Yeni PKK açılımının tetikçisi olarak Devlet Bahçeli
AKP’nin Kürt Açılımını buzdolabında tuttuğu ve işine geldiği anda yeniden piyasaya süreceği uzun zamandır tartışılan bir konuydu. Beklenen nihayet gerçekleşti ama bu defa işin mimarı Devlet Bahçeli ve MHP oldu.
Bu, bazıları açısından şaşırtıcı olabilir ama MHP ile Bahçeli’nin AKP için yaptığı ilk tetikçiliğin bu olmadığını hatırlayanlar açısından hiç de beklenmedik bir durum olmamalı.
Daha önce de defalarca AKP’yi zor durumlardan kurtaran, AKP’nin ve Erdoğan’ın söyleyemediklerini söyleyen, atamadığı adımları atmasını sağlayan hep MHP ve Bahçeli olmuştu. Bunun en bariz örneği de başkanlık sistemini Türkiye’ye Bahçeli’nin hediye etmesiydi…
MHP ve Bahçeli’nin siyasetteki temel rolünün bu olduğu gerçeği şimdi bir kez daha kanıtlanmış bulunuyor. AKP, yeni PKK açılımını başlatırken bunu bir de Türk milliyetçisi olma iddialı MHP eliyle yaptı. Daha ne isteyebilir ki!
Şimdi belki bu yapılana karşı MHP içinden itirazlar yükselmesini bekleyenler vardır hâlâ. Bu noktaya geldiğimizde net olmalıyız: MHP’den buna karşı hiçbir itiraz gelmeyecek. Hatta Bahçeli’nin her yaptığını ölümüne savunacaklar. Hatta bu PKK açılımına karşı çıkanları tehdit edecekler, onların dersini vermeye kalkışacaklar. Bugüne kadar MHP ve Bahçeli’yle yollarını ayıracak olanlar ise çoktan ayırdı. Şu an halen orada olanlardan kimsenin bir beklentisi olmamalı…
Diğer yandan MHP kitlesini de AKP’lileri de bu PKK Açılımına ikna etmek çok kolay olacaktır. AKP’nin on küsur yıllık Suriye politikasında sonunda istediği bir noktaya geldiği inkar edemeyeceğimiz bir gerçek. Bu tespit, yaşananın bizim hoşumuza gidip gitmemesinden de işimize gelip gelmemesinden de bağımsız bir şey.
Ortaya çıkan bu tablo dahilinde AKP ile MHP’nin yaptıkları PKK açılımını, şu şekilde açıklamaları çok kolay: “Bakın Suriye’yi fethettik. Buradaki Kürt koridorunu engellemek ve PKK devletçiğini ortadan kaldırmak için de sahadayız. Bunu yaparken de buradaki PKK’lıları hareketsiz bırakmak için bu adımları atıyoruz…”
Evet, bunlar normal koşullarda bir devletin atabileceği taktik adımlar olabilir. Yapılanın o zaman bir mantığı da olur. Önce dışarıdaki tehdidi bitirmeyi hedefleyerek içerideki unsurları tarafsız hale getirebilirsin. Ardından da tüm tehditleri bertaraf edersin. Fakat… Sen doğrudan PKK’yı muhatap alarak, siyaseten bitmiş bir Apo’ya hayat öpücüğü ve liderlik payesi vererek, tüm bunları da kamuoyunun gözüne sokarak, Türklere zorla dayatarak yaparsan sonuçları çok kötü olur.
Daha önceki açılım süreçlerinden biliyoruz. PKK’nın bu süreçlerde ne kadar rahatladığını, PKK eylemi yapanların değil buna karşı çıkanların sokaklardan, evlerinden toplandığını hatırlıyoruz. Kürt olmanın büyük bir onur, Türk’üm demenin faşistlik sayıldığı günlerin üzerinden aslında çok da zaman geçmedi. Halkımızın deyimiyle taşların bağlanıp itlerin salındığı devri unutmadık…
Bugün Bahçeli ile MHP’nin açtığı yolda ilerleyecek açılımın da farklı bir sonucu olmayacak. Bugüne kadarki tüm açılım denemelerinden Kürtçülük güçlenerek çıktı. Bu defa da öyle olacak. Bunun tüm vebali doğrudan MHP ile Bahçeli’nin boynundadır.
HDP bahanesiyle AKP’yle ittifak kuran Bahçeli, bugün DEM Parti ile neden görüşüyor?
