriyet karşıtı çizgisinden milim sapmayacaktır…
Konuşmasında, AKP’ye seçmen desteğinin özellikle 2018’den itibaren hem nicelik, hem de nitelik olarak düştüğü tespitinde bulunan Babacan, yine de bir kesimin iktidara desteğini hâlâ sürdürmesini ise kendine göre şöyle açıklıyordu:
“İnsanlar bu partinin sorunları çözeceği ve ülkeyi ilerleteceği için mi destek veriyor? Yoksa daha kötüsünden korktukları için mi destek veriyor? AK Parti’ye destek verenlerin önemli bir kısmı daha kötüsünden korktukları için destek veriyor. ‘Ben AK Parti’ye, Tayyip Erdoğan’a oy vereyim. O ülkenin sorunlarını çözecek’ diye bir şey yok.”
Hemen akıllara gelen soru, Babacan’ın kastettiği “daha kötüsü”nün ne olduğu. Ekonomide daha kötü mü, yoksa demokraside mi? Adalette mi, eğitimde mi, sağlıkta mı, dış politika ve ulusal güvenlikte mi? Yoksa göçmenler meselesinde mi?
Gerçekten de objektif bir yaklaşımla düşünüldüğünde akla gelen bu ilk maddelerde de, unutulan başlıklarda da AKP’den “daha kötüsü”nün bulunma ihtimali gerçekten çok düşük.
Ama Babacan’ın kastettiği “kötü”ye gitme ihtimali, aslında kendisinin “bazı konularda” AKP’yi halen iyi bulduğunun, oradan en azından bu noktalarda kopmadığının, kopmayacağının ve kopmaya da hiç niyeti olmadığının işaretinden başka bir şey değil.
Aslında Babacan’ın, tüm “modern” görüntüsüne rağmen, Şeriatçılıkta AKP’den hiç de geri kalmıyor olduğu kimse için sır değil. Konuşması akarken bu gerçek de dinleyenlerin, basının, seçmenlerin ve tabii bizlerin; Atatürkçülerin, Cumhuriyetçilerin, laiklerin de karşısına net bir şekilde çıktı:
“Hem sorunları çözme hem de temel haklar konusundaki kazanımları koruma güvenini vermemiz gerekiyor. İnsanların bu dönemde kazanılmış hakları kaybetmeyeceğini bilmesi lazım. Bundan emin olması lazım.”
Ali Babacan’ın “kazanılmış haklar” derken ifade ettiklerinin, bizler açısından “kaybedilmişler” olduğu net. Ali Babacan, 20 yıl zarfında AKP’nin kendi “kazanım” hanesine yazdığı, gerçekte Cumhuriyet ve laiklikten koparılmış her şeye, aşındırılmış her ilkeye, altı oyulmuş her kuruma, içi boşaltılmış her uygulamaya açık ve kararlı bir şekilde sahip çıkıyor. Bu konularda seleflerinin yaptığı gibi bir “gömlek değiştirme” iddiası bile yok!
Ve tüm bunlara rağmen bizim, kendisine ve onunla birlikte Ahmet Davutoğlu’nun Gelecek Partisi ile Saadet Partisi’ne de AKP sonrasının kurucu unsurları olarak sahip çıkmamız bekleniyor, hatta dayatılıyor. Ve daha önce de altını özellikle çizdiğimiz gibi, ideolojik olarak AKP’den çok da farklı olmayan bu isimlerin içinde Babacan’ın ve Davutoğlu’nun geçmiş dönemin sorumluluğunun ağırlığını taşımaları ve bu sahada herhangi bir özeleştiriye yanaşmamaları da ayrı bir sorun.
Muhalefetin ağırlık merkezini oluşturan CHP-İyi Parti ekseninde Babacan ve Davutoğlu isimleri etrafındaki tartışmayla cisimleşiyor olsa da aslında daha derin bir ideolojik bulanıklık var. Ama diğer taraftan, görünen o ki Babacan’ın kafası temel çizgisi konusunda çok net:
“Öyle konular var ki ekonomik krizle ölçemezsiniz. Diyelim ki dindar bir vatandaşın imam hatiplerle ya da başörtüsü meselesiyle ilgili hissiyatı… ‘Ekonomik kriz var, ben başka bir partiye oy vereyim’ demez. Bu konularda kendisini emin ve güvencede hissetmek ister.”
Görüldüğü gibi Babacan, ekonomik muhalefetin tek başına ideolojik meselelerin önüne geçemeyeceğini çok iyi biliyor.
Ve yaptığı şey, çok açık bir şekilde kendisine oy verecek ya da vermeyecek Şeriatçılara, kendi Şeriatçılıklarının, anti-laikliklerinin, anti-Kemalistliklerinin garantisini vermekten başka bir şey değil.
Yani Deva Partisi’ni, Gelecek Partisi’ni, Saadet Partisi’ni tercih edecek ya da AKP’de kalmayı seçecek bir Şeriatçı rahat olabilir. Garanti işte burada!
Peki, biz Atatürkçüler, laikler, cumhuriyetçiler aynı rahatlığa sahip olmalı mıyız? Açıkçası ben, CHP’nin ve İyi Parti’nin bize verdiği böyle bir garantiyi hatırlamadığım gibi vereceğinden de çok umutlu değilim.
Bence rahat olmayalım…