24 Mayıs 2024 (Cuma) gecesi, çok değerli hukuk insanımız, Atatürkçü aydınımız Sn. Yekta Güngör ÖZDEN, Ankara’daki ‘Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’’nde düzenlenen bir anma toplantısıyla, onurlandırıldı!
12 Eylûl 1980 Amerikancı – Evrenci askerî darbesi sonrasında, 12 Temmuz 1932’de Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından, “TÜRK KÜLTÜR DEVRİMİ’nin, (15 Nisan 1931’de kurulan) ‘Türk Tarih Kurumu’ ile birlikte, iki temel kurumundan birisi olarak kurulmuş olan ‘Türk Dil Kurumu’nun (TDK), Atatürk’ün kişisel vasiyeti de çiğnenerek, 1983 yılında kapatılıp, yerine 1985’te, (Evrenci) TDK’nın kurulmasını izleyerek, 22.04.1987’de, Atatürkçü aydınlar tarafından işlevselliğe kavuşturulan ‘Dil Derneği’nin 37. kuruluş yıldönümü toplantısı, bu yılki ‘Ustalara Saygı’ etkinlikleri kapsamında, (Dil Derneği’nin de eski bir üyesi bulunan) Sn. Yekta Güngör Özden’e adandı!
(Atatürkçü) Türk Dil Kurumu’nun kapatılması amacıyla bir tezgâh toplantı olarak düzenlenen, 28-29 Mayıs 1982 tarihli ‘Türk Dili Yüksek Danışma Kurulu’ toplantısına, o zamanki İzmir Yüksek Öğretmen Okulu temsilcisi olarak katılmış olan Feyza HEPÇİLİNGİRLER’in anlatışıyla, ‘anadilin yeniden geçerli ve egemen kılınması gerektiğini kavramak, ancak Tanzimat döneminde mümkün olur. (..) Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının “Genç Kalemler”’de giriştiği anadili egemen kılma çabaları bile sonuca ulaşmak için ulusal egemenliğin sağlanmasını beklemek zorunda kalacaktır ve Türk ulusu, saray kapılarından kovulmuş Türkçesini ancak Mustafa Kemal’le birlikte ve ulusal egemenliğin ilk eylemi olarak anayasaya geçirir: “Resmî dil Türkçedir!”’ Ve Mustafa Kemal, Osmanlı kültürüyle yetişmiş, Osmanlı dil beğenisini almış olmasına karşın, Türkçe’nin bağımsızlık savaşını başlatır: “Ülkesini, yüksek bağımsızlığını yabancı uluslar boyunduruğundan kurtaran Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtaracaktır!” (Bkz.:Feyza HEPÇİLİNGİRLER, Dedim: “Ah!” [Türkçe “Off” -2] (2. Basım), İstanbul: Remzi Kitabevi, 1999, s. 246.)
Anma Toplantısı’nın duyurusunu: ‘Dil Derneği’nin 37. Yılı “Nereden baksa güzel, Nereden baksan güzel” sözleriyle Atatürk sevdasını dile getiren ve 92 yıllık yaşamında adalet için savaşan, hukukçu, şair, yazın insanı, ödünsüz Atatürkçü Yekta Güngör Özden’e adanıyor!’ şeklinde yapan Dil Derneği’nintoplantı açış konuşmasını, Dil Derneği Başkanı Sevgi ÖZEL, sunuculuğunu, tiyatro sanatçısı Ali Nihat YAVŞAN yapmıştır.
Sn. Özden’in, Sivas bağlantılı, yargıç ve öğretmen ağırlıklı bir ailenin çocuğu olarak Tokat’ın Niksar ilçesinde, 05.06.1932’de doğup, ilk- ve ortaokulu Niksar’da, liseyi Samsun, Tokat ve Kayseri’de okuyup, Sivas’ta tamamlayıp, 1956 yılında da, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş olduğunu; 13 yıl ortaokul öğretmenliğiyle, yüksekokul öğretim görevliliği yaptığını; CHP’nin, Ulus Gazetesi’nin, Sosyal Demokrasi Derneği’nin, İnşaat Mühendisleri Odası’nın, ODTÜ’nün, İsmet İNÖNÜ’nün, Bülent ECEVİT’in avukatlığını üstlendiğini; Türk Hukukçular Derneği’nin kurucu genel başkanı, (1991 ve 1995’te, 2 kez) Anayasa Mahkemesi Başkanı, 1988’de Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı, 2000’de Türk Hukuk Kurumu Başkanı, 2002’de (2004’e dek) Cumhuriyetçi Demokrasi Partisi Genel Başkanı olduğunu bildiren Yavşan, Özden’in, 04 Kasım 1953’te, Atatürk’ün Etnoğrafya Müzesi’ndeki geçici kabrinden çıkarılışında bulunup, 10 Kasım 1953’te Anıt-Kabir’e taşınması ve gömülmesi sürecinde hazır bulunan on sivil kişiden, yaşamda kalan tek kişi olduğunu da, sözlerine eklemiştir…
Daha sonra sözü alan ‘Türk Solu’ndan Dr. Hazar ARISOY, Özden’le yaptığı nehir söyleşinin hazırlık ve kitaplaşması sürecini, ilginç anekdotlarla anlatmıştır. İlk baskısı, Ağustos 2023’te, İleri Yayınları’nda (İstanbul) yapılan “Yekta Güngör ÖZDEN: Atatürkçülüğe Adanmış Bir Ömür – Nehir Söyleşi-” başlıklı kitabında, Arısoy, Özden’in, 13 yıl ortaokul öğretmenliği yapışını anlatırken, ‘nikâhlanacağız, elde avuçta yok. İlk yıllarımda öğretmenlikten aldığım para ile geçindim. Çünkü Ankara’da avukat olacaksın, para kazanacaksın, tutunacaksın, kolay şeyler değil!’ dediğini anlatıyor, örneğin… (Bkz.: Arısoy, a.g.y., s. 85.)
