Arktik Okyanusu’nda İskandinavya ve Grönland arasındaki kanaldan geçerek Kanada’ya, oradan Amerika’ya ve oradan güneye inerek Atlantik ve Pasifik okyanusları arasındaki Panama Kanalı’nı kontrol eden Amerikan stratejisi, Orta Doğu’da Akdeniz’den ve Kızıldeniz’den Suriye’ye oradan da Türkiye üzerinden Hazar Denizi’ne doğru giden bir kuşağı kontrol eder. Diğer taraftan da aynı stratejinin diğer ayağı, Hint Okyanusu ve Basra Körfezi’nden Akdeniz’e geçen kuşağı kontrol etmektir. Bu anlamda Türkiye’nin Suriye’de şehitler vererek elde ettiği Fırat’an batısındaki Afrin, Azez, Menbiç, Tel Abyad, Tel Rifat gibi bölgeler ile Halep’in Türkmenler tarafından kontrol edilen bugünkü yapısını üniter Suriye devleti kavramı (Suriye Arap İslam Cumhuriyeti) içinde Türkmen tezinden vazgeçerek Türkiye’ye entegrasyonu savunulmaktadır. Diğer taraftan “biz Türkmen bölgesini savunursak Kürt bölgesi de ortaya çıkar” teziyle gerçekleri görmeden Rojava, Kamışlı bölgesinde Amerika tarafından kontrol edilen, yüz bin tırla oluşturulmuş ordunun yeni söylemle Suriye ordusuyla birleştirilmesi konuşulmaktadır. Bu aslında Suriye’nin tüm askeri gücünün Amerika’nın örgütlediği yapı tarafından ele geçirilmesidir ve bu da Amerika’nın 52. eyaletinin oluşması anlamına gelir. Diğer yandan Suriye’nin üniter birliğinden bahsedilerek Türkiye’nin egemen olduğu Afrin, Menbiç ve İdlip’ten vazgeçtiği noktada giderek Suriye’nin başından beri istediği ve Atatürk’ün elde ettiği Hatay’ın Suriye’ye bağlanmasına kapı açacaktır. Esad’ın su talebi aynı şekilde Colani’nin de isteği olacaktır. Suriye haritalarında Antakya’nın kendi toprakları olarak gösterilmesi gibi güneydoğunun Kürdistan olarak gösterilmesi olgusu Suriye’nin üniter yapısının korunması söylemiyle Amerikan ordusuna dönüşen Suriye ordusuyla çok daha riskli bir konuma dönüşecektir. Türkiye, Suriye’deki konumunu koruyarak burada bir Türkmen bölgesi oluşturabilirse ve zor da olsa Kobani ve Kamışlı’yı ele geçirebilirse gelecekti Türkiye-Suriye ilişkileri farklı bir boyutta olur. Türkiye-Suriye-İsrail ekseninde Türkiye ile Suriye birleşerek merkezi bir alan oluşturacaktır. Bunun anlamı Halep ile Afrin’in Türkiye’nin alanı olarak kalmasıdır. Türkiye ön alarak Afrin’de olduğu gibi Kobani ve Kamışlı’yı ele geçirmezse Amerika bu bölgedeki güçleriyle Suriye’yi 52. eyaleti yapacak ve Türkmenleri de bölgeden çıkaracaktır. Bu durumda da Türkiye, Suriye-İsrail ittifakında önemsiz ve parçalanma riski altında bir ülke olacaktır.
