Başımıza musallat olmuşların dünkü Elbistan ziyaretine Bahçeli’nin azarı damgasını vurdu.
Gerçi Bahçeli söz konusu olunca siyasetle açıklanamayacak bir yığın söylem, davranış, tepki arşivden çıkarılabilir.
Son dönemki ruh halinde olağanüstü bir kötülük var. Kötülük derken, şeklen de kötülüğü kast ediyorum. Sosyal medyasını yoklayan herkes aksi bir ihtiyardan öte, sanki Yüzüklerin Efendisi üçlemesinden bir sahne izliyordu. Yanındakileri ite kaka hizaya getirmeye çalışan bir ork komutanıydı karşımızda.
Mevzu ne miymiş?
Erdoğan’ı, Bahçeli’yi, Destici’yi ve diğer avaneyi karşılamak için toplanmış seçmece bir güruh var. Bunlardan birkaçı AFAD’ın konteyneri üstüne çıkmış pankart açıyor. Elbistan il olsun istiyorlar.
Elbistan ölmüş. Ölüler daha toplanmamış. Resmi yas bitse de sadece deprem bölgesi değil, kimsede ağız tadı yok. Böyle bir ânda, böyle bir teraneyle slogan, bağırış çağırış ve pankart hakikaten münasebetsizce.
Gerçi sözü edilen güruh, Cumhur İttifakı. Berkin Elvan’ın acılı ailesini kalabalıklara yuhalatmış, Eren Bülbül’ün annesine sahnede ev anahtarı sallamış, şehidin cenazesine kolunu yaslayıp siyasetin en sefiline imzasını atmış adamın seçmece kitlesi bunlar.
Bahçeli’ye dönelim biz.
Bahçeli, depremin üstünden iki hafta sonra kendi memleketine bile Erdoğan’ın iliştirilmiş unsuru olarak tepkisiz, edilgen, sessiz bir edayla gidebildi. Ama konu memleketin başına gelenler olduğunda Mısır mumyası gibi ölüm sessizliğine bürünen bu adam, muhalefetin sesi yükseldiğinde canlanıp canavar gibi öne atılıyor.
Ve Bahçeli’nin anladığı tek bir dil olacak ki anlattığı da tek bir dil var:
“Dağıt! İndir! Hadi! Kes!”
Bahçeli’nin Sinan Ateş cinayetini soran gazeteciye “İşine bak!” deyip diğerlerinin de kadıncağızı nasıl itip kaktığını iyi hatırlayın.
Elbistan’daki AFAD merkezinde Bahçeli’nin karşısındakiler tam da onun gibi bir kitle. Kızıp bozarmayıp biraz yaklaşsa elini öpmek için sıraya girecek AKP-MHP tayfası işte…
AKP-MHP aşırı sağ birlikteliği, bir tarihsel faşizm özleminin, dikta hevesinin vuslata ermiş hali. O ân, o saniyeler, Bahçeli’nin en spontan, en hesapsız haliyle ağzından çıkanları bir daha dinleyin:
“Sessizlik olacak! Hepsi… Dağıtın gitsin. İndirin şunları! Hadi bakalım.”
Ve arkadan el kol hareketiyle asiste yeltenen Süleyman Soylu, Mahir Ünal… Daha arkadan durumu “sağcı” bir endişeyle izleyen Mustafa Destici…
Hepi topu, sizden rızık dilenmeye gelmiş, yurttaş onurundan istifa etmiş orklarınız ve goblinleriniz işte… Neyin paniği? Neyin korkusu bu. Ama işte “sessizliği” bozan her şey sakıncalı.
Burada deprem bölgesinin ruh haletine uygun davranma çabası aramayın. İçi doldurulmuş bozkurt ölüsüyle poz veren Bahçeli, bu tür hûşûların adamı değil. Milliyetçiliği ise Anıtkabir’daki “Her yer Tayyip, her yer Erdoğan” ahlaksızlığını sükûtla karşılayacak kadar sahicidir.
Erdoğan, Bahçeli, Soylu ve benzerleri, özetle Atatürk düşmanı sağ gelenek, ilkesel olarak kumanda edemediği herhangi bir hareketliliğe, eyleme ve ifadeye karşıdır.
Konu futbol taraftarının kitleselliği, muhalefeti, siyasî potansiyeli ve bunun iktidarda uyandırdığı rahatsızlık sanmayalım.
Bunların geleneksel programı, ya tam susturmak ya kan kusturmak değil miydi zaten?