Geçtiğimiz yılın 10 Kasım törenlerinde Tuzla Piyade Okulu’nda, yakasına Atatürk resmi takmak istemeyen teğmen ile onu uyaran ve Atatürk’e sahip çıkan teğmenler arasında yaşanan hadiseden sonra olaya karışan 7 teğmen Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edilmişti.
Sevk edilen teğmenlerden biri yakasına Atatürk resmi takmak istemeyen teğmen, diğer ikisi de ona destek çıkan teğmenlerdi. Diğer dört teğmen ise yakasına Atatürk resmi takmak istemeyen teğmeni uyaran, Atatürk’e sahip çıkan teğmenlerdi.
Teğmenler arasında yaşanan olaydan sonra iktidar medyası, Ergenekon kumpası dönemini hatırlatan manşetlerle olayı haberleştirmişti. Yeni Şafak gazetesi, “Teğmen cuntası” manşeti atarak, “Deniz Harp Okulundaki bazı teğmenlerin bir araya gelerek Whatsapp grupları kurduklarını, dindar öğrencilere yönelik fişleme yaptıklarını ve onların üzerinde baskı kurmaya çalıştıklarını, hatta bir bildiri bile yayınlamayı düşündüklerini ancak sonradan bundan vazgeçtiklerini” iddia eden bir haber yapmıştı.
Amaç, Atatürk’e saygı gösterilmesini isteyen ve sahip çıkan teğmenleri kamuoyu nezdinde “darbeci” ilan etmekti. Bu haberler, her ne kadar Ergenekon ve Balyoz davaları bugün “kumpas” olarak nitelendiriliyorsa da, siyasal İslamcı kafanın değişmediğine en bariz kanıttı.
Milli Savunma Bakanı, kendisi aynı zamanda eski Genelkurmay Başkanıdır, hadiseden sonra yaptığı açıklamada yakasına Atatürk resmi takmayan, Atatürk’ten rahatsız olan teğmenlerle Atatürk’e sahip çıkan teğmenleri aynı kefeye koymuş ve hepsinin “görevden uzaklaştırıldığını” söylemişti.
Yaşar Güler’in açıklaması, Atatürk’ün ordusunda Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunmuş biri için ibretlik bir durum olduğu kadar, Türk ordusunda AKP’nin yarattığı değişimi görmek açısından da önemliydi.
AKP’nin Milli Savunma Bakanlığı’na bağladığı Türk ordusunda artık 10 Kasım’da Atatürk’ü anmak için yakasına Atatürk resmi takmaktan rahatsız olan teğmenler mevcuttu. AKP’nin bürokratı haline gelmiş askerler de Atatürk’ten rahatsız olanlar ile Atatürk’e sahip çıkanları aynı kefeye koyup hepsini görevden uzaklaştırmıştı.
Disiplin soruşturmasında yaşananlar da durumun vahametini görmek açısından önem teşkil ediyor. Atatürk resmi takmadığı için teğmeni uyaran, Atatürk’e sahip çıkan dört teğmen savunma verirken, Atatürk resmi takmayan teğmen ve ona destek olan iki teğmen, savunma verme gereği bile duymamıştı.
Yani bu teğmenler, Türk ordusunda Atatürk’ün resminden bile rahatsız olmanın gayet doğal bir şey olduğunu, bunun için savunma vermelerine gerek bile olmadığını düşünüyordu.
Disiplin Kurulu da bu iki gurup teğmeni aynı kefeye koyup hepsini ihraç etti.
Bu karar iki şeyi ortaya koymaktadır:
Birincisi, artık Atatürk’ün ordusunda Atatürk’e sahip çıkmak “ihraç” sebebi olacak bir suçtur!
İkincisi, her ne kadar Atatürk resmi takmayan teğmen ve ona destek olanlar da atılmış olsa bile, Türk ordusu içinde Atatürk’ün resmine bile tahammül edemeyen askerler, gruplar, varlıklarını açıkça ortaya koymuştur.
AKP’nin Türk ordusunun içine soktuğu siyasallaşma ve kutuplaştırma, Türk ordusu içinde çok tehlikeli kamplaşmalara neden olacaktır. Teğmenler arasında yaşanan bu hadise, bunun ilk kıvılcımlarından biridir.
Türk ordusunun siyasallaşması ve ordu içindeki gruplar arasında yaşanan tartışmalar ve kavgalar geçmişte hiç de iyi sonuçlar vermemişti. Bugün de vermeyecektir.