Bu, Amerika’nın yeni Orta Doğu süreci “İkinci İsrail-Müslüman İsrail”, 52. Amerikan eyaletidir. Bu anlamda Türkiye, Suriye’nin üniter yapısını koruma politikası doğrultusunda Türkmen ordusunun ele geçirdiği Afrin, Fırat batısındaki Dabık, Menbiç gibi bölgelerin de Suriye devletine bağlanarak SMO’nun tasfiye edilmesine doğru yeşil ışık yakmaktadır. İslamcı bir politika doğrultusunda kan akıtılarak alınan Afrin, İdlip ve Fırat’ın batısındaki alanların Suriye’ye terk edilmesi, aslında Esad’ın Antakya’yı talep ettiği gibi Colani tarafından da talep edilmesi ve Türkmen kimliğinin yok edilmesi devresidir. Bu anlamda Memluklerden beri Kıpçak Türklerinin olduğu Türkmen Dağı Bayırbucak bölgesi, Lazkiye ve Yayladağ Türk bölgeleri ile Halep Türkmenleri Selçuklu ve sonrasında Zengilerin oluşturduğu bölgeleri terk ederek Müslümanlık temelinde burada bulunan Türklerin giderek cihat doğrultusunda Araplaşması yaşanmıştır. Bu süreç bugün Türkiye’nin İslam kardeşliği teziyle Türkmenlerin dışlanmasına, Suriye’nin adının Arap Cumhuriyeti olmasına doğru gitmektedir.
Afganistan ve Türkistan’dan gelen Türk HTŞ gruplarının komutanları general haline gelirken ve asıl büyük yürüyüşte öncülüğü bunlar yaparken bunların yalnızca Fırat’ın batısına yönelmesine izin verilmiştir. Bunlar Halep ve Rakka’da ilerlerken ateşkesle durdurulmuştur. bunun arkasında ABD dışişleri bakanının Ankara’ya gelmesiyle başlayan süreç vardır. ABD’nin bugünkü ve gelecekteki politikası bölgede ABD eyaleti pozisyonunda bir alan oluşturulmasıdır. Bunu ikinci İsrail olarak yorumlamak olayı görmemekten kaynaklanmaktadır. Oysa ABD burada yeni bir eyaletini oluşturmak için binlerce tır, yüz binlerce asker veya vekalet gücü getirmiştir. Bizim de Kamışlı ve Kobani’ye girmemizin fiili olarak durdurulması sonucunda buralar da Suriye’ye entegre edilecektir. Türkmen güçleri ne Türkiye tarafından ne de Colani tarafından telaffuz edilmektedir. Colani’ye verilen görevse bugün Rojava denilen bölgedeki ordulaşmanın dağıtılmasıdır. Dışarıdan gelenlerin gitmesini ama geri kalanların Suriye ordusuna katılması gibi bir model ileri sürülmektedir. Oysa bu olay Amerikan üslerinin oluşturduğu bölgelerin ve Amerikan ordusunun, Suriye ordusuna katılması demek sadece kuzey doğunun değil tüm Suriye’nin ABD’nin 52. eyaletine dönüştürülmesidir. Türkiye de Suriye’nin üniter bütünlüğü adına Türk kimliğini telaffuz etmemekte, bu konuda politika üretmemekte ve böylece İslamcılık adına Türklerin Araplaşmasının devamı ortaya çıkacaktır. Türkiye’nin İslamcılık tezi Amerika’nın Suriye eyaletinin oluşmasına yol açacaktır. PYD’nin dağıtılarak Suriye ordusuna katılması ise bu Amerikan güçlerinin Suriye ordusunu ele geçirmesi anlamına gelecektir. Bu Amerika’nın küresel stratejisiyle uyumludur. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınmasının ardından Grönland’ın da ABD kontrolüne girmesi söz konusudur. Böylece Kuzey Denizi kanalı Amerika’nın eline geçecektir. Diğer taraftan Panama Kanalı için de aynı şey gerçekleşecektir. Basra Körfezi-Akdeniz-Kızıldeniz arasındaki bir diğer kanal da 52. Amerikan eyaleti yapılacaktır. Şam gibi Kamışlı ve Kobani de düşecekken bunun ABD dışişleri bakanının gelişiyle birdenbire durdurulması ve burada Amerikan üslerinin kurulması gidişi göstermektedir. Türk kimliğinin dışlanarak İslamcılık yapılması da bu süreci destekleyecektir.
Türkiye bu zayıf dönemde kumanda ettiği Colani’nin güçlerinin ve SMO’nun yani Türkmenlerin egemenleşerek Halep’te konum alması, Türkiye sınırındaki Kamışlı ve Kobani’yi ele geçirerek bu tarihsel Halep Zengi emirliği bölgesine egemen olmaktan Suriye’nin bütünlüğü kavramına gitmiştir. Burjuva demokrasisi kavramı içinde Halep’i ele geçirmektense buradaki ticari ilişkileri, inşaat sektörünü ele geçirmek, Musul ve Kerkük’ü ele geçirmektense buradaki petrollerin işletmesini ele geçirmek tezi bu yavaşlığa neden olmuştur. Bu da Amerika’nın Suriye’yi 52. eyaleti yapmasına yol açacaktır. Umarız ki yaptığımız bu analiz gerçekleşmez.