28 Aralık’ta PKK terör örgütü lideri, bebek katili Abdullah Öcalan ile görüşen Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’dan oluşan DEM Parti heyeti, 2 Ocak’ta da MHP lideri Devlet Bahçeli ile buluştu. Bu defa ekibe, Bahçeli’nin “ağalık” yoldaşı, feodal zorba ve terör destekçisi Ahmet “Kürt” de eklenmiş ve böylece açılım kadrosu tamamlanmıştı!
Bu defaki PKK açılımının mimarı olan Bahçeli ve MHP hakkında söylenecek çok şey var gerçi ama şimdi konuya özel bir boyutuyla yaklaşalım. Böylece olan biten daha iyi anlaşılacaktır. Bunu yapabilmek için de tam on yıl geriye, 2015’e gitmeliyiz…
Okurlarımızın çok iyi hatırlayacağı gibi 2015 Haziran ayında yapılan Genel Seçimlerden AKP yenik ayrılmıştı. Tek başına hükümet kurması mümkün değildi. 2013 Gezi sürecinin ardından sona doğru adım adım yaklaşan AKP diktası, gayet demokratik bir şekilde, seçimle gidiyordu…
Fakat daha seçim gecesi, sonuçların açıklanmaya başlandığı ilk andan itibaren AKP’ye can simidi uzatan Devlet Bahçeli olmuştu. Daha ortada hiçbir şey yokken HDP ile asla görüşmeyeceği üzerinden bir söylem tutturarak süreci kilitlemeyi başaran Bahçeli, AKP’siz bir hükümet kurulmasını da hatta AKP’nin içinde olduğu bir koalisyon hükümetini de engellemişti. Böylece tam çıkmaza giren süreç, Kasım ayında seçimlerin yenilenmesiyle ve AKP’nin yeniden tek başına iktidara gelmesiyle sonuçlanmıştı. Tabii iki seçim arasında patlayan bombalar, ölen insanlarımız, dehşete düşen halk da AKP’nin “başarısının” tamamlayıcısıydı.
O zaman Bahçeli’nin bir anda muhalif safları terk ederek AKP’nin yanına geçmesini kuru bir inadın sonucu zannedenler olmuştu. Hatta sonraki süreçte Bahçeli’nin AKP ile ortaklığını eleştirerek MHP’den uzaklaşan kesimlerin bir kısmı da HDP ile görüşmeme tavrını bir süre için de olsa desteklemişti. Fakat sonunda Bahçeli’nin tüm bunları son derece planlı, programlı bir şekilde AKP’ye ve Erdoğan’a bir 10 yıl daha armağan etmek için yaptığı anlaşılacaktı. Elbette bu dönemin normal bir 10 yıl değil epey bir kısmı OHAL koşullarında geçen bir “Başkanlık” dönemi olduğunun da altını çizmeliyiz.
Bahçeli’ye soralım: 2015’te HDP ile bir araya gelmemek sözde ilkesi adına Türkiye’ye ve Türk milletine tüm bunları yaşatmışken şimdi neden DEM Parti ile bu kadar hevesle görüştün? Ayrıca 2015’te ortada ne yeni bir açılım süreci, ne Apo’nun serbest kalması ne de Meclis’e gelip konuşma yapması vs vardı. Şimdi gündemde bunlar var ve bunun da ötesinde Apo gündeminin mimarı da doğrudan doğruya sensin!
MHP ve Devlet Bahçeli, 2015’te “HDP ile yan yana gelmem” bahanesiyle Türk milletini 10 yıl daha AKP diktasına teslim etti. Şimdi 2025’te “DEM ile görüşürüm, Apo’yu Meclis’e getiririm” diyerek bu defa da bizi hem AKP’ye hem PKK’ya teslim ediyor. Bahçeli-DEM görüşmesinin tek anlamı ve sonucu bu olmuştur.
Türk’üm diyen herkes, Bahçeli’yi kınamalı, protesto etmeli. Tarih elbette onu da ortaklarını da mahkum edecektir ancak Türk milletinin tarihin hükmünü beklemek gibi bir lüksü yok çünkü söz konusu olan bizim varlığımız!
Bunların da ötesinde MHP’nin bu yaptığının çok daha vahim ve geri dönüşü olmayan sonuçları da olacaktır…
Bahçeli’nin PKK açılımının sonucu: Lideri Apo olan bir “Kürt ulusu” inşası
2 Ocak’ta DEM Parti heyeti ile MHP lideri Devlet Bahçeli’nin beklenen görüşmesi gerçekleşti. Bahçeli ve adamları, Apo’nun adamlarını kapılarda karşıladı. Yine Devlet Ağa ile Ahmet “Kürt” Ağa arasındaki muhabbet gözleri yaşarttı. Görüşmenin ardındansa DEM ekibi, ne konuşulduğu hakkında bir açıklama yapmamayı tercih etti. Tabii bizim acar muhabirlerimiz de bir şey soramadı. Maazallah süreç baltalanırsa hesabını kim verecekti, değil mi?
