Ömrünü Atatürk’e adayan Hanri Benazus’u 15 Ocak 2024 günü yitirdik, 16 Ocak’ta da sonsuzluğa uğurladık.
“Ömrünü Atatürk’e adamak” deyiminin en çok yakışacağı birkaç isimden biriydi Hanri Benazus.
7 yaşındayken Atatürk’le tanıştığı andan itibaren Atatürkçüydü. 94 yaşında vefat ettiği düşünülürse, aralıksız 87 yıllık Atatürkçüydü.
1937 yılında Nazilli’ye basma fabrikası açmaya gelen Atatürk, fabrikanın açılışını yaptıktan sonra Aydın’ın Ortaklar köyünü ziyaret etmişti.
Köyün incir kooperatifinde katiplik yapan Hanri Benazus’un babası da (kendisi aynı zamanda Milli Mücadele döneminde Kuvvacıydı) karşılama heyetindeydi. Hanri Benazus da ağlaya yalvara babasını ikna ederek karşılama heyetine girmişti.
Atatürk’ün beyaz treniyle köye nasıl geldiğini, Atatürk köylülere hitap ederken babasının elinden nasıl kurtulup Atatürk’e koştuğunu, Atatürk’ün köylülerle konuşurken saçlarını nasıl okşadığını o günkü heyecanıyla anlatırdı.
Sonra Atatürk’le birlikte trene geçmişler. Atatürk’e fix menüsü olan rakı ve beyaz leblebi getirilmiş. Atatürk rakısını içerken, küçük Hanri de tabaktaki leblebileri aşırmış. Bunu anlatırken yüzünde yine o günkü haylaz çocuk ifadesi belirirdi.
Gençlik yıllarından itibaren Atatürk fotoğrafları toplamaya başlamıştı. Bir Atatürk fotoğrafı için dünyanın bir ucuna giderdi. Binlerce fotoğraflık koleksiyonu ile Türkiye’nin en geniş Atatürk fotoğrafları koleksiyonuna sahipti.
Koleksiyonundaki binlerce fotoğrafla Türkiye’nin pek çok yerinde sergiler açtı, konferanslar verdi, kitaplar yazdı…
HanriBenazus, çocukken gördüğü, saf çocuk kalbiyle sevdiği Atatürk’ü herkesin aynı şekilde görmesini, sevmesini, O’na bağlanmasını istiyordu. O nedenle 90 yaşını aşmış olmasına rağmen hâlâ sergiler açıyor, kitaplar yazıyor, Atatürk’ü anlatmak ve sevdirmek için çabalıyordu.
İşte Atatürk’e ömrünü adamak dediğimiz şey de tam olarak buydu. 7 yaşından beri Atatürk’ün izindeydi ve sayısız gence, çocuğa Atatürk’ü sevdirmeyi, Atatürk’ü anlatmayı başarmıştı.
Çok üretken ve çok yönlü bir insandı. Basılmış 100’ün üzerinde kitabı vardı. Sadece Atatürk albümleri ve tarih kitapları da değil. Kişisel gelişim üzerine kitapları da vardı, örneğin Hacı Bektaşı Veli, Mevlâna ve Yunus Emre üzerine yazdığı tasavvuf kitapları da vardı.
Birlikte katıldığımız kitap fuarlarında ve İleri Yayınları’ndan çıkan Milli Mücadele’de Din Adamları, Atatürk ve Din kitaplarını yayına hazırlarken, ne kadar mütevazı ve içten biri olduğuna yakından tanık olmuştum. Aramızdaki büyük yaş farkına rağmen arkadaş gibi davranırdı.
Elleri arkasında türkü söyleyerek dolaşacak kadar bizden biriydi…
Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” veciz sözünün vücut bulmuş haliydi.
Kitap fuarlarında kitap imzalatmaya gelenler ismini görüp de Türk olmadığını söylediklerinde, hangi milletten olduğunu sorduklarında kızardı. “Benim ailem 500 yıllık İzmirli, hepinizden daha eskiyim bu topraklarda” derdi.
Kendisini ilk kez Atatürk’le tanıştığı gün Türk hissetmişti: “Adımı sordu. ‘Hanri’ dedim. Bana ‘Niye Ahmet, Mehmet, Mustafa değil’ diye sormadı ve ben o gün bu nedenle Türk oldum.” diye anlatırdı. Hanri Benazus o gün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” veciz sözünün idrakına varmıştı ve o günden sonra soran herkese “ben Türk’üm!” diyecekti.
Hanri Benazus, 94 yaşında arkasında binlerce fotoğraflık bir Atatürk fotoğrafları koleksiyonu, 100’ü aşkın kitap, sayısız sergi ve konferans, herkese nasip olmayacak bir Atatürk sevgisi bırakarak gitti.
Atatürk’ü çok seviyor, O’nu çok özlüyordu. Hanri Benazus’un özlemi sona erdi. “Atatürk’ün leblebilerini aşıran çocuk”, Ata’sına kavuştu.
Ruhu şad olsun. Onu da, Atatürk için yaptıklarını da asla unutmayacağız…