Devletimizin gençlik yıllarında vatana ve millete hayırlı olması niyazı ile eğitimde birçok yeni atılımlar sergilenmiştir. Bu sergilenen atılımlardan çok büyük şahsiyetler doğmuş, devletin ve milletin gelişimi, olgunluğu için birçok bilim alanında ülkemize ve dünyaya çok mühim, hatırı sayılır armağanlar bırakmıştır.
Millî bilinç ile laik eğitimin harmanından doğan bu öğrenciler, gençler devletin ve milletin geleceği için çok çaba vermiş ve katkılar sağlamıştır.
Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın özellikle eğitime verdiği ehemmiyet, hiç şüphesiz o zamanın eğitiminden geçmiş kişilerin bıraktıkları miraslar ile açıkça ortadadır.
Sizler de hatırlayacaksınız ki, Gazi Paşa Samsun’a çıktığı vakit Türk halkını arkasına almıştır.
Kalkıp da Damat Ferit gibi İngilize maşa olmamıştır, subay komitesi kurup ihtilale kalkışmamıştır. Yurdun, Batının kanlı pençelerinden kurtulması için, bağımsızlığın izinden gitmiştir, egemenlik için direnişin izinden gitmiştir. Tersanelerinden, üretimhanelere, meclisten gümrüğe kadar bilfiil eli kolu bağlanan Devlet-i Aliyye’nin kurtuluş hareketini planlamış, Türk milletinin geçmişten gelen bağımsızlık kimliğine uygun yeni devlet düzeninin temelini atmıştır. Bizzat halkın örgütlenip silahlı direnişe başlamasını sağlamıştır ki Gazi Paşa örgütleme ve teşkilatlanmada olan yeteneği çok açıktır, halkı birbirine kenetlemek Türk vatanının egemenliği, milletin şeref ve haysiyetini emperyalist batı ve onun efendisine çiğnetmemiştir.
Buna mukabil Anadolu halkı, Türklüğünden, atasından gelen kimlik ve özelliklerini kaybetmemiştir bunu da teşkilatçılıkta ve düşman işgali durumlarında hızlı çekirdek örgütlenmelerle sağlamıştır, yüksek başarılar elde etmiştir.
Düşünün ki o zamanda telefon, internet, sosyal medya gibi mecralar bulunmuyor. Postahaneler, telgrafhaneler düşman kontrolü altında olmakla beraber, yayılmacı ve emperyalist Batının emellerinin baltalanmaması için çok sıkı hafiyelik tedbirleri de alınmıştır.
Bunun nedeni açıktır ve tarihsel sürece baktığımız zaman bunun örneklerini açıkça görürüz.
Batı bizi o zamanlarda tarihsel tetkikler ile tanımaya çalışmış ve önlemler almıştır. Halkı kapitülasyonlarla, ekonomik yaptırımlarla, dinî yıpratmalar ve mezhepsel ayrılıklarla, başkenti işgal etmesiyle halkımızı korkuya umutsuzluğa boğmuş sindirmeye çalışmışsa da halkımız bunun üstesinden gelmeyi Gazi Paşa’nın önderliğinde başarmıştır.
Şimdi şu tarihsel sürece bir göz atalım ve biraz geriye gidelim.
İngiliz ordusunun Afrika sömürüsünde görev yapan Baden Powell izciliğin mucididir.
Baden Powell İngiliz ordusuna genç yaşında katılmış devamında ise Güney Afrika’da bulmuştur kendini. Burada devam eden uzun savaşlar neticesinde Boerlere karşı Makefink adındaki bir kasabayı başarı ile savunuyor. Powell İngiltere’ye döndüğü vakit Scouting for Boys (Erkek Çocuklar İçin İzcilik) adındaki eserinde izcilik ile ilgili düşüncelerini aktarıyor. Powell aynı yıl içinde ailesinin de desteğiyle “Girl Guides” (Kız İzci Örgütü) kurdu.
Powell’ın böyle bir oluşumu meydana getirmesinin nedeni Güney Afrika’da Boerlere karşı kazandığı tecrübelerdir. İngiliz askerleri, Boerlere karşı üstünlük sağlayamıyordu. Gündüzleri çok iyi iş görmelerine rağmen akşam olunca tamamen işe yaramaz hale geliyordu. Bunun nedeni ise askerlerin tabiata olan uzaklığıydı. Bunun üzerine Powell böyle bir girişimde bulunmuş ve birçok başarı elde edip ödül kazanmıştır.
Şimdi bunu neden anlattınız diyeceksiniz.
