Ömrünü Atatürk’e adayan Hanri Benazus’u dün yitirdik, bugün sonsuzluğa uğurlayacağız.
Ömrünü Atatürk’e adamak deyiminin en çok yakışacağı birkaç isimden biriydi Hanri Benazus. 7 yaşındayken Atatürk’le tanıştığı andan itibaren Atatürkçüydü.
1937 yılında Nazilli’ye basma fabrikası açmaya gelen Atatürk, fabrikanın açılışını yaptıktan sonra Aydın’ın Ortaklar köyünü ziyaret etmişti. Köyün incir kooperatifinde katiplik yapan babası da karşılama heyetindeydi. Hanri Benazus da ağlaya yalvara babasını ikna ederek karşılama heyetine girmişti.
Atatürk’ün beyaz treniyle köye nasıl geldiğini, Atatürk köylülere hitap ederken babasının elinden nasıl kurtulup Atatürk’e koştuğunu, Atatürk’ün köylülerle konuşurken saçlarını nasıl okşadığını o günkü heyecanıyla anlatırdı.
Sonra Atatürk’le birlikte trene geçmişler. Atatürk’e fix menüsü olan rakı ve beyaz leblebi getirilmiş. Atatürk rakısını içerken küçük Hanri de tabaktaki leblebileri aşırmış. Bunu anlatırken yüzünde yine o haylaz çocuk ifadesi belirirdi.
Gençlik yıllarından itibaren Atatürk fotoğrafları toplamaya başlamıştı. Bir Atatürk fotoğrafı için dünyanın bir ucuna giderdi. Binlerce fotoğraflık koleksiyonu ile Türkiye’nin en geniş Atatürk fotoğrafları koleksiyonuna sahipti.
Koleksiyonundaki binlerce fotoğrafla Türkiye’nin pek çok yerinde sergiler açtı, konferanslar verdi, kitaplar yazdı…
Hanri Benazus, çocukken gördüğü, saf çocuk kalbiyle sevdiği Atatürk’ü herkesin aynı şekilde görmesini, sevmesini, bağlanmasını istiyordu. O nedenle 90 yaşını aşmış olmasına rağmen hâlâ sergiler açıyor, kitaplar yazıyor, Atatürk’ü anlatmak ve sevdirmek için çabalıyordu.
İşte Atatürk’e ömrünü adamak dediğimiz şey de tam olarak buydu. 7 yaşından beri Atatürk’ün izindeydi ve sayısız gence, çocuğa Atatürk’ü sevdirmeyi, Atatürk’ü anlatmayı başarmıştı.
Çok üretken ve çok yönlü bir insandı. Basılmış 100’ün üzerinde kitabı vardı. Sadece Atatürk albümleri ve tarih kitapları da değil. Kişisel gelişim üzerine kitapları da vardı, örneğin Hacı Bektaşı Veli, Mevlana ve Yunus Emre üzerine yazdığı tasavvuf kitapları da vardı.
Birlikte katıldığımız kitap fuarlarında ve İleri Yayınları’ndan çıkan Milli Mücadele’de Din Adamları kitabını yayına hazırlarken, ne kadar mütevazı ve içten biri olduğunu yakından tanık olmuştum. Aramızdaki büyük yaş farkına rağmen arkadaş gibi davranırdı.
Elleri arkasında türkü söyleyerek dolaşacak kadar bizden biriydi…
Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene!” veciz sözünün vücut bulmuş haliydi. Kitap fuarlarında kitap imzalatmaya gelenler Türk olmadığını söylediklerinde çok kızardı. “Benim ailem 500 yıllık İzmirli, hepinizden daha eskiyim bu topraklarda” derdi.
Atatürk’le tanışmasını “Adımı sordu. ‘Hanri’ dedim. Bana ‘Niye Ahmet, Mehmet, Mustafa değil’ diye sormadı ve ben o gün bu nedenle Türk oldum.” diye anlatırdı.
Hanri Benazus, 94 yaşında arkasında binlerce fotoğraflık bir Atatürk fotoğrafları koleksiyonu, 100’ü aşkın kitap, sayısız sergi ve konferans ve herkese nasip olmayacak bir Atatürk sevgisi bırakarak gitti.
Atatürk’ü çok seviyor, O’nu çok özlüyordu. Hanri Benasuz’un özlemi sona erdi. “Atatürk’ün leblebilerini aşıran çocuk”, Ata’sına kavuştu.
Ruhu şad olsun. Onu da Atatürk için yaptıklarını da asla unutmayacağız…