İkinci Açılım Süreci’nin (biz buna İkinci İhanet Açılımı diyelim) en önemli ismi şüphesi Devlet Bahçeli oldu.
“Teröristbaşı Apo” söylemini “kurucu önder Apo” ile değiştirmek için her gün her fırsatı değerlendiriyor, biliyorsunuz. Bir yandan da İkinci İhanet Açılımı’nın adeta sözcüsü gibi her gün yeni bir açıklamayla “çıta”yı daha da yukarı çıkartıyor.
Yaptığı son açıklamayla “çıta”yı gerçekten arşa çıkardı. İsmail Saymaz’ın haberine göre Bahçeli “Cumhurbaşkanının iki yardımcısı olsun, biri Kürt, biri Alevi olsun” demiş. (Burada İsmail Saymaz’ın ismini özellikle vurguladık. Tarihe not düşülsün. İkinci İhanet Açılımının medya yüzlerinden birisi oldu.)
Bu açıklama elbette çok eleştirildi.
Ancak durumun vahameti çok daha fazla.
Bu açıklama aslında bir Sevr projesi…
Atatürk önderliğinde Türk milletinin şanlı Kurtuluş Savaşı’yla çöpe attığı Sevr Antlaşması’nın 145. maddesinin ilk üç paragrafını birlikte okuyalım:
“Bütün Osmanlı uyrukları kanun önünde eşit olacak ve ırk, dil veya din farkı gözetilmeksizin aynı medeni ve siyasi haklardan yararlanacaklardır.
Din, inanç ve mezhep farkı, Osmanlı uyruklarından hiçbirinin medeni ve siyasi haklardan yararlanmasına, özellikle kamu hizmetlerine kabulüne, memurluklara ve saygınlıklara ulaşmasına ve çeşitli meslek ve sanatları icra etmesine engel olmayacaktır.
Osmanlı Hükûmeti, bu antlaşmanın yürürlüğe girmesinden iki sene sonra, ırksal azınlıkların oransal temsili ilkesine dayanan bir seçim sisteminin düzenlenmesi hakkında Müttefik Devletler’e (İtilaf Devletleri) bir proje sunacaktır.”
Gördüğünüz gibi Bahçeli Sevr’in 145. maddesinin 3. paragrafını direkt önermiş.
Bu önerinin neden yanlış olduğunu ve saire anlatacak değiliz. Okurlarımıza hakaret olur.
Mesele Bahçeli’nin bunu neden önerdiği…
Hatırlayacaksınız, Teröristbaşı, İkinci İhanet Açılımı’nı başlatan konuşmasında Lozan Antlaşması’na özellikle vurgu yapmış ve açıkça Lozan’ın “tadil”ini istemişti.
Lozan’ın tadili aslında Sevr’in uygulanmasıdır.
İşte Bahçeli, teröristbaşının programının sözcülüğünü yapıyor.
Başlatılan sürece “Terörsüz Türkiye” deseler de yaşanan “Teröre teslim olmuş Türkiye”dir.
Maalesef…
Emperyalistlerin yüz yıl önce dayatıp Türk milletinden tokadı yiyip geri çektikleri Sevr hayalleri tekrar piyasaya sürülmüştür.
Sanmasınlar ki milletimiz “terör belasından kurtuluyoruz” diye sevinip bu süreci destekleyecek.
Türk milleti savaşçıdır. Terörü bir bela olarak görür ancak bu, korkulması ya da tiksinilmesi, mümkünse kurtulunması gereken, kurtulunca “oh be” denilecek bir bela değildir…
Terör bir beladır ama bu belayı yol açanlarla mücadele ederek, gerekirse savaşılarak kurtulanacak bir beladır.
Türk milleti terörden bıkmış falan da değildir. AKP-MHP iktidarında ya da DEM saflarında “terörden bıkmış” insanlar olabilir ama bu onları bağlar…
Sevr haritasını bugün Türk milletine önerirseniz, “hain” gözüyle bakılırsınız elbette. Kim ister ki doğumuzda bir Kürt devleti, Ermeni devleti kurulsun. Batımız Yunanlara bırakılsın. Akdeniz ve Ege bölgeleri İtalyanların olsun. İstanbul da uluslararası bir komisyon tarafından yönetilen bir şehir devletine dönüşsün… Kapitülasyonlar devam etsin…
Atatürk başta olmak üzere Kurtuluş Savaşımızın şehit ve gazileri sağ olsun, Sevr 2025 Türkiye’si için ancak “deli saçması” olarak görülecek bir projedir.
Bahçeli’nin Sevr’den adeta alıntı yaparak sözde siyasi taleplerde bulunması, umarız “lidere sadakat” türküleri yakan MHP’liler arasındaki samimi milliyetçilerde bir uyanışa neden olur…
Bırakın MHP’yi, Türkiye’de hiçbir parti, teröristbaşının sözcülüğüne soyunmamalı…
Ama bunu isminde “milliyetçi” geçen bir partinin lideri yapıyorsa, o partideki milliyetçiler de bir zahmet bunu artık bir sorgulamalı…
Görelim bakalım MHP-perver misiniz, vatan-perver misiniz…
