Bu denkleme iki açıdan bakılabilir. Birincisi tarihsel süreçten, ikincisi ise İran’ın Suriye’de, Irak’ta ve Lübnan’daki “Paraksi” denilen Şii Hilali’ni destekleyen örgütlerin analizinden: Hizbullah, Haşdi Şadi ve Devrim Muhafızları. Bu örgütlere karşılık İran’da reformizmi savunan güçlerin mücadelesi.
Dışarıdaki güçlere, özellikle son iki yazımızda Şii Hilali politikasının komutanlarının birer birer nokta atışıyla öldürülmesini analiz ederken ya Ürdün, Suriye gibi yerel kaynaklardan bilgi alındığını ya da İran içinden bilgilendirildiğini vurgulamıştık. Bu detaylı yazımızdan sonra Haşdi Şabi’yi yöneten liderlerin beyni olan Irak’ta öldürülmesi olgusu yine bir nokta operasyonuydu. Yazımızda Şii Hilali mollaları ile reformcular arasındaki çatışmaya işaret etmiştik.
İran’daki helikopter düşmesi sonucu ilginç bir gündem söz konusu. Burada Hamaney’in yerine geçecek liderin öldürülmüş olması, bir işaret vermektedir. Biraz daha detaylı baktığımız zaman, aslında bu liderin Türk olması ve Hamaney’in de Türk olması, İran’daki Farsi mollalar her ne kadar “Şiilikte etnisite önemli değildir” dese de bütünüyle etnisite çapında gelişmiş bir olaydır. İkincisi, Tebriz gibi bir tarihsel Türk şehrinin yöneticileri, Tebriz’in valisi, imamı gibi bütünüyle Türklerden oluşan heyetin burada Azerbaycan-İran sınırındaki dağlarda düşmüş olması ilginçtir. Diğer üçüncü nokta ise, Azerbaycan ile İran arasındaki sürtüşme özellikle Azerbaycan-Ermenistan savaşı sürecinde zirveye çıkmıştı ve İran ordusu Ermenistan’a yardım etmek için İran Azerbaycan’ına doğru ilerlerken buradaki Azerbaycan Türk milletinin tavrıyla engellenmişti. Diğer taraftan, Azerbaycan ile İran Azerbaycan’ı arasındaki Aras suyu konusunda konsensüs sağlayan ekibin bu toplantıdan dönüşte ölmesi de ilginçtir. Bu dostluk esas olarak Tebriz bölgesindeki güçlerin İran’a karşı çıkarak Azerbaycan’a dostluk göstermesi gözden kaçmamıştır ve burum Azerbaycan-Ermenistan Savaşı sırasında zirveye çıkmıştır. Bu da İran’daki klasik Fars yönetimi tarafından not edilmiştir.
Klasik bir cümle vardır: İran devleti en eski devletlerden biridir ama gerçek tarih açısından baktığımız zaman İran’da Şiiliği resmi din haline getiren Şah İsmail ve kızılbaşlarıdır. İran’daki Sünni iktidarı devirerek iktidarı devralması ilginç bir tarihsel olaydır. Daha sonra özellikle Nadir Şah döneminde İran’daki Sünni-Şii ayrımı kaldırılmak istenmiştir. İran’daki Kızılbaş iktidar Tekeli, Rumlu, Şamlı, Halepli gibi Türkmen kabilelerin “Şah’a gidiyorum” diyen grupların kurduğu “Şahseverler” iktidarıdır ve İran coğrafyasına Şiiliği getiren bunlardır.
Akkoyunlu ve Kızılbaşlar öncesine gittiğimiz zaman, İlhanlı’nın devamı olan Karakoyunlular, Celayirliler, Çobanoğulları gibi Tatar kabilelerin İlhanlı döneminde bölgeye yerleşmeleriyle oluşmuş bir etnik yapı söz konusudur ve İran bu şekilde saf Türkleşmiştir. İlhanlı öncesinde de, yine İran’da Harzemşahların egemenliği söz konusudur. Onlardan önce de Selçuklular İran’a egemen ailedir. Bunlar salt askeri gruplar değil, büyük Tatar göçünün Anadolu ve İran’a yerleşmesiyle ortaya çıkmıştır. Onlardan önce de Gazneli Mahmud’un bölgedeki egemenliği söz konusudur.
Gazneli Mahmud öncesi ise, Abbasilerin bölgede egemen olduğunu görüyoruz. Bu süreçte Orta Asya’daki Türkler Emevilerin Sünniliğine karşı Zeydiler olarak ayaklanmış ve Araplarla mücadele etmiştir. Bunlardan biri de Ebu Müslim Horasani’dir. İran’daki Zeydi Şiiliğini ortadan kaldıran Selçuklular olmuştur.
