MHP lideri Bahçeli, tetiklediği yeni PKK Açılımı çerçevesinde DEM-PKK heyeti ile yaptığı görüşmenin ardından bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Elbette bu konu hakkında diyeceklerini bütün Türkiye siyaset kamuoyu merakla bekliyordu. “Örgüt şöyle silah bırakacak, MHP’yi Kürt kardeşlerimize böyle kötü tanıttılar…” gibi sayıklamaların arasında DEM heyeti ile ilgili çok önemli birkaç övgü cümlesi de kurdu… Kendisi aleyhine konuşan, yazan çizen herkesi –kim olursa olsun– tehdit ve hakarete boğan ve boğduran Bahçeli, bakın DEM’lileri överken ne kadar da cömert:
“DEM heyetinin yaptığı ziyaretler bizim nezdimizde müspet seyir ve serencam halinde gerçekleşmiştir. Usul ve üslup olgunluğunun örneklerine şahit olmak memnuniyet vericidir. Bu kapsamda terörsüz Türkiye’nin yanında pozisyon alan, duruş gösteren, mesaj veren bu uğurda dürüst ve önyargısız hareket eden herkes değerli bir çabanın tarafıdır.”
Bu “müspet” heyetin “usul ve üslup olgunu” üyelerine bir bakın. Gerçekten de Bahçeli’nin bu kadar övdüğü kadar da varlar!
Heyetin en kıdemlisi ve Bahçeli’nin de en çok sevdiği kişi elbette Ahmet “Kürt”. Mardin’in en büyük ağası. Kasr-ı Kanco dükü! Feodalizmin günümüzdeki temsilcisi. “141-142 baş” marabanın sahibi bir çeşit “faşo ağa”…
Geçmişten beri, hatta PKK’dan da önceki dönemlerden bugüne Kürt bölücülüğünün önde geleni… PKK’nın ilk siyasi partisini kuranlardan biri ve bu uğurda hapis yatmış Kürt ırkçılığının duayeni… Bahçeli’nin Ahmet Türk’ün “ağa” kimliğine meftun olduğunu biliyoruz. Kendisinin de bir “ağa” kimliği var ve aralarındaki bu ortaklık herhalde “dostluklarının” temeli. Tabii bilmediğimiz daha derin bağlar olabilir, bunlar için bir şey diyemiyoruz.
“Usul ve üslup” açısından övülen heyette düzgün Türkçe konuşabilen yok, bu da ayrı mesele! Ancak bunun heyetin “Kürtlüğüyle” ilgisi olmadığı da açık çünkü Türk olduğunu iddia eden Sırrı Süreyya da aynı şekilde berbat bir Türkçe kullanıyor. Eh, Bahçeli’nin de onlardan pek aşağı kalmadığın biliyoruz ki bu da başka bir yakınlık sebebi olsa gerek!
Heyetin ikinci ismi Pervin Buldan ise bilenler bilir; rahmetsiz narkoterörist, uyuşturucu mafya babası Savaş Buldan’ın hem teyze kızı, hem de karısıdır. Savaş Buldan, öldürülmeden önce uyuşturucu ticareti yapıp paraları PKK’ya aktarırdı. Pervin Buldan’ın onun karısı olmak dışında bir “meziyeti” yoktur. Ama Bahçeli ondan da sitayişle söz eder. Gerçi Bahçeli’nin bu tip yeraltı dünyası unsurlarına muhabbeti de bilinir. Sık sık bazılarıyla fotoğrafları paylaşılır. Pervin Buldan’ın da bu “yeraltı” kontenjanından Bahçeli’nin kıymet verdiği isimler listesine girdiği tahmin edilebilir.
Ekibin son ismi ise Sırrı Süreyya Önder. Sanatçı olduğu iddia edilen biri için çizdiği profil elbette çok kötü, kaba saba, düşük düzeyli. Bu tip “istihbarî” işlerde oynadığı roller kadar sinemada bir rol oynamamıştır elbette. Bahçeli ona da buradan bir sempati duyuyor olabilir ama bu sempatinin oluşmasında sanatçıdan çok kabadayıya benzeyen hal ve tavırlarının da etkili olduğu tahmin edilebilir.
Batıda zaman zaman çok övülen, seküler, çağdaş, kadın hakları savunucusu, çevreci vs ilan edilen Kürtçü hareketin 40 küsur yılda temsilci diye bulabildiği tipler bunlar işte.
Ağalık, yeraltı dünyası ile yakın ilişkiler ve kabadayı profili…
Sahi, bu özellikler size PKK ile birlikte bir başka örgütlenmeyi daha çağrıştırmadı mı?
Bahçeli’nin övgülerine ve övdüklerine bir de bu “empati” ve “özdeşleşme” açılarından bakalım…