Türkiye, Türkmen bölgesi ve devamında egemenleştiği sürece Türkiye-Suriye-İsrail ekseninde belirleyici olacaktır. Ama tersi durumda Suriye’nin üniter birliği adına buraları Colani’ye bırakarak ve İslamcılık yapan bir politikaya varılacaktır. Nusayriler, Dürziler, Hristiyanlar haklarını savunurken Türk ve Türkmen sözü anılmamaktadır oysa ana nüfus kütlesi Türk’tür. Selçuklu, Zengi, Memluk ve Osmanlılardan geçerek gelen süreçte bölge hep Türk kalmış, Mısır’da Mehmet Ali Paşa’nın iktidarı alması ve Adana’ya kadar gelmesi ile Osmanlı-Türk karşıtı bir yönelim oluşmuştur. Bu da bu bölge Türklerinin Araplaşmasını hızlandırmıştır. Bugün İslam kardeşliği adına Türk kimliğinin buradan dışlanması da tarihsel bir yanlıştır.
Suriye için bir formül olarak ileri sürülen İslam kardeşliği 1071 Malazgirt kutlamalarında Türkler, Kürtler ve Araplar vardı denilerek ortala atılmıştı. Oysa orada Arap ve Kürt unsurları yoktu. O dönemde bugünkü anlamda Kürt kimliği de teşekkül etmemişti. Bu ancak Çaldıran Savaşı sonrasında Yavuz Sultan Selim’in İdris-i Bitlisi ile uyguladığı politikayla olacaktı. Bıyıklı Mehmed Paşa’nın Diyarbakır’ı aldıkları da Pers değil safkan Türkmenlerdi. Fakat ardından Kızılbaşların yerine buralara Şafiilerin yerleştirilmesi süreci doğmuştur. Şimdi Malazgirt Savaşı’na bir de Araplar katılmak istenmektedir. Şimdi aynı tez Suriye için de uygulanmaya çalışılıyor. Suriye Arap Cumhuriyeti ise Türkleri dışlayacaktır. Bunun sonucu da ancak ABD’nin 52. eyaleti olan bir Suriye olacaktır.
Suriye’de yeni anayasa yapılırken ortaya atılacak bu paradigma Türkiye için de Türk-Kürt-Arap İslam kardeşliği olarak burada da gündeme getirilecektir. İşin içine Kürtlerden sonra Araplar da katılmaya çalışılacaktır.
Suriye’de Türkmen politikasından kesinlikle vazgeçilmemelidir. Araplaşmış Türkmenlerin Arap sayarak dışlamak en büyük hata olacaktır. İslam kardeşliği olgusuyla burada Türklüğü eritmek Türkiye’de de sorun yaratacaktır. Türklüğü dışlayarak bir yere varılamaz. Ne anayasa ne açılım yapılabilir.
Türkiye, Afrin’de olduğu gibi Kobani’de de duruma el koyabilirse süreç içinde Araplaşmış ve Kürtleşmiş Türklerin Türklüğü de ortaya çıkacaktır. Yapılması gereken 2012’de yazdığım gibi Türkiye’nin Suriye derinliğine girmesidir, Kürt koridoru ve Şii Hilalini parçalamaktır. Bunlar gerçekleşmiştir fakat şimdi sıra buradaki Türk kimliğinin diriltilmesidir.
Suriye anayasasının yapımında bu gerçek Türkiye tarafından ısrarla öne sürülmelidir. Türk kimliğinin Türkiye, Irak, İran ve Suriye’de haklarını görmemiz için bin yıl önceki tarihe bakmak gerekmektedir. Araplaşan, Farslaşan ve Kürtleşen Türklerin kimliğinin diriltilmesi ve hakkının savunulması gerekir.