Arapların İran’ı işgal etmesi döneminde, belirttiğimiz gibi askeri ordular gelmekte, Müslümanlığın yayılmasıyla İran’da egemen hale gelinmektedir ancak bir etnik gelişme söz konusu olmamıştır. Araplardan önce ise Fars hanedanı olarak bilinen Sasaniler bölgeye egemendir.
Ondan önce ise Akamenişler söz konusudur. Aryanlar (Hintliler) İran’da egemen olmuş ve Pers/Pars ailelerini temsil etmiştir. İran’ın Farslı olduğu hikayesi İngilizlerin bu bölgedeki Türk egemenliğini ortadan kaldırmak için ileri sürdüğü bir tarihsel efsanedir.
Tarihsel açıdan baktığımızda, Şah İsmail İran’da egemen olurken Türklüğünü örten bir Şii teolojisi getirmiştir. Bu anlamda bir Türk olan Hamaney ve onun yerine gelecek olacak Reisi’nin varlığı daha da önem kazanmaktadır. Reisi’nin tam da Azerbaycan’la işi ilişkiler kurduktan öldürülmesi önemlidir. Ayrıca, bu grup Şii Hilali’ni savunan bir gruptur. Bunlar bizim Yeni Osmanlıcılar gibi “Yeni Safeviler” gibi adlandırılabilir. Bu aşırıcı gruba karşı reformist mollaların direnişi de bilinmektedir.
Dolayısıyla İran’da Şii Hilali’ne direnen güç aynı zamanda İran yönetiminde Türklerin egemenliğinden rahatsız olmaktadır.
İngiltere’nin Rusya’yla anlaşarak kuzey bölgesini Rusya’ya bağlı Azerbaycan olarak kabul etmesinin ardından tarihin en saf Türk devletlerinden biri olan İran, Kuzey Azerbaycan ve İran olarak bölündükten sonra, giderek yerini İngilizlerin tarihsel verileri çarpıtmasıyla ortaya koyduğu “Fars” kimliğine bırakmıştır. Akamenişler döneminin “Parso” ya da “Pers”liğine bağlayan İngilizler, MÖ 300’lerde, neredeyse 3 binyıl önce yıkılmış bu devleti güncel bir devletmiş gibi ortaya çıkarmış ve büyük bir çarpıtmaya imza atmıştır. Sasaniler de Akamenişlerin devamı olduğunu iddia eder halbuki Akamenişler Hindu-Aryani halk, İskender tarafından tarih sahnesinden silinmiştir. İngilizlerin tekrar hortlattığı “Persler” işte bunlardır.
İran yönetiminde önce Şah İsmail, onun ardından Nadir Şah, ondan sonra da Kaçarlar dönemi yaşanmıştır. Bu üç dönemde de iktidarda olun aile Türk’tür. İngiliz-Rus anlaşması sonrası İran ikiye bölündüğünde tahtta oturan aile bir Türk hanedanı olan Kaçarlardı. Sonuçta İran tarihinde son 2 bin yıldır egemen olanlar Türklerdir.
Görüldüğü gibi Kızılbaşlık ve Şiilik esas olarak Türkmenler tarafından oluşturulmuş bir mezheptir. Şii Hilali de aslında Türkmen Kızılbaşlığının örünü olan bir siyasettir. Farslar ise Şiilik konusunda çok belirgin değildir. Bölgeyi Şiileştiren Şah İsmail yönetimi olmuştur. Zeydi Şiiliği, Orta Asya kökenli bir yapıdır. Zeydilik Hz. Hz. Hüseyin’in torunlarından Zeyd’in yolundan giden bir koldur. Yemen’deki Şiiler de Zeydidir. İslam coğrafyasının geri kalanında Zeydilere ve İsmaililere hayat hakkı tanınmamıştır. Bunun üzerine Anadolu’da Şii düşüncesindekilerin yerleşebileceği bir alan oluşmuştur.
Nahcıvan’da büyük bir heykeli olan Babek, Arap işgaline karşı direnmiştir.
Tebriz’de yapılan ilk törendeki söylem, dua ve ağıtlar Azerbaycan Türkçesiyle inlemektedir. Reisi’nin ve Tebriz valisinin Azerbaycan Türkü olması, Türkçe nidalarıyla söylenen bir ağıda dönmüştür.
Aliyev ile Reisi’nin birlikteliğini ilan ettiği görüşmelerde, İran’ın klasik Fars yöneticilerini endişelendirecek sonuçlara ulaşılmıştır.