Bunu anlatmaın nedeni bu durumlardan sonra Devlet-i Aliyye’de oluşturulan ve İttihat ve Terakki zamanında dernek ve cemiyetlerinde hukukî bir anlam kazanmasıyla hızla ve çabuklukla Anadolu’nun dört bir yanına asker komutasıyla eğitimi verilen izci kulüpleridir. Bu kulüplerde genç yaşta öğrenciler doğal alandan ordu mensubu kişi taraflarınca yetiştiriliyor eğitiliyor askerliğe ve direnişe hazır bulunduruluyordu.
***
Gazi Paşa yaşadığı zorluklara yoksunluklara rağmen asla umudunu kaybetmemiş ve silah arkadaşlarıyla, milletiyle beraber yeni bir Türk devleti yaratmayı başarmıştır.
İttihat ve Terakki yönetiminin ardından devletin düştüğü vaziyette Gazi Paşa’nın konumu Sultana göre pek iyi bir haldeydi. Vahdeddin’in güvendiği generallerdendi ki, padişahın yaveri (Yaver-i Şehriyari) ünvanını taşımaktaydı. Unutmayın ki Vahdeddin’in Almanya’da yaveri ve oda arkadaşı olmuştur.
Dünya Savaşı’nda devletin kaderini elinde bulunduran İttihatçıların yanlış politikaları devleti ölüme sürüklemiş, ardından ise İngiliz baskısından dolayı yurt dışına kaçıp devleti soktukları bu halde ortada bırakmışlardı. İttihat ve Terakki, bu yanlış politikaları izlemeseydi ordu savaşa daha iyi bir vaziyette katılırdı.
Devletin bu halinden yeni bir millet, yeni bir devlet yaratmak sanıldığı kadar basit bir durum değildir. Gazi Paşa Anadolu’ya geçince büyük bir teşkilatçılık organize etmiştir ve başarılı olmuştur. Gazi Paşa’nın teşkilatçılık dehası da her yönden fark edilmektedir. Devletin bu çökmüş durumundan kurtarılabilmesi ve hızlı bir şekilde örgütlenebilmesi Gazi Paşa haricinde başkasının başarabileceği bir iş değildi.
Ordusu dağıtılmış, haberleşme ağları ele geçirilmiş, başkenti esir edilmiş, isyanlar ve iç karışıklıklar organize edilmişse de Türk milleti ve büyük atası Gazi Mustafa Kemal Paşa ile üstesinden gelinmiştir.
Türk Milleti vatan toprağının her zerresini kanıyla sulayarak egemenlik ve bağımsızlığını elde etmiştir.
Gazi Paşa bir sözünde şunları söylemektedir:
“Egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından, hiç kimseye ilim gereğidir diye görüşülerek, tartışılarak verilmez. Egemenlik, saltanat güçle, kudretle ve zorla alınır. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganların hadlerini bildirerek, egemenlik ve saltanatı eline bilfiil almış bulunuyor.” (Gazi Paşa bu sözü 1921 yılında dile getirmekte)
Şu konuya da bir açıklık getirelim efendim. Gazi Paşa’nın ölümüne dek hiçbir emperyalist devlet Türk ulusuna dokunamamıştır.
Gazi Paşa 1921’de bu sözleri söylemekte ve bakınız bazı kimseler tarafından Batılı denilmesinin ne kadar köreltilmiş bir beynin düşüncesi olduğunu Gazi Paşa’nın şu sözleri ortaya koymaktadır:
“Batı ile uyuşmak Türkiye’nin kaçınılmaz olarak köleleştirilmesi anlamına gelir.” Devamı ise şu şekildedir: “Ben yaşamak için mutlaka bağımsız bir ulusun evladı olmalıyım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir yaşam sorunudur. Benim ulusumu yok etmek isteyen herhangi bir ulusun bu isteğinden vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım.”Gazi Paşa’nın dış politikalarını incelerseniz Gazi Paşa’nın ölene kadar ulusal bağımsızlığımıza ve millî egemenliğimize zarar getirecek bir diplomatik ilişkiye girmediğini açıkça görürsünüz. Ve unutmayın ki Gazi Paşa solda bir demokrat idi. Şimdi bu sözümden Gazi Paşa’ya komünist vb. dediğimi sanmayın. Gazi Paşa ulusalcı solcu idi. Bu kanıya Gazi Paşa’nın birçok söylemlerinden, nutuklarından varırız. En önemlilerinden birisi de halk zümresi kanunlarıdır.
Gazi Paşa’nın bölgemizde uyguladığı diplomatik ilişkiler bölgenin hâkimi ve yöneticisi söz sahibi olduğunu açıkça belirtiyor. Tarihsel sürece bakarsanız Gazi Paşa’nın ölümünün ardında çevremizde olan biten devlet ve devlet yönetim değişikliklerine ve biraz da olayların altını kazırsanız işin içinden CIA, KGB gibi bazı kurumların çıktığını göreceksiniz.
Pek saygıdeğer büyük Türk aydını Attila Hamdi İlhan’ın bir deyimi vardır bilirsiniz; “Batının deliği gömleği” diye. Şimdi ben size ne zaman bu gömleği boynumaza geçirdiler ve ne zaman düğmelerini boğuncaya dek iliklediler, izahını sunayım sayın halkım. Gazi Paşa’nın ölümünden 140 gün sonra İsmet İnönü Fransa ve İngiltere ile üçlü anlaşmayı imzaladı ve bu deli gömleği kafamıza işte o zaman geçirildi.
Şöyle bir örnek sunayım sizlere efendim; Lord Curzon’un Lozan Antlaşması’nda İsmet Paşa’ya söylediği bir söz var:
“Lozan muahedesinden memnun ayrılmıyoruz, çünkü müzakerelerde istediklerimizi alamıyoruz, istediğimiz hiçbir şeyi kabul etmediniz. Ama unutmayın bugün reddettiklerinizi ileride bir gün cebimizden çıkartıp önünüze koyacağız.”
1945’den bu zamana da ceplerinden çıkarttıkları bu gün hâlâ önümüze koyulmuş bulunmakta. Bunun da yegâne sebebi Türk devletini yönetmeye talip olanların basiretsiz yöneticiler olmasıdır.
O zamandan bu zamana dek bu ilmikleri boynumuza geçirenler ise Batının dayattığı emperyalist anlaşmaları imzalayanlar ve aydın gibi görünen zifiri karanlık kimselerdir!
Ve şunu da ekleyelim ki bir milleti ayakta tutan, millî ruhunu taze tutan, o milllete armağan edilmiş bayramlar kutlamalardır. Bizler savaşların en şereflisini geçirmiş ve namusumuzu haysiyetimizi kanımızla kazanmış bir millet olmakla beraber Gazi Paşa’nın ve şehitlerimizin sayesi ile elde edilen savaşların bayramların en şereflisine sahibiz bundan ötürü en coşkulu bir şekilde bayramlarımızı yaşamaya kutlamaya davet ediyorum.
Emperyalist Batı, birçok anlaşmalarla bugün egemenliğimizi ve bağımsızlığımızı ellerinde tuttukları kuklalar sayesinde alıkoysa da unutmasınlar ki Türk esir olmaz!
Bugünlerde birçok Türk ülkesi Rusya’nın uğrattığı ağır hezimetin ve kimlik soykırımın enkazından kalkmaya çabalıyor. Hele ki Doğu Türkistanlı soydaşlarımız Çin’in zulmünde yaşam sürdürüyor. Oysa bizim milliyetçi mi milliyetçi, Müslüman mı Müslüman siyasetçiler, aaa pardon unutmuşum bizim siyasetçiler değil yahu garbındı onlar, afedersiniz. Siyasetçiler onları yok saymakta devlet yöneticileri mitinglerde Türkçülük, milliyetçilik naraları atıp da Türk soydaşlarımıza terörist ilan etmekte, yetmiyormuş gibi garbın medya organları Çin zulmü hakkında tek bir haber yapmamakta ve hatta yöneticilerimiz Çin zulmünden Türk ulusuna sığınan soydaşlarımızı geri iade etmekte. Gördüğünüz gibi yine sözün başına, Ata’mızın sözüne geliyoruz: “Egemenlik ve saltanat ancak güç ve kudretle sağlanır.” Ne kadar bağımlı olduğumuz ortada ne kadar güçlü olduğumuz da ama kime ne zaman ve nerede?
Soydaşlarımıza sahip çıkmayan, onları yıllardan beri ölüme katliama zulmün en ağırına maruz kalmasına ses çıkarmayan Türk ulusunun gelmiş ve geçmiş yöneticileri (bu duruma ses verenler hariç) bağımlı oldukları emperyalistlere boyun eğiyor. Sonrasında televizyonlarda külhanbeyi rolüne bürünüp işin kalanını Batıya bağlı medya organlarına bırakıyor. Ben eminim ki, gün gelecek al bayrağa gök bayrak eşlik edecek. Ceddimizin mirasına sahip çıkmazsak Türklüğümüz neye yarar?
Kusura bakmayın hatırlatmalarım artıyor lakin Gazi Paşa Hz. mazlum milletlerin de savunucusuydu.
Bizler “Ya istiklal ya ölüm!” diyen atalarımızın torunlarıyız!
Çok çalışıp, çok fazla okuyup, iyi analiz ve araştırma yapıp, vatanın geleceğini emin ellerde tutarak, gelecek nesillere aktarmalıyız.
19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızı kutlarım. Saygılarımı sunar esenlikler dilerim efendim.