Dün akşam Suriye’deki geçici hükümetin lideri kıdemli terörist Ahmed Eş-Şara (Colani) ile YPG komutanı Mazlum Abdi (Kobani) arasında varılan sekiz maddelik anlaşma şok edici bir şekilde gündeme düşmüş oldu. Bir süredir zaten hazırlığı yapılıyordu ancak Türkiye‘nin hiç de arzu etmeyeceği bir formatta ve başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin garantörlüğünde gerçekleşti. Maddeler dikkatlice okunduğunda ne olursa olsun bunun Suriye Kürtleri için büyük bir kazanım olduğu ortadadır.
Eğer Kürtler bir bütün olarak, yapay yöntemlerle de olsa bir uluslaşma sürecinin içine girmişse bu dünkü anlaşma, kendi tarihleri için bir dönüm noktası olabilir. Sonuçta eşit düzeyde katılım oldu. Ayrıca adı konularak “Kürtlerin asli unsur” olduğu anayasal haklardan bahsedildi ki başlı başına bir olaydır. Bu arada sıkışmış haldeki Colani’nin rejimi de bir nebze durumu toparladı, zira çok istemese de böyle bir yakınlaşmayla son günlerde artarak devam eden ve adeta soykırıma dönüşen olaylarda Kürtleri yanına çekerek Batı’ya ve İsrail’e biat tazeledi. Ama yine de bu açılımın kendisini kurtarıp kurtarmayacağının bir garantisi yok. Çünkü sadece Alevi katliamı değil, İdlip’ten beri kendisinin muhalifi daha aşırı selefi gruplar, sürekli provokasyonlar ve tehditlerle bu terörist liderin gelecek planlarını riske sokmuştur.
Bu anlaşma, bilhassa Suriye Kürtleri için büyük bir kazanım olmasının yanında Türkiye’de İmralı üzerinden kotarılmaya çalışılan plana bir cevap olması açısından da oldukça kritik ve esaslı bir hamledir.
Şimdi el yükseltilmiş oldu ve Ankara’nın acilen buna cevap vermesi lazım. Bu hamlenin muadili Öcalan’ı meclise çağırıp orada muhatap kabul etmek ya da PKK’nın kongresine bizzat katılmasını sağlamak olmayacağına göre ve bu şartlarda yeni operasyonların da artık çok zor olacağını düşündüğümüzde durum bir hayli aleyhtedir.
Daha önceleri Irak’tan buna benzer bir şablon elimizde vardı. İki Irak savaşından sonra Kürtler kuzeyde bir özerk yönetim bölge inşa edebilmişti. Ama dün vadedilen plan ve potansiyel onun çok daha ötesindedir. Kürtler şimdi burada iyi organize olurlarsa – ki liderliği ülkedeki mevcut durumu gayet iyi analiz ediyor- devleti tamamen ele geçirebilecek kadar yol var önlerinde..
Kürtler için artık Şam yolu açılmıştır.
Kasaptan, bakkaldan komutanların olduğu bir sürü kaçkın tipin asker olarak alındığı, Suriye ile hiç ilgisi olmayan Balkan ülkelerinden kaçmış adamların vali, emniyet müdürü vs. yapıldığı bir ortamda çok kısa sürede devleti ele geçirebileceklerini görüyorlar. Akdeniz’e ulaşmak artık hayal değil çünkü ülkeyi beraberce yönetme teklifi aldılar.
Silahlı gücün entegrasyonu da maddeler arasında fakat bunun anlamı elbette silahların teslim edilmesi değil. Çünkü daha geçen hafta İsrail’in ve daha önceden de ABD’nin yinelediği açık destek varken ve Selefi grupların malum vahşeti devam ederken böyle bir çılgınlığı yapmaları zaten beklenmez. Tarihi fırsatı tepecek kadar akılsız değiller kuşkusuz.
Türkiye’de Ekim ayındaki Devlet Bahçeli açıklamaları ile başlayan sürecin Suriye ile bağlantılı olduğu da sonradan Suriye’deki rejim düşünce herkes tarafından daha net anlaşıldı. Ben rejim düşmeden önce de işin iç yüzünü çeşitli örnekler vererek anlatmaya çalışıyordum ama bu son gelişme, zamanlaması ve bir maddede geçen ifade yönüyle de dikkat çekmiştir: Sahil bölgesindeki kıyımın üstüne denk gelmesi ve anlaşma maddesindeki “Esad artıklarına karşı mücadelede birlikte olmak” vurgusu…
Bu ifadeler, Kürtçü akımlar ve destekçisi bazı sol gruplar için bir utançtır aslında ancak daha yüksek olasılıkla buradaki hedef, yeniden oyuna dahil olmaya çalışan ve sıranın kendisinde olduğunu gören İran ile üsleri elinde tutan Rusya. CENTCOM komutanının Rusya’ya yaklaşımıyla Trump’ın Ukrayna savaşı özelinde Rusya’ya yaklaşımı zaten birbiriyle örtüşmek zorunda değil. Ve işte bu açıdan kendi nezaretindeki bir anlaşmada, üstelik ABD Dışişleri’nin olaylar kapsamında yayınladığı mesajda Kürtler ve Dürzilerle birlikte Alevilerden de bahsedilmişken o ifadelerin o şekilde geçmesine aksi takdirde izin verilmezdi.