Özden’in anılarına göre, kendisi 1953’te CHP Gençlik Kolları’nı kuran (Suphi BAYKAM başkanlığındaki onbeş kişilik) ekipte yer almış, sonra da, 1958-59’da, CHP’nin Hukuk Müşaviri olmuştur. 27 Mayıs Devrimi sırasında, ‘Vatan Cephesi’ni kurarak, bir nevi halk bölücülüğü de yapan ve halktaki karşılığı olumlu olmayan (Menderes – Bayar liderliğindeki) Demokrat Parti, halkta yarattığı bıkkınlık sonucunda, 27 Mayıs ihtilâlini, kaçınılmaz hâle getirmiştir! Ama, Özden’in kendisi, ‘nümayişlerde bulunmuş ve fakat siyasete katılmamış’tı… (‘Meselâ ben CHP’nin Hukuk Başmüşavirliği’ni yaptım. Bir gün bile bana bir adaylık teklifi gelmediği gibi, benim de o yönde bir eğilimim olmadı!’ demektedir, kendisi… [Arısoy, a.g.y.,ss. 89-90.])
21.05.1997 tarihinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural SAVAŞ’ın, iktidar partisi iken, ‘lâiklik ilkesine ters davranışları’ nedeniyle açmış olduğu dâva sonunda, 16.01.1998’de, Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılan Refah Partisi’nin kapatılma sürecinde, Anayasa Mahkemesi Başkanı olan Özden, dosyanın kendisine geldiğini, partinin savunmasını dinleyen heyetin başkanlığını yaptığını, ancak emekli olup, ayrılınca, son kapatma kararının verilmesi işinin, Ahmet Necdet SEZER’e kaldığını söylemektedir.Ancak bir önemli ekleme yapmaktadır, demektedir ki: ‘Ahmet Necdet Sezer seçildi. Görevini yaptı. 7 yıl bittikten sonra “ben köşeme çekileceğim, sıradan vatandaş olacağım” dedi. O dönem Türkiye’nin yavaş yavaş AKP’ye teslim olduğu dönemler. Sıradan vatandaşın bile mücadele etmesi gerekirken… Sezer’inki bir tür kaçış oldu. Yanlış mıyım? Örnek olması, yol gösterici olması gerekirdi. Bak ben hâlâ yazılarımla topluma hizmet etmeye çalışıyorum. (..) Neye yararım ben? Benim yeteneklerimden kaynaklanan bir değer katkısı olmazsa toplumsal yaşama, benim yaşamımın ne değeri var?’ (Arısoy, a.g.y., s. 150.)
Atatürk’ün kişiliği ve düşünce yapısı üzerindeki etkisini ise, şöyle özetlemektedir, Özden, anılarında: ‘Atatürk’ün benim yaşamımdaki yeri vatan ve ulus kurtarıcılığı… Ben öyle alıyorum vatanı bir bütün olarak alıyorum; toprağıyla, taşıyla, bitkisiyle, deniziyle, suyuyla ve üzerinde yaşayan insanlarıyla… Vatan benim için o… O bakımdan Atatürk’ün vatan kurtarıcılığı tarihin eşi görülmez olaylarından biridir!’ (Arısoy, a.g.y., s. 151.)
Yine Özden’e (2011 yılındaki bir makalesine) göre: ‘Tam bağımsızlığı, özgürlüğü, ulusal egemenliği, uygarlık ve çağdaşlığı kapsayacak Türkiye Aydınlanmasını gerçekleştirmek için Ulusal Kurtuluş Savaşı’na girişecek ve bu savaşı yönetecek Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılmıştı (23 Nisan 1920). Kanımızca, cumhuriyet bu yapılanmayla kurulmuş ama adı 29 Ekim 1923’te konulmuştur. 20 Ocak 1921 günlü Anayasa’da değişiklik yapılarak ilan edilen cumhuriyet, en büyük Türk’ün öncülük yaptığı en büyük Türk Devrimi’dir. Tam eşitlikçi yurttaşlar düzeni, tam bir halk demokrasisidir. (..) Din topluluğu(ümmet)ndan ulusa, kul-köle-tebaadan, onur ve erdem sayılan hak ve özgürlükleriyle nitelikli yurttaşlığa yükselten yapılanmanın özüdür. Türk Devrimi, kanımca, Fransız ve Rus devrimlerinden daha önemlidir!’ (Bkz.:Yekta Güngör ÖZDEN, Demokrasi Masalı, İstanbul: İleri Yayınları, Kasım 2011, s. 394-395.)