Siyasette atılan her adımın gelecekte mutlaka bir karşılığı olur. Bugün bir karar verirsiniz, bu beş on yıl sonra çok ciddi sonuçların ortaya çıkmasına neden olabilir. Hele ki böyle kritik konular söz konusu ise bu, çok daha geçerli bir kuraldır.
MHP ile lideri Bahçeli’nin, PKK ve Apo lehine attığı bu son adımların da elbette orta ve uzun vadede ciddi sonuçları olacak. Bunları bugünden az çok kestirmek de mümkün.
MHP’nin yaptığı PKK ve Apo açılımının en temel anlamı, bu işin son derece normalleştirilmesidir. Düşünsenize bir; Türk siyasetinde on yıllar boyunca Türk milliyetçiliğini temsil ettiğini iddia etmiş bir parti ve lideri bile PKK’yı ve Apo’yu muhatap kabul ediyorsa bu noktadan sonra kim karşı çıkabilir ki? Elbette biz çıkarız. Bizim gibi düşünen milyonlarca Türk ve Türk milliyetçisi de çıkar. Ama bu durum, ülke kamuoyu nezdinde PKK ve Apo’ya verilebilecek en büyük “meşruiyet” sertifikası işlevi görecektir.
Artık Apo Kürtlerin lideri, PKK da Kürtlerin örgütü olarak kabul görecektir ve bu payeyi onlara veren de doğrudan doğruya Türk milliyetçiliği iddiasındaki örgüt, MHP olmuştur.
Gerçi işin ideolojik-teorik boyutunda MHP’nin Türkçülükle, Türk milliyetçiliğiyle hatta Türk-İslam senteziyle bile değil doğrudan doğruya Arvasilerle, Necip Fazıllarla, Saidi Kürdilerle harmanlanmış bir Kürt-İslamcılıkla bağlantılı olduğu nettir.
Bunun teorik ve tarihsel tartışmasına burada girmeyeceğim ama isteyenler “Türk Siyasetinde Kürt İslamcılar” adlı kitabımın MHP ile ilgili bölümünü okuyabilir elbette. MHP’nin ideolojik köklerinde Türk milliyetçiliğinin kurucusu Atatürk’ün değil bu isimlerin referans olduğu açıkça görülecektir…
İşin güncel boyutuna geri dönersek şunu net ve kesin bir şekilde tespit etmek şarttır: MHP ve Bahçeli, PKK’nın ve Apo’nun 40 küsur yıldır yapmak isteyip de yapamadığını başardı. Bu, aslında homojen bir etnik grup olduğu bile çok şüpheli olan Kürtlerin, Türk milletinden ayrı bir “ulus” haline getirilmesidir.
PKK terör örgütünü Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ederseniz, Apo’yu asıl muhatap olarak içinize sindirirseniz ve tüm bunları açık bir şekilde Türk kamuoyunun gözü önünde ve Türklere bir şekilde dayatarak yaparsanız bu işten barış, dostluk, kardeşlik, Türkiye’nin çıkarı vs değil Kürt kimliği etrafından birleşen bir topluluk çıkartırsınız.
İşin kötüsü bu, geri dönüşü de olmayacak bir süreçtir. Belki kısa vadede bunun iyi taktik ve stratejik sonuçları olduğunu iddia edebilirsiniz. “Türkiye’de bu adımları attık ama bakın Suriye’deki PKK devletçiğine engel oluyoruz” gibi argümanlar üretebilirsiniz. Ama bu söylediklerinizin işin uzun vadeli ve kalıcı sonucu üzerinde bir etkisi olmayacaktır.
25 yıldır İmralı’da hapiste yatan, artık unutulmuş ve PKK’nın dahi gerçek anlamda lider olarak görmediği siyasi mevta Apo’yu, “Kürtlerin lideri” payesiyle bir siyasi hortlak olarak dirilten ve var olmayan bir etnik, lengüistik, coğrafi, tarihi Kürt homojenliğine rağmen örgütlü, liderli bir “Kürt ulusu” inşasına en büyük katkıyı yapan MHP ve Bahçeli olmuştur.
Tebrikler!
Yaptıklarınızı tarih de unutmayacak, Türkler de unutmayacak. Türkleri, her şeyi kabul ettirebileceğiniz uysal bir kitle sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz.