13 Temmuz’da Trump’a düzenlenen suikast üzerine çok tez üretildi. Çok komplo teorisi geliştirildi. Suikast “kime yaradı, kime yaramadı” gibi akıl yürütmeler kaçınılmaz olarak yapıldı. Kim fayda sağladı sorusu üzerinden olayın arkasındaki güç saptanmaya çalışıldı. Kimileri ise olay anının taktik-stratejik analiziyle birlikte çeşitli mantıksızlıklara işaret etti. Ki hakikaten bir çatı sanki hususi açık bırakılmıştı Gizli Servis tarafından olay için. Bu çıkarımlardan da belli teoriler üretilmeye çalışıldı.
Kime yaradı kime yaramadı meselelerine gelirsek… Örneğin Trump’a biraz daha isabetli bir atış yapılsaydı, olay Trump’a yaramayacaktı. Burası kesin. Ölen adamın fayda hesabının dışına çıkacağı kesindir.
Evet, ama böyle olmadı ve suikastçı ıskaladı. Mermi Trump’un kulağını sıyırdı. Trump ölmedi, hafif bir yara aldı. Hem de güzel bir şov yaptı. O zaman “olay Trump’a yaradı” denebilir mi? Hadi öyle diyelim. Anketlerde zaten Biden’a fark atıyordu. Farkı daha da açtı. Ancak bir olayın arkasında her zaman ondan fayda sağlayan yer almıyor. 20 yaşındaki suikastçı Crooks, Trump’un beynini de tutturabilirdi. O zaman kim bilir kim fayda sağlayacaktı?
Büyük resme odaklanıldığında işte hep böyle savrulup gidiyoruz. Zamanında “11 Eylül ABD’ye yaradı” diyenler, şimdi “ABD hegemonyası sarsılıyor” diye naralar atıyor. Belki 10 yıl sonra ABD yine askeri zaferler kazanır. O zaman yine “11 Eylül ABD’ye yaradı” diyebilirler. Demek ki öyle sabit duran bir yarar-zarar hesabı yok.
Bazen de büyük resme değil, “küçük” denen resme, sıradan insanlara, halkın ve zamanın ruh halini yansıtan bireylere bakmalıyız. Bu durumda kimsenin hakkında konuşmadığı, sadece bir kukla veya meczup olarak resmedilen 20 yaşındaki genç çocuk, bizim odaklanmamız gereken asıl “küçük resim”dir.
Thomas Matthew Crooks’un öyküsünü ABD medyasından öğrenebildiğimiz kadarıyla yazıyorum. İsmi İncil’den alınma. Ailesi orta üstü bir mahallede yaşıyormuş. Lisede çok iyi bir öğrenciymiş ama utangaçmış. ABD’lilerin “weirdo”, “incel” lakaplarıyla anılan garip denen tayfadan. Okula sürekli kamuflaj elbiseleriyle gelirmiş. Covid bittikten sonra bile maskesini hiç çıkarmamış. Kızlarla konuşamazmış. Erkeklerin dalga konusuymuş. Onu tanıyan bir öğrenciyle yapılan röportajı izledim. Herkesin sataştığı, sözel ve hatta fiziki olarak taciz ettiği, sürekli dışlanan bir çocukmuş. Duygusal biri olduğu için, çok zorlandığını anlatıyordu arkadaşı.
Kısacık saçlı, küçücük bir çocuğun, bir fotoğrafı var önümüzde. Mezun olurken de saçları uzamış. Orta üstü bir notla üniversiteye girmiş. Başarılı bir mühendislik öğrencisiymiş. Ön lisanstan sonra lisans için de kabul almış, eylülde üniversiteye başlayacakmış. Aynı zamanda yaşlılara bakım hizmeti sunan bir huzurevinde yarı zamanla çalışıyormuş. Oradaki tüm çalışanlar ve yaşlılar kendisini seviyormuş. Yumuşak huylu, iyi kalpli biri olarak tanınıyormuş.
Ne sosyal medya hesabı var Thomas’ın, ne de önceden bilinen bir politik eylemi… Lisede merkez sağa yakın bilinirmiş. 2021 yılında önce Demokrat Parti’ye bağış yapmış. Aynı yılın eylül ayında ise Cumhuriyetçi Parti’ye üye olmuş.
Şiddet eğilimli biri değilmiş ancak atıcılığa meraklıymış. Lisede atış denemelerinde başarısız olduğu için atış kulübüne üye olarak kabul edilmemiş. Kendisi poligonlara gidip çalışıyormuş.
İşte Tevfik Fikret’in ifadesiyle “avcı”mız Thomas Matthew böyle biri… ABD’liler “profil” çıkarmayı sever. Thomas Matthew’dan da illa bir tipoloji çıkaracaksak, bana 26 Şubat’ta ABD’de İsrail Büyükelçiliği önünde kendini yakarak, Gazze’deki soykırımı protesto eden 25 yaşındaki ABD askeri Aaron Bushnell’i hatırlattı.
Aaron Bushnell de isminden de anlaşılabileceği gibi koyu Hıristiyan bir ailenin çocuğuydu. Kendisinin ve ailesinin İçinde bulunduğu tarikatın en önemli özelliklerinden biri, gençlerin liseden sonra ABD Ordusuna yazılmasıydı. Aaron da benzer bir şekilde ABD askeri olmuştu. Ancak çok kısa süre içinde politik görüşleri değişti. Hıristiyan inancını korumakla birlikte ABD emperyalizmine ve militarizmine düşman oldu. Kendini yakarken açıkladığı manifesto, gerici-sağcı değil antiemperyalist, antisiyonist ve savaş karşıtı bir jargon taşıyordu.
Thomas Matthew belki de meczup değildir. 2022’den sonra hızla radikalleşmiş, Trump’u kendine düşman bellemiş, harekete geçmeye karar vermiş bir genç olabilir.
Belki de içinde patlamaya hazır bir bomba vardı. O, son yıllarda ABD’de sık sık görüldüğü gibi kendi lisesine gidip insanları kurşuna dizen psikopatlardan biri olmak istemiyordu. Lisedeki zorbalardan intikam almaktansa, belki de kendince “en büyük zorba”dan intikam almak istiyordu.
Belki de o gün kasabasına Trump değil Biden gelse, ona suikast düzenleyecekti. Bilgisayarında epey Biden araması da yapmış zaten.
Belki nasıl 2021’de hem Demokratlara hem Cumhuriyetçilere destek verdiyse, şimdi de ikisine de düşman bir radikaldi.
Belki de tarihte bir yeri olsun istiyordu. Kimileri “ilgi çekmek isteyen bir deli” diyor.
Hiçbir şeyden haberi olmayan, kullanılmış ve hatta kurban edilmiş biri diyenler de var. İyi de belli ki elinde yarı otomatik silahla çatıya çıkacak kadar da irade ve cesareti varmış.
Tarihte bireyin rolü nedir? Ya da bütün büyük resimler, büyük güçler, büyük dengeler arasında bireyin hiçbir rolü olabilir mi ki? Bence vardır. Hem de öyle vardır ki; tarih kahramanların ve zalimlerin destanlar tarihi olarak da okunabilir.
Garip bir dönemden geçiyoruz. “İdeolojiler öldü”, “tarih bitti”, “kitleler, halklar sadece kukladır” denilen bir dönemde, bireyci ve kaderci kapitalist hezeyanın kalbinden Aaron Bushnelller, Thomas Matthewler çıkıyor. Binlerce Batılı gencin IŞİD saflarında veya başka bir uçta savaşmaya iten ruh hali çok sağlıklı olmayabilir. Yine de Batı’da da, Doğu’da da, dünyanın her yerinde “tarihte bireyin rolü yoktur, hatta kitlelerin de yoktur” diyenlere inat, “küçük insanlar” kendilerine yeni roller yaratmaya devam ediyor.
Ezilen dünyanın ideolojileri ve kitleleri öne çıkana kadar da, Thomas Matthew gibi avcılar kendi kendilerini çatılara atacaktır. Bir gün Trump, başka bir gün Biden veya Netanyahu, ertesi gün kim bilir Putin veya başka bir “küçük tanrı” kulağının dibinde vızıldıyan mermi sesini duyabilir. “Küçük adam”la, biz ölümlülerle eşit bir seviyede olduklarını onlara hatırlatacak bir olay hep gerçekleşecektir.
Suikast şu anda Trump’a seçimi kazandıracak gibi. Hakikaten ıskalayan mermiden iki kat kazançlı çıktı. Hem kafasını kurtardı hem de koltuğa daha da yaklaştı. Ama ben kendisini üç gün sonra katıldığı Cumhuriyetçi Parti Kongresi’nde epey duygusal gördüm. Yüzünde ağlamaklı ve hisli bir ifade vardı. Başkan yardımcısı olarak da kendisine daha önce “şarlatan mı Hitler mi anlamadım” diyen Vance’i ilan etti. Trump’un daha önce “yalancıların ve katillerin savaşı” dediği Irak Savaşı gazisi olmakla övünen, Bush kampının has adamı Vance…
Hem amcasını hem de babasını suikast ile kaybeden, kimsenin adından bile bahsetmediği bir aday daha var. RF Kennedy Junior. Anketlerde oy oranı %10’larda çıkıyor. Ancak kendisi “komplocu” olmakla yaftalandığı için hiçbir TV kanalına çıkamıyor. Yahu adam Kenedy sülalesinden. Komplocu olmasın da ne olsun. Neyse RF Kennedy’ye göre Trump’a düzenlenen suikasttan hemen sona, Trump’un Vance’i başkan yardımcısı olarak göstermesi, CIA, İstihbarat Topluluğu ve Askeri-Endüstriyel Komplekse verdiği bir mesaj olarak okunmalı.
Havayla el sıkışan Biden cephesine gelirsek… Trump ile çıktığı tartışma programındaki içler acısı halinden sonra anketlerde epey gerilere düşmüştü. Trump’un suikast anındaki şovundan sonra fark daha da açıldı. Sonunda baskılara dayanamadı. İstifa edip, yerini Kamala Harris’e bıraktı. Harris 2020 yılındaki önseçimde bütün adayların arkasından nal toplamıştı. Yine yapılacak bir önseçimle asla Demokrat Parti’nin başkan adayı olamayacak Harris’e, ABD Başkanlığı için çok kestirme bir yol gözüktü.
Thomas Matthew’in avcılığa soyunmasından kim kârlı çıktı, kim kârlı çıkacak göreceğiz. Şu anda bana göre Trump’tan sonra Vance ve Harris en kârlı çıkan kişiler gibi görünüyor. Ama kim bilir Thomas’a özenen başka bir ABD gencin namlusunun menziline de onlar girer… O zaman hiç kârlı çıkmış sayılmayacakları kesin.
Son olarak. Tarihte bireyin rolü var ama bu şekilde olmamalı. 21. yüzyıl, tıpkı 20. yüzyıl gibi kitlelerin ve ideolojilerin çağı olacak. Biraz sabır. Tarihin sonu geldi diyenlerin, her dediklerinin hep tam tersi çıkmadı mı zaten? Hep birlikte göreceğiz.