Anma toplantısının bu aşamasında, sunucu Yavşan, toplantıya, taa İstanbul’dan (eşi Filiz ÇAKIR ile birlikte) ‘Türk Solu’ gazetesinin başyazarı (ve, Özden’in 22 kitabını basan İleri Yayınları’nın da yöneticisi) Gökçe FIRAT’ın da gelmiş olduğunu belirterek, kendisini, bir fotoğraf çekimi için (!), sahneye çağırmıştır?! Fotoğraf çektiren Fırat’a, Özden’le ilgili kısa da olsa bir görüş belirtmesi yolunda herhangi bir teklifte bulunmayan Yavşan, zaten (40-50 kişilik) kısıtlı bir katılımcı kitlesinin önemli bir dilimine, söz hakkı tanımamış olmaklık gibi bir garip davranış gösterebilmiştir?! O hukukçu Özden’dir ki, Fırat’ın, 5 yıla yakın sürmüş olan (hayâlî) ‘Ergenekon – FETÖ ilişkisi’ ve ‘Erdoğan’ın olmayan-üniversite-diploması’ dâvaları sürecindeki ‘Silivri mahpusluğu’ döneminde, Fırat’ın yanında yer almış ve onun, haksız-hukuksuz yere tutuklandığını açık yürekle belirtmiş bir önemli Türk aydınıdır! (Ve de, Fırat’a destek verebilme cesareti gösterebilmiş, yazık ki, sayısı çok az aydından birisidir!)
Şu sözler, Özden’in, Fırat ile ilgili sözleridir: ‘Gökçe Fırat’ı özellikle takdir ederim. O yaşta, o kültürde bir çocuğun yazdıkları yazılardaki yaşam zenginliği başka bir şey. Gökçe gibi beş altı insan olsa Türk toplum yaşamının aydınlığı başka türlü olur. Tanıdığım, sağlam verimli bir Atatürkçü. Gökçe, dar görüşlülerin, kısır anlayışlıların kurbanı olarak hapiste kaldı. O yüzden Gökçe için söylenecek olumlu sözlerin hiçbirinde aykırılık yoktur. Bir kere kalemi kuvvetli. Düşüncesi duru. Sağlam, verimli ve çalışkan bir Atatürkçü genç. Atatürkçü geçinenlerin çoğunun nesi var? (..) Ben Gökçe’yi severim!’ (Bkz.: Arısoy, a.g.y., s. 161.)
Dolayısıyla, anma toplantısında dikkatimi özellikle çeken bu ayrıntı gibi görülebilecek davranış, sadece Fırat ve grubuna karşı değil ve fakat, Özden’in kendisine de yapılmış bir yanlış tavır olmuştur?! (Fırat’ın Silivri döneminde, birçok CHP’li milletvekili ziyaretçisi olmuş; ama, her nedense kendisine, kurumsal olarak ve kamusal düzlemde, CHP yetkililerinden, belli bir destek tavrı ya da mesajı verilmemiştir?!)
Anma toplantısının başlarında, CHP’nin yeni seçilen Çankaya Belediye Başkanı Av. Hüseyin Can GÜNER ve (toplantıya habersiz katılan!) CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür ÖZEL de (Sn. Özden konulu değil, fakat, örneğin, yanlış ve eksik yorumlandığını söylediği ‘Arapça yazılı tabelalara, belediye başkanlarımız dokunmasınlar!’ sözüyle ilgili) ‘siyasî’ nitelikli konuşmalarını yapıp, yanındakilerle toplantıdan ayrılmışlardır…
Daha sonra, toplantıya, Tuğba EZER (Soprano) ve Duru YAVŞAN (Gitar) ikilisinin sunduğu uzunca müzik dinletisiyle (ya da konseriyle) devam edilmiştir… (Programda, gazeteci Işık KANSU, sanatçı Pınar AYHAN ve Erkan YÜCEL’in de konuşmacı olarak katılacakları yazılı idi… Fakat, kişisel mazeretim ve zaman kısıtından dolayı, onların görüş ve demeçlerini dinleme olanağım olmamıştır…)
Dil Derneği yetkililerini, Sn. Özden’e gösterdikleri haklı ve yerinde vefa duygusu ve 37. kuruluş yıldönümlerini ona adama etkinlikleri dolayısıyla, kutlarım…
Çok değerli Atatürkçü ve hukukçu aydınımız Sn. Yekta Güngör Özden’e de, bundan sonraki yaşam diliminde, yine verimli ve başarılı yaşlar ve yıllar dilerim…